Son zamanlarda bir AY FURYASI aldı gidiyor: “Ay Ali’dir Gün muhammed” nefesinden hareketle tabi. Hatta “AY TANRIDIR” diyenleri bile okudum. Hatta Aleviler ay ve güneşe dönerek dua ederler diyenlere bile tanık olduk. Ay tanrısı “SİN”den dolayı olsa gerektir ki Sabiî (Genel anlamda diyorum çünkü Harran Sabiîleri olarak gecen topluluğun aslında sabiî olmadığı fikri daha baskındır. Harranîler demek daha doğrudur) inancında AY KÜLTÜ’nün özel bir yeri var birçok inançta olduğu gibi. Ay, Hilal olduğunda adı SİN (yaSin), dolunay olduğunda ise NİNGAL’dır. Ningal olunca hamile bir kadındır. Sin, Ningal’in kocasıdır. Bir nevi kendini var eder.
Ay Ali’dir, gün Muhammet
Üç yüz altmışaltı sünnet
Balıklar da suya hasret
Çarh dönerler göl içinde
Pir Sultan’ım bu bir sırdır
Sırrını saklayan erdir
Ay da sırdır, gün de sırdır
Gün Muhammet, ay Ali’dir
-Pir Sultan Abdal-
Ay olmasaydı ne olurdu?
- Dünya bugünkü gibi olmazdı. Hayat bile olmazdı.
- Ay olmasa idi günler daha kısa olurdu.
- Şiddetli fırtınalar ve kasırgaların hiç kesilmediği bir dünya olurdu.
- Atmosfer bugünkü gibi olmazdı. Daha kalın bir atmosfere sahip olurduk.
- Ay olmasaydı, gel-git olayları %70 oranında azalırdı.
- Ay ışığında etkinliğini sürdüren canlılar gelişmezdi ve mevsimler olmazdı.
- Gel-gitler olamayacağı için Dünya’da yaşam oluşmazdı.
- Sadece Güneş’in varlığı ile olan mevsimler, rüzgârlar ve yağmurların var olduğu bitkilerden ibaret boş bir gezegen olurdu Dünya.
- Ay’ın varlığı yaşamı açıklıyor. Kadınların menstürasyonun 28 günlük bir periyotta olması da Ay’ın varlığı ile ilgilidir.
Geçmiş medeniyetlerin bu bilgilere sahip olduğunu varsaymalı mıyız? Özellikle bizler batınî-ezoterik öğretilerin her nasıl oldu ise bu bilgilere sahip olduklarını var sayar, yorum veya çıkarımları ona göre yaparız. Belki de gerçekten sahiptiler ve sadece AY’a bir önem atfediyorlardı, Tanrı olarak tapınmaktan, Tanrı olarak görmekten ziyade...
Sümerde NANNA, Babil ve Asurda Sin. Sembolleri HİLAL ve BOĞA. Astral sistemde ise 30 sayısı ile temsil edilirdi. Kader tanrısı olarak da bilinir. Baş Tanrı Enlil‘in oğludur. Akkat dininde ilk sıradaki üç tanrının ikincisidir. Kendinden sonra oğlu Güneş Tanrısı Şamaş ile Aşk ve Savaş Tanrıçası İştar gelir. Sümer dininde bu sırada Nanna, Utu ve İnanna biçimindedir. Eski Mezopotamya inanışına göre, yeri ve göğü aydınlatır.
Sin’in kökeninin Akkatlı Sargon’a kadar indiği sanılır. Daha sonra Sümerlere, Babillere ve Asurlara geçtikten sonra, Asur koloni döneminde de Anadolu’ya geçti ve Hatti dininde de yer aldı. Sin’in Mezopotamya’da kutsandığı başlıca kent Ur idi. Daha sonra bugünkü Anadolu’nun Harran Bölgesi Sin’in kült alanlarından biri oldu. Mezopotamya’nın büyük kentlerinden birçoğunda adına adanmış tapınaklar ortaya çıkarılmıştır.
Sâbiîlerde, Güneş tanrısı “Şamaş”, onun eşi olarak kabul edilen Ay tanrıçası “Sin”, Merkür tanrısı “Nabu”, Venüs tanrıçası “İştar”, Mars tanrısı “Nergal”, Jüpiter tanrısı “Marduk” ve Satürn tanrıçası “Ninurta” idi.
Pazar günleri Güneş ayinlerine (SUNDAY-GÜNEŞ GÜNÜ), Pazartesi Ay ayinlerine (MOONDAY – AY GÜNÜ), Salı Mars, Çarşamba Merkür, Perşembe Jüpiter, Cuma Venüs ve Cumartesileri de Satürn ayinlerine (SATURDAY – SATÜRN GÜNÜ) ayrılmıştır. Latince kaynaklı batı dillerine böylelikle gün isimleri Sabiîlik aracılığı ile girmiş oldu.
“Saabilik’te de, diğer Batıni ekollerde olduğu gibi sır saklamak esastır. Saabiler, kendilerinden olmayanlara sırlarını kesinlikle vermezler. Saabiliğin yozlaşmış bir devamı niteliğinde olan günümüz Yezidiliğinde (EZDÂN) aynı sır saklama prensibi olduğu gibi korunmakta ve yabancılar topluluk içine kesinlikle alınmamaktadır.
Saabilerin sır ayinleri, gezegenlere ithaf edilmiş mabetlerin altındaki salonlarda yapılırdı. Bu salonlar, önce aslına tapınılan, Pisagoryen etkileşimden sonra birer sembol haline dönüşmüş olan gezegenlerin heykelleri ile doluydu. Saabiliğin bir kolu da Arap Yarımadasındaydı.. Mısır’a göç eden Saabilerin bir kolu Yemen’e gitmişti. Yahudi kralı Süleyman’ın karşılaştığı ve âşık olduğu Saba Melikesi Belkıs bu Yemen Saabilerinin kraliçelerinden birisiydi. Kuran’da da bu Yemen inanışına değinilmekte ve onlardan tek Tanrıcı ” Hanif Din” inanırları olarak bahsedilmektedir. İslamiyet üzerinde öğretileriyle etkili olan da Saabiliğin bu koludur.”(1)
Müminler sırrını elden sakınır
Kendin bilmezlere sözün dokunur
Genci Abdal dört kitapta okunur
Evveli Ahiri destan Ali’dir
Genç Abdal
Z. Sitchin 12. Gezegen adlı kitabında Sümer metinlerinden yola çıkarak bundan binlerce yıl önce Güneş sistemimizde bir gezegenin daha bulunduğunu belirtiyor:
“Metinlerde açık bir şekilde mulmul ul-şu 12 (Mulmul 12’den oluşan bir banttır” diye belirtilmektedir. Mulmul teriminin, “tüm gök cisimlerini içeren göksel yapı” olduğunu belirtmek üzere tekrarlanarak (MUL.MUL) güneş sistemini işaret ettiğini söyleyebiliriz.
‘Charles Virolleaud (Kaldelilerin Astrolojisi) mulmul veya kakkabu grubunun üyelerini tarif eden bir Mezopotamya metnini (K.3555) tercüme etmiştir. Metnin son dizesi son derece açıktır:
Kakkabu/kakkabu
Onun gök cisimlerinin sayısı 12’dir.
Onun gök cisimlerinin istasyonları 12’dir.
Ay’ın bütün ayları 12’dir
Metin kuşkuya yer bırakmaz. Mulmul, yani güneş sistemimiz, 12 üyeden oluşmuştur. Belki de bu sürpriz olmamalı zira Yunanlı bilgin Diodorus, Kaldelilerin üç “yolunu” ve bunun sonucunda ortaya çıkan otuz altı gök cismini açıklarken ‘bunların içlerinden baş yetkiye sahip on ikisinden her birine, Kaldeliler bir ay ve burç kuşağından bir burç tayin ederler’ diye belirtmiştir. Ernst Weidner (Der Tierkreis und die Wege am Himmel (Hayvanlar Alemi ve Gökyüzündeki Yol) Anu Yoluna ve onun on iki burç takımyıldızına ek olarak, bazı metinlerin yine 12 gök cisminden; Güneş, Ay ve diğer on iki cisminden oluşan “Güneş Yolu”ndan söz ettiklerini bildirmektedir.
TE-tableti diye adlandırılan bu metnin 20. satırı şöyle der:
“Naphar 12 şeremeş ha.la şa kakkab.lu şa Sin u şamaş ina libbi ittiqu” yani “Hepsi hepsi, Ay ve Güneş’in ait olduğu, gezegenlerin yörüngede döndüğü 12 üyedir.”
Ay’ın güneş sisteminin oluşumundan yaklaşık 150 milyon yıl sonra, yani 4,3 milyar önce oluştuğu biliniyor. Yukarıda, “Ay olmasa idi ne olurdu?” başlıklı bölümden hareket edersek Ay hakkında çokça iddia var. Ay’ın aslında dünyadan koptuğu, Ay’ın doğal değil yapay bir uydu olduğu, özellikle oraya konduğu fikirleri de yok değil. Buna yazının 2. Bölümünde değineceğim. Evvelden var mı idi? Yorumu size bırakıyorum.
Noksanîyem niyazımız ustada
Elinde Zülfikar hem ehli kanda
Bin Bir Donda Baş Gösterdi
Aliyel Murtaza mürşidimiz eyvallah
-Noksanî Baba-
“Alevî erkânında Ali ve Muhammed isimleri İslam dininin peygamberi Hz. Muhammed ve Hz. Ali’ye değil ay ve güneşe işaret ederler.” (2)
Bu görüşe kendi adıma sonuna kadar katılmıyorum, katılmam da mümkün değildir. Bin bir donda baş gösteren Ali ve bin bir ismi olan Ali’yi düşünürsek sadece bir karşılığı olabilir. Salt Ay ve Güneşe işaret eder demek mümkün değildir. Üstelik edebiyat veya tasavvufî konuda kullanılan kavramları düşünürsek aşağıdaki nefeste sanırım tersi bir durum hâkimdir ki bu nedenle ben söz konusu olan Alevilik ise kesin ve de keskin ifadeler kullanmayı doğru bulmayanlardanım.
Bin bir adı vardır bir adı Hızır
Her nerde çağırsan orada hazır
Ali Padişahtır Muhammet vezir
O fermanı yazan Ali değil mi?
-Pir Sultan Abdal-
Elbette bir inancın anlattığı kendi terminolojisi içinde değerlendirilir; ama Yazın hayatında Güneş Sultan, Padişahtır. Ay Vezir, Merkür Kâtip, Mars Başkomutan, Jüpiter Hâkimdir. Şeytanın avukatlığını yapar, böyle değerlendirirsek tam tersi bir durum çıkıveriyor. Kısacası ne görmek istersek onu görür ve dilediğimizi ona göre anlatırız. 4 Kapı 40 makam ehline verilen sırların bir muamma şeklinde nefeslere konu edilmesi bizi her türlü hataya itebiliyor.
KENDİNDEN VAR OLMA: NACİ NACİYE AY VE GÜNEŞ Mİ, SIR MI GELDİLER?
…
KUL SEYYİD
http://www.facebook.com/kulseyyid
http://www.kulseyyid.wordpress.com
Dipnot – Kaynakça:
(1) Cihangir Gener, Ezoterik Batınî Doktrinler Tarihi
(2) Erdoğan Çınar, Dergâhın Sırrı
------
- Ünsal Öztürk, Alevilerin Büyük Sırrı
- Başköylü Seyyid Hasan Efendi, Hakkın Emr-i Rızası
- Ünsal Öztürk,Gizli bilgilerin sahipleri ve Aleviler
- Zecharia Sitchin, 12. Gezegen
- Prof. Dr. Şinasi Gündüz, Sâbiîler, Son Gnostikler
- Alevî – Bektaşî şiiri Antolojisi, tasavvufî terimler
- Cihangir Gener, Ezoterik Batınî Doktrinler Tarihi
...
Üç yüz altmışaltı sünnet
Balıklar da suya hasret
Çarh dönerler göl içinde
Pir Sultan’ım bu bir sırdır
Sırrını saklayan erdir
Ay da sırdır, gün de sırdır
Gün Muhammet, ay Ali’dir
-Pir Sultan Abdal-
Ay olmasaydı ne olurdu?
- Dünya bugünkü gibi olmazdı. Hayat bile olmazdı.
- Ay olmasa idi günler daha kısa olurdu.
- Şiddetli fırtınalar ve kasırgaların hiç kesilmediği bir dünya olurdu.
- Atmosfer bugünkü gibi olmazdı. Daha kalın bir atmosfere sahip olurduk.
- Ay olmasaydı, gel-git olayları %70 oranında azalırdı.
- Ay ışığında etkinliğini sürdüren canlılar gelişmezdi ve mevsimler olmazdı.
- Gel-gitler olamayacağı için Dünya’da yaşam oluşmazdı.
- Sadece Güneş’in varlığı ile olan mevsimler, rüzgârlar ve yağmurların var olduğu bitkilerden ibaret boş bir gezegen olurdu Dünya.
- Ay’ın varlığı yaşamı açıklıyor. Kadınların menstürasyonun 28 günlük bir periyotta olması da Ay’ın varlığı ile ilgilidir.
Geçmiş medeniyetlerin bu bilgilere sahip olduğunu varsaymalı mıyız? Özellikle bizler batınî-ezoterik öğretilerin her nasıl oldu ise bu bilgilere sahip olduklarını var sayar, yorum veya çıkarımları ona göre yaparız. Belki de gerçekten sahiptiler ve sadece AY’a bir önem atfediyorlardı, Tanrı olarak tapınmaktan, Tanrı olarak görmekten ziyade...
SİN (AL-İLAH) VE SÂBİÎLER
Sümerde NANNA, Babil ve Asurda Sin. Sembolleri HİLAL ve BOĞA. Astral sistemde ise 30 sayısı ile temsil edilirdi. Kader tanrısı olarak da bilinir. Baş Tanrı Enlil‘in oğludur. Akkat dininde ilk sıradaki üç tanrının ikincisidir. Kendinden sonra oğlu Güneş Tanrısı Şamaş ile Aşk ve Savaş Tanrıçası İştar gelir. Sümer dininde bu sırada Nanna, Utu ve İnanna biçimindedir. Eski Mezopotamya inanışına göre, yeri ve göğü aydınlatır.
Sin’in kökeninin Akkatlı Sargon’a kadar indiği sanılır. Daha sonra Sümerlere, Babillere ve Asurlara geçtikten sonra, Asur koloni döneminde de Anadolu’ya geçti ve Hatti dininde de yer aldı. Sin’in Mezopotamya’da kutsandığı başlıca kent Ur idi. Daha sonra bugünkü Anadolu’nun Harran Bölgesi Sin’in kült alanlarından biri oldu. Mezopotamya’nın büyük kentlerinden birçoğunda adına adanmış tapınaklar ortaya çıkarılmıştır.
Sâbiîlerde, Güneş tanrısı “Şamaş”, onun eşi olarak kabul edilen Ay tanrıçası “Sin”, Merkür tanrısı “Nabu”, Venüs tanrıçası “İştar”, Mars tanrısı “Nergal”, Jüpiter tanrısı “Marduk” ve Satürn tanrıçası “Ninurta” idi.
Pazar günleri Güneş ayinlerine (SUNDAY-GÜNEŞ GÜNÜ), Pazartesi Ay ayinlerine (MOONDAY – AY GÜNÜ), Salı Mars, Çarşamba Merkür, Perşembe Jüpiter, Cuma Venüs ve Cumartesileri de Satürn ayinlerine (SATURDAY – SATÜRN GÜNÜ) ayrılmıştır. Latince kaynaklı batı dillerine böylelikle gün isimleri Sabiîlik aracılığı ile girmiş oldu.
“Saabilik’te de, diğer Batıni ekollerde olduğu gibi sır saklamak esastır. Saabiler, kendilerinden olmayanlara sırlarını kesinlikle vermezler. Saabiliğin yozlaşmış bir devamı niteliğinde olan günümüz Yezidiliğinde (EZDÂN) aynı sır saklama prensibi olduğu gibi korunmakta ve yabancılar topluluk içine kesinlikle alınmamaktadır.
Saabilerin sır ayinleri, gezegenlere ithaf edilmiş mabetlerin altındaki salonlarda yapılırdı. Bu salonlar, önce aslına tapınılan, Pisagoryen etkileşimden sonra birer sembol haline dönüşmüş olan gezegenlerin heykelleri ile doluydu. Saabiliğin bir kolu da Arap Yarımadasındaydı.. Mısır’a göç eden Saabilerin bir kolu Yemen’e gitmişti. Yahudi kralı Süleyman’ın karşılaştığı ve âşık olduğu Saba Melikesi Belkıs bu Yemen Saabilerinin kraliçelerinden birisiydi. Kuran’da da bu Yemen inanışına değinilmekte ve onlardan tek Tanrıcı ” Hanif Din” inanırları olarak bahsedilmektedir. İslamiyet üzerinde öğretileriyle etkili olan da Saabiliğin bu koludur.”(1)
–EVVELDEN VAR (MI) İDİ–
Müminler sırrını elden sakınır
Kendin bilmezlere sözün dokunur
Genci Abdal dört kitapta okunur
Evveli Ahiri destan Ali’dir
Genç Abdal
Z. Sitchin 12. Gezegen adlı kitabında Sümer metinlerinden yola çıkarak bundan binlerce yıl önce Güneş sistemimizde bir gezegenin daha bulunduğunu belirtiyor:
“Metinlerde açık bir şekilde mulmul ul-şu 12 (Mulmul 12’den oluşan bir banttır” diye belirtilmektedir. Mulmul teriminin, “tüm gök cisimlerini içeren göksel yapı” olduğunu belirtmek üzere tekrarlanarak (MUL.MUL) güneş sistemini işaret ettiğini söyleyebiliriz.
‘Charles Virolleaud (Kaldelilerin Astrolojisi) mulmul veya kakkabu grubunun üyelerini tarif eden bir Mezopotamya metnini (K.3555) tercüme etmiştir. Metnin son dizesi son derece açıktır:
Kakkabu/kakkabu
Onun gök cisimlerinin sayısı 12’dir.
Onun gök cisimlerinin istasyonları 12’dir.
Ay’ın bütün ayları 12’dir
Metin kuşkuya yer bırakmaz. Mulmul, yani güneş sistemimiz, 12 üyeden oluşmuştur. Belki de bu sürpriz olmamalı zira Yunanlı bilgin Diodorus, Kaldelilerin üç “yolunu” ve bunun sonucunda ortaya çıkan otuz altı gök cismini açıklarken ‘bunların içlerinden baş yetkiye sahip on ikisinden her birine, Kaldeliler bir ay ve burç kuşağından bir burç tayin ederler’ diye belirtmiştir. Ernst Weidner (Der Tierkreis und die Wege am Himmel (Hayvanlar Alemi ve Gökyüzündeki Yol) Anu Yoluna ve onun on iki burç takımyıldızına ek olarak, bazı metinlerin yine 12 gök cisminden; Güneş, Ay ve diğer on iki cisminden oluşan “Güneş Yolu”ndan söz ettiklerini bildirmektedir.
TE-tableti diye adlandırılan bu metnin 20. satırı şöyle der:
“Naphar 12 şeremeş ha.la şa kakkab.lu şa Sin u şamaş ina libbi ittiqu” yani “Hepsi hepsi, Ay ve Güneş’in ait olduğu, gezegenlerin yörüngede döndüğü 12 üyedir.”
Ay’ın güneş sisteminin oluşumundan yaklaşık 150 milyon yıl sonra, yani 4,3 milyar önce oluştuğu biliniyor. Yukarıda, “Ay olmasa idi ne olurdu?” başlıklı bölümden hareket edersek Ay hakkında çokça iddia var. Ay’ın aslında dünyadan koptuğu, Ay’ın doğal değil yapay bir uydu olduğu, özellikle oraya konduğu fikirleri de yok değil. Buna yazının 2. Bölümünde değineceğim. Evvelden var mı idi? Yorumu size bırakıyorum.
DÜNYA MI, AY MI, ALİ Mİ?
Noksanîyem niyazımız ustada
Elinde Zülfikar hem ehli kanda
Bin Bir Donda Baş Gösterdi
Aliyel Murtaza mürşidimiz eyvallah
-Noksanî Baba-
“Alevî erkânında Ali ve Muhammed isimleri İslam dininin peygamberi Hz. Muhammed ve Hz. Ali’ye değil ay ve güneşe işaret ederler.” (2)
Bu görüşe kendi adıma sonuna kadar katılmıyorum, katılmam da mümkün değildir. Bin bir donda baş gösteren Ali ve bin bir ismi olan Ali’yi düşünürsek sadece bir karşılığı olabilir. Salt Ay ve Güneşe işaret eder demek mümkün değildir. Üstelik edebiyat veya tasavvufî konuda kullanılan kavramları düşünürsek aşağıdaki nefeste sanırım tersi bir durum hâkimdir ki bu nedenle ben söz konusu olan Alevilik ise kesin ve de keskin ifadeler kullanmayı doğru bulmayanlardanım.
Bin bir adı vardır bir adı Hızır
Her nerde çağırsan orada hazır
Ali Padişahtır Muhammet vezir
O fermanı yazan Ali değil mi?
-Pir Sultan Abdal-
Elbette bir inancın anlattığı kendi terminolojisi içinde değerlendirilir; ama Yazın hayatında Güneş Sultan, Padişahtır. Ay Vezir, Merkür Kâtip, Mars Başkomutan, Jüpiter Hâkimdir. Şeytanın avukatlığını yapar, böyle değerlendirirsek tam tersi bir durum çıkıveriyor. Kısacası ne görmek istersek onu görür ve dilediğimizi ona göre anlatırız. 4 Kapı 40 makam ehline verilen sırların bir muamma şeklinde nefeslere konu edilmesi bizi her türlü hataya itebiliyor.
KENDİNDEN VAR OLMA: NACİ NACİYE AY VE GÜNEŞ Mİ, SIR MI GELDİLER?
…
KUL SEYYİD
http://www.facebook.com/kulseyyid
http://www.kulseyyid.wordpress.com
Dipnot – Kaynakça:
(1) Cihangir Gener, Ezoterik Batınî Doktrinler Tarihi
(2) Erdoğan Çınar, Dergâhın Sırrı
------
- Ünsal Öztürk, Alevilerin Büyük Sırrı
- Başköylü Seyyid Hasan Efendi, Hakkın Emr-i Rızası
- Ünsal Öztürk,Gizli bilgilerin sahipleri ve Aleviler
- Zecharia Sitchin, 12. Gezegen
- Prof. Dr. Şinasi Gündüz, Sâbiîler, Son Gnostikler
- Alevî – Bektaşî şiiri Antolojisi, tasavvufî terimler
- Cihangir Gener, Ezoterik Batınî Doktrinler Tarihi
...
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Yorum yapmak için yorum gönder butonuna tıklayın. Yorumlar kısa süre içinde görünecektir.