"Semah; bazı kalplere cila verir ve aşkını arttırır, bazı kalplere ise inkâr verir karanlığını arttırır."
- Kake (Erenler Atası) Ebul Vefa Kürdî (11.yy)

"Bizim Semahımız oyuncak değildir. O bir aşk halidir, salıncak değildir."
- Hacı Bektaş Veli (13.yy)

Alevîlik Ezdan’ın Parçasıdır


Alevilik, Yukarı Mezopotamya’nın İlk ve Temel Kültü Büyük Ezdan’ın Parçasıdır
Aleviliğe itikat ile yaklaşan, ikrar üzerine düşünce üreten, tarihsel gerçekliği bilimsel yöntemle ele alanlar kurtuluşu Kudüs’te, Mekke’de aramazlar. Dinlerin doğmalarından uzak düşünme yöntemine “Hakk Yolu”, “Doğruluk Yolu” diyoruz. Müslümanların arasında yaşıyoruz. Onlara ve onların kavramlarına şiddetli tepki duyuyoruz. Bu tavrımızı diğer dinlere ve onların kavramlarına tepki ile birleştirmez, kendi doğrularımızı yaşamımıza ve toplumumuza hakim kılmazsak sağlam duramaz, yolumuzda yürüyemeyiz. Müslümanlığa karşı çıkarken eksik bir yan ortaya çıkmaktadır. Bu, büyük bir tehlikedir. İsevileri ve Musevileri veya başka dinleri göz ardı etmekten söz ediyoruz. Daha geniş düşünebilmeli, hem kendimizi, hem de toplumumuzu her türlü dinin asimilasyon faaliyetlerinden, bilinç kaymasından ve diğer tehlikelerden korumalıyız.


Gençliğimiz diri, araştırıyor, soruşturuyor, sorguluyor. İslam’a, Kuran’a büyük tepki var. Bu durumdan yararlanmak isteyenler Tevrat’ı ve İncil’i kutsal yazma olarak sunuyor. Söz konusu Alevilik olduğunda ısrarla tek bir tuzak soru soruluyor: Alevilik İslam’ın neresinde, içinde mi dışında mı? Aleviliğin küçük bir yapı olduğunu sanıyor, Alevileri kolayca kandırabileceklerini düşünüyorlar. Müslümanlığın Alevilikten daha büyük bir yapı olduğu yanlış algılaması bilinçlere yer ettiğinden bu algılamayı kullanmak istiyorlar.


Şu sorular hiç sorulmuyor:
İslam Hıristiyanlığın neresinde, içinde mi dışında mı?
Hıristiyanlık Museviliğin neresinde, içinde mi dışında mı?
Bu soruları sorma gereği duyulmuyor.Kuran ile Tevrat birbirinin kopyası olmasına rağmen, İslam’ın Hıristiyanlık’tan ayrı bir yapı, ya da Hıristiyanlığın Musevilik’ten ayrı bir yapı olduğu biliniyor, bu konuda kafalar karışık değil.
“Alevilik, Hakk Yolu’dur; Aleviliğin İsevilikle, Musevilikle, Muhammedilikle ilişkisi yoktur” demek yeterli bulunmuyor. Ayrıca bir ekleme yapmak gerekiyor: “Alevilik Müslümanlığın dışındadır!”
Bu düşüncenin alt yapısında, Aleviliğin küçük bir yapı olduğunu ve İslam’ın içinde olduğunu sanmak yatmaktadır; bu kanının da ilerisinde, kafasında soru olanlar, Aleviliği Müslümanlık olarak kabul ediyorlar ve dışarı çıkarmaya çalışıyorlar.

BİLGİ DEPOSU GÖBEKLİTEPE

Yıllardır yalan bir propaganda sürdürülmüştür. Bu propaganda sonucu Aleviliğin ve Alevilerin özellikle Orta Asya’dan geldiği ya da Mekke ve Medine’nin bir ürünü olduğu insanların bilinçaltlarına yerleştirilmiştir. Aleviliğin semavi dinlerle ve onların coğrafyalarıyla ya da hiçbir izin tespit edilemediği yerlerle açıklanamayacak kadar büyük bir kült olduğu gözlerden uzak tutulmuştur.
Aleviliğin kökleri ve derinliği henüz ortaya çıkartılamamıştır. Ancak yakın bir gelecekte dünya bilgisini değiştirecek sansasyonel bilginin ilkleri görülmeye başlanmıştır. Mürşit ocaklarımızın üzerinde ve yakınında bulunduğu Yukarı Mezopotamya’daki Soğmatar ve özellikle Viranşehir’deki Göbeklitepe kazıları büyük Ezdan kültünün kavranması açısından eşsiz bilgiler sunmaya adaydır. Şengal-Laleş’teki Ezidi tapınağımızın girişindeki, bazı mürşit ocaklarımızın sancaklarını da süsleyen karayılan motifi Göbeklitepe’de ortaya çıkmıştır. Bilindiği gibi dedelerimizin kerametlerinde, onların karayılan olup pınara aktığı ve bir daha çıkmadığı anlatılmaktadır. Göbeklitepe’de ortaya çıkartılan tapınakların duvarlarında turna sürülerinin resmedildiği görülmektedir. Hermes ile turna arasında çok sıkı bir ilişki vardır. Mısır’a atfedilen Hermes kültünün merkezi Göbeklitepe’de bulunmaktadır. Çünkü Göbeklitepe on bir bin yıl önceyi işaret etmektedir.

Büyük Ezdan kültü, sayıları milyonlara varan halklarca bugün de yaşatılmaktadır. Üstüne basa basa söylüyoruz. Kürtler, Zazalar, Türkmenler, Araplar, Abdallar… bu halklardan milyonlarca Alevi var. Aşiretler, obalar, kitleler… Cem yapıyorlar, sorgu-görgüden geçiyorlar, musahip tutuyorlar, 12 hizmeti uyguluyorlar. İran’da, Irak’ta, Suriye’de, Türkiye’de, Bulgaristan’da… Bu kadar geniş yığınlar aynı cemi, sorgu-görgüyü, kurbanı, demi, semahı… uyguluyorsa, birbirlerine tip olarak bile benziyorsa çok uzun bir zaman, binlerce yıl aynı bölgede, iç içe yaşamışlardır anlamına gelmektedir. Sanılanın aksine Hakk Erenlerinde ilk veri Güneş değil Ay’dır. Yukarı Mezopotamya’nın temel kültü Ay kültüdür. İlahların Rabbi Ay Tanrısı Sin kültü hem Soğmatar’da, hem de Göbeklitepe’de ortaya çıkartılmıştır. Bildiğimiz gibi Ay, Ali’dir. Sekizgendir. Hem rahmandır, hem de rahimdir. Rahman baba, rahim anadır. Ay hem babadır, hem anadır. Sırdan gelip ışığını bize gönderdiğinde, hilalin adı Şit’tir, Ali’dir, Naci’dir. Kendi kendini dölleyip dolunay olduğunda Ningal’dir, Fatıma’dır, Naciye’dir. Naci, Naciye’de sır olmuştur.

HAMZA AKSÜT’ÜN DEĞERİ
İşte Hamza Aksüt’ün değeri burada ortaya çıkıyor. Diğer araştırmacıların aksine Hamza Aksüt, Alevi toplulukların Yukarı Mezopotamyalı olduğunu olgularla göstermektedir. İşaret ettiği yer, dünyanın çok önemli bilim adamlarının bugünlerde şaşkınlıkla izlediği Harran ve civarıdır. Şunu söyleyebiliriz: Başka bir toplumun, örneğin Yahudilerin elinde Hamza Aksüt gibi bir derya bulunsaydı, onu, bırakın Türkiye’yi, dünyayı dolaştırır, konferanslar düzenlerlerdi. Buradan şunu anlıyoruz ki Alevi örgüt yöneticileri Aleviliğe siyasal bir gözlükle bakmaktadır.

ERENLERİN İZİNDEN

Aleviliği küçücük bir alana, semavi dinlerin bulunduğu alana hapsetmek isteyenler var. Onlar, başka dinlerin misyonerliklerini yapanlardır. Buna göre, mutlaka, söylem olarak, özellikle Alevilikle İslam ilişkisinin konuşulması gerekiyor. Oysa Aleviliğin sadece İslam ile sorunu yoktur, bütün dinlerle vardır. Aleviliğin İslam’la aynı yerde konuşulmasından çok rahatsızlık duyuluyor. Biz de çok rahatsız oluyoruz. Alevilerle Hıristiyanların birlikte konuşulmasından rahatsızlık duyulmuyor. Biz duyuyoruz. Müslümanlığa karşı çıkarken Hıristiyanlıkla Alevilik arasında benzer yanlar aramaya çalışıyorlar. Allah Muhammed Ali üçlemesi ile Baba Oğul Kutsal Ruh üçlemesini birbirine benzetenler de var. İslam’ı Aleviliğe tehdit olarak görenler Hıristiyanlığı, Museviliği Aleviliğe tehdit olarak görmüyorlar. Bu tutum toplumumuzu dinlerin misyonerlerine açık hale getiriyor. Toplumumuzun direnç noktalarını zedeliyor.

ALEVİLİK: IŞIĞA GİDEN YOL

Alevilik kendisini Yol olarak tanımlar. Yol bilgisi, Hayat’ın bilgisidir. Hayat, nefestir, yani ömürdür, vücut içindedir. Vücudu olanların hikâyesi vardır. Vücutsuz olan ispatsızdır. Hakk Erenlerinin bildiği, sürdüğü Işık bilgisidir. Işık, Hakk’ın kendisidir. Yol ise ışığa giden Yol’dur. Yol bilgisi, Hakk’a, yani doğruluğa giden Yol’un bilgisidir. Bu yüzdendir ki Erenlerin Yol’u doğruluk üzerinedir. Allah eğriyi, doğruyu birbirine katmış karıştırmıştır. Din süreği gözleri perdeli bir sürektir. Çıktığı yer çamur deryasıdır. Çamur ise zulumat üzerinedir.
Hayat’ın ölümsüz olduğunu Erenler biliyor. Hayat iki damla su içerisinde gizlidir. Bu yüzden Erenler Hakk’ın emri rızasını söylüyorlar. Hakk’ın emri rızası ikrar üzerinedir. İkrar ise önce evlilik üzerinedir. İkrarlı evlilik Hakk’ın emridir. Çocuk şarttır. Çocuk rahmet deryası ile nur deryasını birleştiren Hakk’ın evidir. Erenler rahim torbası olmayan kadının Yol’u durduracağını söylemektedir.

Alevilik hiçbir dine benzemez. Sorgu-görgü, musahiplik, dem, komünal yaşam, doğum anlayışı gibi ayrımlar Aleviliği eşsiz, benzersiz kılmaktadır. Zaten gözümüzün ışığı, gönlümüzün âşığı Erenler, Yol olarak niteliyor. Biz de Erenlerin izinden gittiğimize göre Aleviliğin kriterlerini kavramamız, öncelikle atalarımız gibi kendimize sonsuz güven duymamız, özgüven olayını tekrar tekrar vurgulamamız gerekiyor.

Şunu bilmeliyiz:
Verimli, zengin, bol sulu topraklarda yaşıyorduk. Avcı ve toplayıcı topluluklarken ilk tapınağı biz yaptık. Hayvanları ehlileştiren, tarımı yapan biziz. Biz Yukarı Mezopotamyalıyız. Sırdan geleni, görünür olanı, sırra gideni severiz. Müslümanlar olsun, Yahudiler olsun (ister Musevi, ister İsevi) topraklarımıza göz dikmişlerdir. Onlar işgalcidir. Kutsal kitaplarında, özellikle Tevrat’ta, Hititlerin, Yevusluların, Kenanlıların, Perizlilerin, Hivlilerin; Fırat ve Dicle arasında yaşayan halkların nasıl katledileceği, ülkelerinin nasıl ele geçirileceği anlatılmaktadır. Aynı şekilde Arapların Müslüman olduktan sonra hangi coğrafyalara göz diktiklerini de unutmamak gerekiyor.
Kızılderililerin başına gelenleri hatırlayalım:

“Beyaz adam geldiğinde elinde İncil’i,
Bizimse topraklarımız vardı,
Birlikte kiliseler inşa ettik.
Sonra beyaz adam gözümüzü kapatıp,
Tanrı’ya hep birlikte dua etmemizi söyledi.
Gözümüzü açtığımızda, elimizde İncil vardı,
Topraklarımızsa artık beyaz adamındı…”

“İŞLEĞİNİ 73’E SEÇMEYEN…”


Erenlerimiz dünyada 73 millet olduğunu, Alevilerin 73. millet olduğunu söylüyor. 73. milletin işleğini ve süreğini de Yol olarak belirtiyor. Bütün insanlar doğum kapısını, yani Hakk Kapısı’nı haklayarak dünyaya gelirler. Ancak doğumu bilenlere, başlarını Hakk’a bağlayanlara, Yol’a alınanlara Alevi denir. Alevi Yol erenlerinin gözleri perdeli değildir. Gerçeği çırılçıplak görürler. Bir de gözleri perdeli olanlar vardır ki onlar çamurdan yaratılıp geldiğini söyleyenlerdir, gerçeği göremezler. Bütün mücadele gözleri perdesiz olanlarla perdeli olanlar arasında geçmektedir. Dünyaya geliş yolu ikidir. Birisi Fırkayi Havva’dan gelir ki çamur ve sürgünlük üzerinedir. İspatı ise Tevrat ve Kuran’dır. Diğeri Fırkayi Naciye’dir ki doğum ve Hakk’ın emri rızası üzerinedir. İspatı mürşit sözüdür.

Aslında doğumla geldiğini söyleyenler de çamurla geldiğini söyleyenler de birbirlerine benzemektedir. Çünkü insan olsun, hayvan olsun dünyaya bütün gelenler doğum üzerine gelmişlerdir, gerçek budur. Anasız doğum olmuyor. Gözleri kara perde ile kapalı olanlar maya ile sütü kavrayamaz, kendilerinin çamurdan yapıldığını söyler, doğum anlayışına karşı çıkar, bir anlamda Hakk kapısına, yani analarına hakaret ederler. Anasından doğup gelmelerine rağmen, ana rahminden, insanın pis yerinin olmadığından söz edildiğinde insanlıktan çıkanlar var. Ananın Hakk kapısı olduğunu akılları almıyor. Karanlık zulmetten geliş, yoğruluş da yalandır. İnsanlar Kubbei Rahman’dan gelir. Kırkların tezgâhında yunmuş pak olmuşlardır. Bu bilgiyi ancak Aleviler anlayabilir.

TEMEL TARİHSEL TARTIŞMA

Ahlakı olanın mı dini olur, yoksa dini olanın mı ahlakı olur?
Basit gibi görünen bu soru aslında çok derin anlamlar içermektedir. Alevilik, Hakk’ın emri rızası üzerinedir.

Alevilik önce doğruyu kabul eder, sadece doğruyu. Bu yüzden cem olmak gerekir. Cem sorgu-görgü yeridir. Önce sorgu-görgü olacak, doğruluk tamamen ortaya çıkartılacak, sonra diğer ritüellere geçilecek! Yani önce ahlaklı insan, doğru insan ortaya çıkacak. Bu yüzden cem demek sorgu-görgü demektir. 73. milletin temeli budur. Diğer bütün din ve mezheplerden temel ayrım buradadır. 72’ler ise din ve mezheplerin bulunduğu yerdir. Dinler birbiriyle vuruşmaktadır. Her dinin alt mezhebi vardır, onlar da birbiriyle savaşmaktadır. Sünniler Şiilerin, Şiiler Sünnilerin kutsal yerlerini yakıp yıkmaktadır. Aynı sorun Hıristiyan mezhepler arasında da yaşanmaktadır. Bırakın sevgiyi, çatışmalı bir ortam vardır. Gelen peygamberler bu kavgaları bertaraf edebilmek için geldiklerini söylemektedir. Ancak her gelen peygamberle birlikte kavga daha da katmerlenmiştir. Ölümler, katliamlar artmıştır. İnsanlar daha fazla parçalara bölünmüştür. Bu parçalanmışlıktan kurtulmanın tek yolu 73’te gizlidir.
Alevilik “Sevgi bizim dinimizdir/Başka dine inanmayız” demektedir. Öncelikle bilince çıkartılması gereken, Aleviliğin bir hareket gibi algılanmaması gerektiğidir. Hareket olarak kabul edilirse, her aklına esen bu hareketin başına geçmeye çalışacak, yönlendirmeye, saptırmaya gayret edebilecektir. Aleviliği var eden, yaşatacak olan Ocak kurumudur. Alevilik, dede talip ilişkisine dayanan sosyal bir yapıdır.

ALEVİ ARAŞTIRMACILARI…

Özellikle kafası çalışan, eli kalem tutan araştırmacı niteliğinde bulunan Aleviler, Yol’a hizmet etmek istiyorlarsa öncelikle özgüvenli olmak zorundadırlar. Üzerimizde büyük operasyonlar var. Ortadoğu’nun, Mezopotamya’nın, Anadolu’nun üzerinde Alevi halklar merkezli oyunlar oynandığı sır değildir. Kini, kibri, ben’i, ben söylemiştim’i, sen daha önce yanlış yazmıştın’ı bir tarafa bırakmak gerekiyor. Arkadaşlar süratle ürün vermelidir. Elimizde yayınevi var. Yurt Kitap-Yayın, yayınlanabilir değerde görülen bütün çalışmaları değerlendirecektir.

Sonuç Olarak: Hiçbir dinin şartları Aleviliği bağlamaz. Alevilerin kendi Yol’ları vardır. Aleviliği herhangi bir dinin içinde ya da dışında gibi algılamak hastalıklı bir durumdur. Mutlaka din aranıyorsa Ezdan’a bağlayalım. Ezdan, kendi kendini doğuran demektir. Bir zamanlar Aleviler, Ezidiler, Ehli Haklar, Ali İlahiler… Alevi mürşit ocakları Hacı Bektaşlılar, Dede Garkınlılar, Avuçanlılar, Baba Mansurlular, Sultan Sahaklılar aynı coğrafyada, Yukarı Mezopotamya’da, Urfa’da, Mardin’de, Diyarbakır’da, Musul’da, Halep’te… birlikte idiler… İzlerimiz, dergâhlarımız, tapınaklarımız, zaviyelerimiz, ateşgâhlarımız, ziyaretlerimiz Yukarı Mezopotamya’da hemen her tepenin üstünde durmaktadır. Fazla sürmez, bir süre sonra Aleviler kendi yurtlarına ziyarete, Hac’a gideceklerdir.

Aleviler bir mürşitten doğup gelmelidir. Mürşit aslında Alevinin kendi özüdür, bilinçaltıdır. Yani Alevi, üst beyin kapatıldığında alt beyinden, mürşitten, yani kendi özünden fışkırır, doğup tekrar gelir. Bunun için de Yol’a girmek, toprak olmak, turab olmak, öze dönmek, binlerce yıldır anne-babadan çocuğa gelen genin içindeki sırları anlamaya çalışmak gerekiyor. Bildiklerimiz ve bilmediklerimiz iki damla su içinde gizlidir.

Çok kıymetli arkadaşlar var. Arkadaşlar ürün verebilecek kalitededir. Zamanlarını ve enerjilerini doğruya, gerçeğe, Yol’a verecekleri besbellidir. İzlerinden gittiğimiz Erenler “Gerçeğe Hü” diyorlar. Gerçeğe Hü kardeşler.
Arkadaşları sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum.

Ünsal Öztürk

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Yorum yapmak için yorum gönder butonuna tıklayın. Yorumlar kısa süre içinde görünecektir.