"Semah; bazı kalplere cila verir ve aşkını arttırır, bazı kalplere ise inkâr verir karanlığını arttırır."
- Kake (Erenler Atası) Ebul Vefa Kürdî (11.yy)
"Bizim Semahımız oyuncak değildir. O bir aşk halidir, salıncak değildir."
- Hacı Bektaş Veli (13.yy)
- Kake (Erenler Atası) Ebul Vefa Kürdî (11.yy)
"Bizim Semahımız oyuncak değildir. O bir aşk halidir, salıncak değildir."
- Hacı Bektaş Veli (13.yy)
Alevilikte Rıza Şehri 5
Okuyucunun hemen hatırlayacağı gibi 4.Bölümde, Tufan öncesi Semitik Peygamberlerden Hanok(Enoch) ve Hanokyan bilgilerden hareket ederek bu Peygamberin bizzat Aden’e gittiğini ve Aden de gördüklerini tespit etmiş ve aktarmıştım.
Bu bölümde doğrudan Aden coğrafyasına gelmek ve acaba Anadolu- Mezopotamya Coğrafyasında yaşayan, Semitik olmayan dinler süreğinde, aynı şekilde bir “öte düya cenneti”nden ya da “Göksel Bahçe”den sözediliyor mu, söz ediliyorsa nasıl ediliyor ve Semitik dinler süreğindeki Aden ile bir ilişkisi varmı? Sorularının yanıtlarını bulmağa çalışacağım.
Ancak konuya girmeden önce, biraz da beni doğrudan bu coğrafyada iz aramaya yönlendiren bir ara bağlantıdan, bir başka deyimle bir köprüden sözetme gereği duyuyorum. Bu köprünün işaret ettikleri ayrıca, Semitik dinler süreğinde, örneğin Tevrat’ın konu edindiğimiz Exodüs(Çıkış) ve Genesis(Tekvin=Yaratılış) bölümlerinin yazılış tarihleri itibariyle etkilendikleri kaynakları görmek bakımından da önemli olacaktır.
Hanok’un, hem Mandaistlerin(Sabii)kendi peygamberleri olarak gördükleri bir peygamber hem de, İranilerin efsanevi kralları Kiyumars’ında öğretmeni olan bir bilge kişi olarak görüldüğünden, önceki bölümde sözetmiştim. Bu belirleme oldukça önemli bir bağlantıya işaret etmekteydi. Her ne kadar Hanok, Tufan öncesi Semitik bir Peygamber görülse de, Bereketli Hilal’in kuzeyinde, Azarbeycan alanında mesken tuttuğu ve bilgeliğini ya da Peygamberliğinin bütün birikimini buradan aldığını ortaya koymaktadır. Ayrıca, Aden’e ilişkin de bütün kadim bilgilere sahip olduğunu göstermektedir.
Bu tespitimin doğruluğuna işaret eden başka kanıtlar da bulunmaktadır. Özellikle Tevrat’ın Tekvin bülümüne ilişkin “Sır bilgiler” den kabul edilen Lüt gölü metinlerinin bir bölümünde, Hanok’un oğlu olan Metuşelah’ın, o gün için normal sayılmayan bir doğumla dünyaya gelen oğlu Nuh ile ilgili olarak, öğüt almak için babası Hanok’u aramaya çıktığından sözetmektedir. Nuh, olağandışı bir doğum sonucunda dünyaya gelir. Gerek fiziksel özelliği gerekse iriliği bakımından olağandışıdır ve bu durum Metuşelah’ı kaygılandırmaktadır. Bu nedenle babası Hanok’un öğütlerine gereksinmesi vardır.
Babasının izini süren Metuşelah sonuçta babasını bulacağı yer olan ve “Parwain” diye anılan yere gelir. Metuşelah burada melekler arasında yaşamaktadır. Parwain, aynı zamanda Mandaistlerin de kök atalarının geldiği kutsal yer olan Maday Dağı’nın bulunduğu yerdir. Maday (diğer adı, Beyaz Dağ’dır) Güney Batı Medyada gösterilmektedir.
Peki adı geçen ve Mandaistlerin Kutsal Maday(Mada) Dağı dedikleri Parwain tam olarak neresidiydi? Sözü edilen yer ile Aden arasında bir bağlantı varmıydı?
Bu soruların karşılığını Antik Anadolu Halklarından Hatti, Lüvi, Adene daha yakın yerleşim yerlerinin sakinleri olması bakımından Hürri, Mitanni, Urartulara ilişkin antik metinlere bakıldığında, bulunması zor değildi. Çünkü herşeyden önce, Semitik dinlere damgasını vuran ilk ölümlü insan Adem ve Havva çiftinin ön tiplemeleri sayılabilecek ilk insan betimlemeleri, Antik Anadoluya ilişkin yapılan bir çok kazıda, hiyeratik metinler olarak ortaya çıkartılmıştı. Özellikle Adem ve Havva karşılığı olarak bir kadın ve bir erkekle beraber, ortalarında yaşam ağacı ve yılan motiflerinin yeraldığı silindir metinler bir çok kazıda bulunmuştu. Bütün bu belirtiler, antik Anadolu ve İrani Halkların, Semitiklerden daha farklı bir zeminde Aden ve Aden bilgileriyle donanımlı olduklarını göstermeye yetiyor. Ama bununla yetinmemiz doğru olmaz. Önceki bölümlerde de sözünü ettiğim kitap çalışmamda bütün bu ara bağlantılar detaylarıyla anlatılmaktadır. Mümkün olduğunca özetleyerek aktarmağa çalıştığımdan, okuyucu için gerekli olan ara bağlantılar da zorunlu olarak ayrıntılı olarak yer almıyor bu yazılarda.
Ne ki, yine de çok önemli gördüğüm bir ara bağlantıyı bu özetlemeye aktarmaya çalışacağım.
İ.Öncesi 6 yüzlü yılların ikinci yarısında doğduğu ve 5 yüzlü yılların ikinci yarısında öldüğü belirtilen İrani Peygamber Zerdüşt(Kimi uzmanlarca Zarathustra, kimi uzmanlarca Zerastar, kimilerince de Zoroaster), İrani Med topluluğu içinde doğar. “Çok Tanrılı Dinler” diye tanımlanan toplum yapılanmasından “Tek Tanrılı Dinler” olarak tanımlanan toplum yapılanmasına geçiş evresinin bir Peygamberi, bir toplum önderi olarak tanımlanabilir. Zerdüşt’in Kutsal kitabı Avesta, Avestik literatürün uzmanlarınca, Zerdüşt’e özgü, belirttiğim karekterini yansıtan ve kendisinin üretimi özgün metinlerin yanında, binlerce yıllık geçmiş Anadolu ve İranı halkların kutsal metinlerinin de reforme edilerek derlendiği metinleri kapsamaktadır. Büyük İskenderin fethine kadar Zerdüşti din bilgelerince korunmuş, geliştirilmiş haliyle Avesta 2 milyon dizeden oluşmaktadır. Günümüze gelebilmiş Avesta, birinci olarak İskender döneminde, ikinci olarak da İslamın ilk fetihçi yıllarında, Halife Ömer döneminde yakılmasının ardından, geride kalanlarca yeniden derlenmiş metinlerden oluşan 80 bin Gatalık(ayet) Avestadır.
Elimizdeki Avesta’nın Vendidat(Videvdat) kitabındaki Gataların doğrudan Zerdüşt’e ayit en eski ve orijinel metinler olduğu ifade edilmektedir. Vendidat’ın 1.Fargart’ında, Zerdüşt dinin tanrısı Ahura Mazda’nın yarattığı 16 kutsal ülkeden sözeder ve bunu bir doğrudan görüşmesinde Zerdüşt’e tanıtır. Bunlardan en önemlisi için şöyle der:
1. Ahura Mazda, Spitema Zarahuştra’ya konuştu ve (şöyle) dedi:
2. ”Ben her ülkeyi, o ülkede hayran kalınacak bir şey olmazsa bile, onun sakinleri için şirin kılacak şekilde yarattım. Eğer (ben) her ülkeyi onun sakinlerine şirin gelecek şekilde yaratmasaydım içinde hayran kalınacak bir şey olmazsa da bütün yaşayan dünya Aryana Veco’ya akın edecekti
3.”Ben,(yani) Ahura Mazda’nın yaratmış olduğu iyi toprakların ve ülkelerin ilki; Daitya Nehri’nin kıyısındaki Airyana Vaeco (Airyana Veyah) idi.
Özgün Avestik literatürün dillendirdiği Airyana Vaeco ya da bir başka ifadeyle Airyana Veyah, doğal olarak bize Hanok’un Oğlu Metüşelah’ın, babasını bulduğu yer olarak ifade edilen Parvain’in hatırlatmaktadır. Gerçekte Parvain olarak geçmesine karşın kimi literatüre Parvain, Aramca karşılığı olarak “Paradis” olarak geçmiştir. Paradis, Persçe kök “Pairi” (çevresinde, demek oluyor) ve “deaza” (duvar, demek oluyor) sözcüklerinden çevrilerek aktarılmıştır. Bu bağlamda Parvain, “Duvarla Çevrilmiş” yer olarak Aden’e işaret ediyor.
Yine, Zerdüştün Tanrısı Ahura Mazda’nın, “Ben her ülkeyi, o ülkede hayran kalınacak bir şey olmazsa bile, onun sakinleri için şirin kılacak şekilde yarattım” dediğini yukarda gördük. “Şirin yarattım” diyor Ahura Mazda, çünkü, aksi takdirde, “bütün yaşayan dünya” yaratılan tüm ülkelerden daha göz alıcı ve hayran kalınacak olan Airyana Veyah’a hücüm edecektir. Sözün burasındaki vurgu bize yine Hanok’un Adeni ziyaretinde dillendirdiği, “duvarla çevrili “üçüncü bahçeyi” hatırlatmaktadır. Hanok “Üçüncü Bahçe” için şöyle diyordu :
“Onun gibi güzelce görünüşlü böyle bir yer hiç olmamıştır.En güzel renklerden meyveleri olgun ve mis gibi kokan her çeşit ağacı gördüm. Onlarda yetişen her türden yiyecek de lezzetli tatlarla fışkırıp büyümüştü. O yerin ortasında yaşam ağacı,(vardır) ki Cennet’e geldiğinde Tanrı dinlenir onda. Bu ağacın güzelliğini ve tatlı kokusunu anlatmaya sözler yetmez.Yaratılmış şeylerin en güzeli odur.”
Bunca “Hayran kalınacak yer” olarak Aden ya da “Airyana Veyah”ın, bu güzellikle zıtlık içinde olan bir konumu daha vardır. Bütün “varoluşu” zıttıyla birlikte ele alan Mazda dini literatürünün özgün metni Vendidat’ın, yukarıya aktardığım 1.Fargard’ın 3.ayetinde(gata), yarattığı ülkelerin en hayırlısı Airyana Vaeco’yu yarattıktan sonra, negatif tanrı Angra Mainyu’nun da; nehirlerde “yılanı”, karada ise “kışları’ yarattığından sözeder;
“Bunun üzerine tümüyle ölüm olan Angra Mainyu geldi ve büyücülük gücünü kullanarak karşı-yaratıklar olarak nehirde yılanı,(karada) kışları yarattı, Deavaların işleri olan kışları”
Bölgede yaşanan kışlar için de 4.Ayet(Gata) şöyle diyor;
“Orada kışlar on ay, yazlar iki ay oluyor,(Mevsimler) sular için soğuk, yer için soğuk, ağaçlar için soğuktur.Kış mevsimi(beraberinde getirdiği) en kötü dertleriyle oraya çöker”
İster semitik isterse Hörrit olsun bölgedeki tekmil tek tanrılı dinlerce kutsanmış topraklardan sözediyorum. Tevrat kökenli tekmil gelenekte; aynı geleneğin “sır” bilgilerini içeren Hanokyan geleneğe göre olduğu kadar İsevi ve Mühammedi literatürde de, “Eden(Aden, Cennet) bahçesi, Hazineler Mağarası” ve en önemlisi de insan nesli en başta olmak üzere, tekmil canlı yaşamın yeniden tohuma durduğu ya da tahumlarının yeniden filizlendirildiği “Nuh” un gemisinin karaya çıktığı Ararat ya da Cudi dağlarının bulunduğu kutsanmış topraklardan sözediyorum. Kuzeyde Yüksek Kafkas-Elbruz dağlarının, Güney uçta Basra körfezine dek ayaklarını dayamış ve Aşağı Mezopotamya’nın antik tapınaklarına, Zigguratlara ilham kaynağı olmuş yüksek Zagrosların, Anadolu’unun bütün bir Akdeniz yakasını boydan boya süren ve Küzey Süriye sınırlarında, dörtnala gelip de aniden durmuş bir Boğa gibi başkaldıran Torosların(Toro=Boğa) çevrimlediği, başları karlı-boranlı yüksek dağlardan ve yaylalardan oluşan “Bereketli hilalden sözediyorum.
Zerdüşt, Verdidat’ın ilgili bölümünde, coğrafik koşulların olduğu kadar iklim koşullarınında, yerin ve göğün doğal yasaları hükmünce çevrelenen yaşam koşullarını, Allegorik ifadelerle, betimleme ve benzetmelerle, zıtlığı içinde anlatmaktadır. Son buzul çağının dondurucu soğuklarının hüküm sürdüğü dünya gerçeğinde, bölgenin payına düşenin belleklerde bıraktığı etkilerin, dahası bu gün dahi yaz aylarının olduğunca kısa ama uzun ve zorlu geçen kış günlerinin, bin bir anlatıya konu edildiği bu kutsal yerlerin kadim geçmişini bize bu sözlerle anlatmaktadır. “İki ay yaz, on ay kış!..”
Zaten kadın önceliği ve öndeliğiyle gerçekleştirilmiş Köy devrimlerinin müthiş etkisi de böylesi çetin koşulların çevrimlemesi değil mi? Bulduğunda sevinen, şölenler düzenleyen, bulamadığında yokluk çeken, açlık çeken, yas tutan yaşam koşullarından, barınabildiği, korunabildiği ve beslenebildiği “bolluk ülkesine=Cennete” kavuştuğu koşullar!..
Semitik olsun ya da Anadolu-yukarı Mezopotamya bağlamında Hörrit olsun bölgemizde hüküm sürmüş belli başlı dinlerin, tarihsel varoluş olarak kutsallıklarını dayandırdıkları, Airyana Vaeco(Airyana Veyah), Mada-Pairi (Paradis) ya da Eden(Aden) anlatımlarının tamamının Bereketli Hilal’de toparlandıklarını gördük. Aslında Antik Mezopotamya’nın Güney ucuna gittiğimizde Sumerlerin kutsal köklerini dayandırdıkları, kutsal/ göksel ülke Dilmun’un(Dayleman’ın sümer dilinde söylenişi) da aslında Aden’den başka bir yer olmadığını sonraki bölümde görebileceğiz.
Toparlarsak, önceki bölümlerden itibaren anlattıklarımızda hiç yer verilmeyen, tarihsel sansürün ilk kurbanını burada bir kez daha anarak geçmek istiyorum.Sonraki bölüme de bir giriş olması bakımında da bu önemli olacaktdır.
Alevi süreğinde “Rızalık Şehri” adıyla, alevi öğretisinin en temel belirlenimini oluşturan bu kadim kutsallıktan sözedildiği yerde açıktır ki, bu günkü uygarlığımızın temellerini atan Kadın Ataları anmadan edemeyiz.
Kadın Ataların ince uzun yollardan geçerek oluşturdukları üretken birikimin, adeta, bir patlamayla sıçrayış gösterdiği köy devrimi, yukarda da tanımladığım gibi yüksek, korunaklı ama bir o kadar da verimli Toros-Kafkas-Zagros üçgeninde gerçekleşti. Hanokyan literatürün anlatımı, belli ki birinci elden bir anlatım değil, ikinci. üçüncü ve kimbilir belki de dördüncü elden bir anlatımı olmasına karşın, sürdürdüğümüz izler, allegorik ifadelerle, abartılı betimleme ve metaforlarla bezenerek kaleme alınmış Hanokyan Cennet/Aden anlatımının bir kısım gerçekleri bünyesinde taşıdığını göstermektedir. Bu yönüyle diğerlerinden epeyce ayrıcalıklı özellik taşır.Öte Dünya’yı olduğu kadar eşsiz ve benzersiz Rab Allah katını gereğinden fazla faş ederek düyalılaştırır!. Sanırım, biraz da bu yüzden “sır” alanında bir kitap olarak görülür ve yine sanırım bu nedenle Tevrat kapsamından kovulmuştur!
Korunaklı yükseltilere konumlanmış bu gözalıcı köylerden, en görkemlisinin ki, Kutsal Kadın Atanın kutsal Ocağı da, onun merkezinde ve en yükseğinde olduğu köyün; Hanokyan anlatımdan anlaşıldığı kadarıyla, astronomik gözlem evi vardır ve yıldızları incelemektedirler(Hanok’un Aden’in birinci kapısından girdiğinde gördüğü gözcü melekleri hatırlayın). Buranın değişik bir bölümünde okullar, bir başka bölümde bakımlı bahçeler(Babilin efsanevi Asma Bahçeleri’ne ilham kalnağı olan), bir başka alanında, bakımlı ve düzenli taraçalardan oluşturulmuş tahıl tarlaları vardır. Okulların olması, yazının da olmasına işaret eder ve artık, buluşlar, deney ve tecrübeler yazılı kayıtlara geçirilebilmekte mimariden, tarıma, evcilleştirmelerden hangi sebze ve meyvelerin yenebileceğine, besin kaynaklarının nasıl geliştirileceğinden, araç ve gereç yapımına kadar bütün bir yaşam alanının artık kayıtlara geçirilip gelecek kuşaklara aktarma olanağının bulunduğuna işarettir bütün bunlar. Anadolu’nun Kapadokya’sında yeralan ve bir mimari şaheseri olan yeraltı şehirleri, Çatalhöyük, Çayönü, Nevala Çöli ve daha nice köy devrimi şaheserleri günün kutsal şahitleri olarak, günümüze iz düşürmüş kök kaynaklardır.(devam edecek)
HAŞİM KUTLU / Kızılbaş Meydanı
Etiketler:
alevilik araştırmalar
,
alevilik erkanı
,
alevilik ezoterizm
,
Alevilik makaleler
,
alevilik sırları
,
alevilik ve batınilik
,
alevilikte rıza şehri
,
haşim kutlu yazıları
,
rıza kenti
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Yorum yapmak için yorum gönder butonuna tıklayın. Yorumlar kısa süre içinde görünecektir.