"Semah; bazı kalplere cila verir ve aşkını arttırır, bazı kalplere ise inkâr verir karanlığını arttırır."
- Kake (Erenler Atası) Ebul Vefa Kürdî (11.yy)
"Bizim Semahımız oyuncak değildir. O bir aşk halidir, salıncak değildir."
- Hacı Bektaş Veli (13.yy)
- Kake (Erenler Atası) Ebul Vefa Kürdî (11.yy)
"Bizim Semahımız oyuncak değildir. O bir aşk halidir, salıncak değildir."
- Hacı Bektaş Veli (13.yy)
Batınilik Nedir?
Mezopotamya’da, ve özellikle Harran ovasında yaşayan Saabi inançlı kavimin bir bölümü, liderleri İbrahim komutasında çeşitli sebeplerden ötürü göç ettiler ve göç edenler, Mısır’a yerleştiler. İbrahim’in bir cariyeden olma oğlu İsmail ve yanındaki küçük bir grup, İbrahim’in karısı Sarah’ın büyük tepkisi nedeniyle, ana gruptan uzaklaştırıldılar. Sarah, kavimin liderliğinin varisi olarak, sadece öz oğlu İshak’ın kalmasını ve İsmail’in gelecekte, veraset için hak iddia edememesini sağlamak üzere, İsmail ve beraberindekileri uzak Arabistan çöllerine sürgün göndertti.
Saabi inançlı olan İsmail, Arabistan yarımadasının güney ucuna yerleşti ve burada Yemen Sabaaları devletinin ilk nüvesini oluşturdu. Kısa sürede Arap yarımadasının önemli bir bölümünü kontrolü altına alan bu kavimin yoğun çalışmaları sonucunda, barajlar ve su yolları yapıldı. Çöl, yeşile dönüştürüldü ve bir güneş kültü niteliğindeki Saabi inancının gereği olan, çok sayıda tapınak inşa edildi. İşte Kabe de, bu tapınaklardan birisi, Güneş’e atfen yapılmış olması nedeniyle, belki de en önemlisiydi (1).
MÖ. 2000’lerden kalan Babil yazıtlarında, Mezopotamya’da, Magan halkının yaşadığı belirtilmektedir. Birinci Babil devletinin, MÖ. 18. yüzyılda yıkılmasından sonra, Maganlar, Arabistan’ın güneyine inerek, burada Main devletini kurmuştur. Main yazıtları, Yemen’de, MÖ. 700’lerde kurulan ve 115 yılına kadar varlığını sürdüren Saba devletinin, tıpkı Fenike gibi, bir ticaret devleti olduğunu, devletin genişlemesinin savaşlarla değil, ticaret sayesinde meydana geldiğini, Saba’lıların, “Mekrup” ya da “Mukarrip” adı verilen hükümdarlarının, birer rahip-kral olduklarını göstermektedir. Aynı yazıtlar, Saba dini inançlarının, gök cisimlerine tapınma olduğunu göstermektedir. Tapınılan tanrılar, Güneş tanrısı Şems, Ay tanrısı Sin, Zühre tanrısı Astar, Merih tanrısı Nekruh ve benzerleridir. Bu tanrılar için kurulan, sayıları 100’ü bulan mabetlere, yılın belli dönemlerinde hac ziyareti yapılır, her biri tavaf edilir, kurban kesilir. Kabe de, bunlardan birisidir ve Güneş tanrısına adanmıştır (2). Güneş tanrısı, her şeyin ilk sebebi ve yaratıcısı olarak, en yüce tanrıdır. Her şey onun emrindedir ve ona tabidir. Diğer bir deyişle, Saba’ların dini, Tek Tanrıcı bir dindir. Diğer tanrılar, onun yarattığı ve emri altında olan ikincil varlıklardır.
Yerli halkın, Arabul Baide (Kuzeyden Gelen Araplar) dediği Sabalıların kurdukları barajların yıkılması sonrası meydana gelen büyük kuraklık sonucu, vahalara doğru bir göç meydana geldi ve mabetlerin etrafında, Mekke, Taif ve Medine gibi, ticari prenslikler ortaya çıktı (3). İslam peygamberi Muhammed’in ailesi, kuşaklar boyu bu Güneş mabedinin, Kabe’nin yönetimini elinde tutan rahiplerdi. Zaman içerisinde Kabe’nin içine pek çok kavimin putları dolsa da, Muhammed’in ailesine ve savundukları dini inanca, Tek Tanrı inanırları anlamına gelen “Hanif Din” inanırları deniyordu (4).
Kureyşliler, kendilerinin İsmail neslinden olduklarını söylerler. İsmail, Hicaz’a yerleştikten sonra, Cürhum kabilesinden bir Sami kadınla evlenmiş ve babası İbrahim ile birlikte, Kabe’yi inşa etmiştir. İbrahim ve oğulları, Kabe’nin korunması amacıyla, ‘Kabe Tarikatı’ adı altında, Batıni bir örgüt kurmuştur (5). Yemen Saba yöneticileri ve Muhammed’in atalarının kökleri, bu örgüte dayanmaktadır.
Nitekim, yüzyıllarca ailesi Kabe’yi koruyan Muhammed’in de, Kabe ve civarını emniyet altına almakla görevli, şövalye tarikatları benzeri bir tarikatın, inisiye üyesi olduğu yolunda bilgiler, günümüze kadar ulaşmıştır. İbrahim tarafından kurulan Kabe Tarikatının amacı, Tek Tanrılı din inancının korunmasıdır. Bu dinin inanırlarına Hicaz’da, Hanif Din inanırları denilmiştir (6). Muhammed’in amcalarından Ez Zübeyr, Hac döneminde kabileler arasında çıkabilecek çatışmaları engellemek, ticareti geliştirebilmek ve sulhü korumak için, amacıyla “Hılfül Füdul” (Allah’ın Sulhü Ayları) teşkilatını kurmuştur. Hristiyan Şövalye Tarikatları benzeri bir kuruluş olan ve kökleri İbrahim’in Kabe Tarikatına dayanan Hılfül Füdul, zalimlere karşı mazlumların hakkını savunmak için yemin edenlerden oluşmuştur. İnisiye üyelerinin tamamı, Hanif Din inanırıdır. Üyelere, savaş sanatının yanı sıra, Hanif Dinin öğretileri de verilmiştir. Muhammed’in ailesi Beni Haşim, Muhammed’in annesinin ailesi Beni Zühre, Ebu Bekir’in ailesi Beni Teym ile, akraba Beni Muttalip ailesi, bu teşkilatın bel kemiğini oluşturmuşlardır.
Mekke halkı arasında lakabı ‘El Emin’ olan Muhammed’in, bu teşkilata üye olmaktan gurur duyduğunu sık sık ifade ettiği belirtilmektedir. Muhammed’in karısı Hatice’nin amca oğlu Varaka bin Nevfel, Muhammed’in hala oğlu Ubeydullah bin Cahş, Hatice’nin amca oğlu Osman bin Huveyris, Ömer’in amca oğlu Zeyd bin Amr, hep Hanif Din inanırları ve teşkilatın üyesidir. İslamiyet’in, zor ilk yıllarında da Muhammed’e, bu hatırı sayılır bir kuvvet olan teşkilatın, büyük yardımları olmuştur. Öğretiyi yayma aşamasında, Muhammed karşıtlarının, onu öldürme girişimleri, bu teşkilatın üyelerinin yardımı ile, atıl kalmıştır. Varaka bin Nevfel, Şam’a giderek, Hristiyanlık dini üzerinde araştırma yapmış, Tevrat ve İncil’i Arapçaya çevirmiştir.
İslamiyet’in, kutsal kitabı Kuran dışındaki, en önemli kanun koyucusu, Hanif dinin, uygulanmakta olan ilkeleridir. Çocuğun sünnet edilmesi, öldükten sonra yeniden dirileceğine inanılanların kefenlenerek gömülmesi, üçü farz, altı vakit namaz kılınması, namaz öncesi boy abdesti alınması gibi uygulamalar, tamamıyla Hanif dinin uygulamalarıdır. Bu uygulamalar, bazılarına yeni formatlar verilerek, bazıları aynen korunarak, İslamiyet’e geçirilmiştir. Saabilerin dili olan Aramca’dan, Allah, Rahman, Kuran, Furkan, melek, insan, kitab, Adem, Havva, Nebi (peygamber), Savm (oruç), Salat (namaz) gibi, Arapça’ya geçmiş olan kelimeler de, Saabiliğin, İslamiyet üzerindeki etkilerini göstermektedir (7). İşte bu nedenle, zaman içerisinde çok farklılaşmış olsa da, ilk kaynağın Ezoterik olması nedeniyle, İslamiyet’te de, bu öğretinin izlerine sıkça rastlanır.
İslamiyetin Ezoterik öğreti ile ikinci karşılaşması, Mısır’ın Müslüman güçlerce fethi sırasında meydana geldi. Uzun zamandır güçlü bir devlet yapısından uzak olan Mısır, güçlü İslam orduları karşısında fazlaca direnmeden teslim oldu. (8).
Halife Ömer döneminde fethedilen Mısır’da, Müslümanların ilk işi, İskenderiye okulunu dağıtmak oldu. İslamiyeti kabul eder görünen İskenderiye okulu mensupları, derhal Yunanlı filozofların ve özellikle de Pisagor ve Platon’un eserlerini yaymaya başladılar.
İskenderiye okulunun 9. yüzyıl temsilcilerinden Du’l Nun, Yunan felsefesini, İslamiyet içerisine sokan filozof olarak tanınmaktadır. Bir diğer Mısırlı filozof olan Tustari de, Mısır’dan, Basra’ya geçmiş ve Sufi doktrininin kurucularından olmuştur (11). Allah’ın, Hz. Muhammed’i, tüm varlıklardan önce, nurdan bir ışık olarak yarattığını, bu dünyada mukaddes işler yapanların, Allah ile birlik olacağını ilk söyleyen filozof, Tustari’dir. Tasavvufda önemli kavramlar olan Nur-el Yakin, İlm-el Yakin, Ayn-el Yakin ve Hakk-el Yakin gibi terimleri de, ilk kullanan odur. Tustari gibi, çok sayıda İskenderiye okulu mensubu filozof, başta Harran, Basra ve Bağdat olmak üzere, İslam dünyasına yayılmış ve Batıni görüşlerini yaymaya başlamıştır.
Yeni Platoncu filozofların etkileri kuşaktan kuşağa yayılarak sürdü. Onların görüşlerinden etkilenen birçok kişi ve mezhep oldu. Filozoflar bu akıma Tasavvuf, kendilerine de Sufi adını verdiler.
CİHANGİR GENER
Kaynakça
1- Bulut Faik- Allah Devletinde Demokrasi- Tüm Zamanlar Yay. İstanbul 1993- Sf. 7
2- Bulut F.- İe.- Sf. 61
3- Bulut F.- İe.- Sf. 56
4- Şeşen Ramazan- Harran Tarihi- Diyanet Vakfı Yayınları- Ankara 1996- Sf. 41
5- Hamidullah Muhammed- İslam Peygamberi Hayatı- İrfan yayınevi- İstanbul 1966
6- Hamidullah M.- İe.- Sf. 36
7- Bulut F.- İe.- Sf. 101
8- Dursun Turan – Din Bu – Kaynak Yayınları – İstanbul 191 Cilt 2, Sf. 52
9- Baldick Julian- Mistik İslam- Birey Yayıncılık- İstanbul 2002- Sf. 56
10- Mezaheri Ali- Ortaçağda Müslümanların Yaşayışları- Varlık Yayınları- İstanbul 1972- Sf. 6
11- Sarıkavak Doç.Dr. Kazım- Düşünce Tarihinde Urfa ve Harran- Diyanet Vakfı Yayınları- Ankara 1997- Sf. 112
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Yorum yapmak için yorum gönder butonuna tıklayın. Yorumlar kısa süre içinde görünecektir.