tag:blogger.com,1999:blog-57097761207906790062024-03-05T12:54:17.621+03:00KSBlogKul Seyyidhttp://www.blogger.com/profile/10481686965147679892noreply@blogger.comBlogger64125tag:blogger.com,1999:blog-5709776120790679006.post-82008125810779150542017-06-23T20:01:00.002+03:002017-06-29T01:12:07.534+03:00İslâm Öncesi Kürt Şiirinde Yâresân Aleviliği (یارسان)<div style="text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" frameborder="0" height="360" src="https://www.youtube.com/embed/NOTdmEFxaTE" width="620"></iframe>
</div>
Evet, bizde de ocak ocaktır ve pir-i piran vardır. Yani pirlerin piri… Pir’siz olmaz. Delilsiz (Rayber / Rêber) olmaz ve cem vardır. Cem yapılır ve çok kutsaldır bizim için. Bu bir sistemdir, işleyiştir. Yine kurban olayı var. Niyaz yapılır. Meyvelerden oluşanlar da dahil. Yine deyişler söylenir, saz çalınır. Ve bizde bir de “Kardeşlik” ve “Kızkardeşlik” hukuku var. Özellikle Cem’de. Cem’de mutlaka “kardeşi”ni ve kız kardeş”ini göstermek, ispatlamak zorundasın. Dost, can kardeşliği. Bu bir hukuk ve işleyiş oluşturur, Yarsanlar (Kakai) arasında. Pir her yıl bir Cem düzenler. Burada sistem ve kurallar ortaya konulur, işleyişin bütünselliği sağlanır, güçlü bir birlik için çalışılır. Tezahüri, ahlaki, iş bakımından Hakk’a yakın olmak gerekir. Yani temizlik, dürüstlük, hakikatli, bağlılık olarak. Keza dil, Kürtçe'nin Goran dili, Maçeyî (Maçî)’dir. Dimilî’ye çok yakındır.<br />
<br />
<strong>- ZÎRYAN KAKEÎ<br /><br />Heyder (Lîza Hanım 11.yy): </strong><a data-sessionlink="itct=CAgQtnUiEwiAtpCGs9TUAhXIpRwKHVaDDI8" href="https://www.youtube.com/watch?v=JnqwHWhAySI&t=0s">https://www.youtube.com/watch?v=JnqwHWhAySI</a><br />
<br />
...Kul Seyyidhttp://www.blogger.com/profile/10481686965147679892noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5709776120790679006.post-82429496475869683662017-05-24T20:08:00.000+03:002017-06-08T19:35:29.867+03:00Bir Takvimin Analizi: Gağan, Xizir, Çarşemê Reş, Haftemal (1)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://2.bp.blogspot.com/-_sjbLw8Walw/WSWtXSnEukI/AAAAAAAABDo/VpIPM42UDAYSp5oruellDGnI1Ar2BiakACLcB/s1600/haftemal-gagan-xizir-%25C3%25A7arseme-res-kara-carsamba.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="290" data-original-width="610" src="https://2.bp.blogspot.com/-_sjbLw8Walw/WSWtXSnEukI/AAAAAAAABDo/VpIPM42UDAYSp5oruellDGnI1Ar2BiakACLcB/s1600/haftemal-gagan-xizir-%25C3%25A7arseme-res-kara-carsamba.jpg" /></a></div>
<br />
<b>ÖZET:</b> 12 İmam Orucu dahil edilmezse, Dersim ve çevre illerdeki Alevilerin en önemli dinsel günleri ve bayramları kış mevsimi süresince gerçekleştirilir. İlk etkinlik 21 Aralık'ta Gağan'la başlar, sonra sırasıyla Hızır, Kara Çarşamba ve 21 Mart'ta Hawtemal/Heftemal takip eder. Bu günlerin tarihlendirilmesinde bölgeler arası yaşanan farklılıklar ve Hawtemal / Heftemal'da karşılaştığımız “küçük”, “orta” ve “büyük” türü sıfatlar “karışık” bir tablo sunmaktadır. Bu durumun izahı için bölgede kullanılan resmi takvimler (Rumi ve Miladi), takvim reformalarının etkileri ve kış mevsimi ile ilgili geleneksel halk takvimleri ele alındı. Zamanın getirdiği her türlü değişikliğe rağmen, antik geleneklerin izlerini görmek şaşırtıcıdır.<br />
<a name='more'></a><br />
Mart ayında Dersim ve çevre illerdeki Aleviler tarafından kutlanan ve adı “Hawtemal / Heftemal” olan önemli bir gün vardır. Kırmancki konuşanlar bu günü “Hawtemal” (Hautemal, Houtemal), Kurmanci konuşanlar ise “Heftemal” (Haftemal) olarak adlandırırlar.“Hawt” veya “heft” yedi anlamına gelir; <b>“mal”</b> ise genelde <b>ev </b>veya<b> aile</b> olarak çevrilir. Hawtemal / Heftemal'ın zamanı ve aldığı sıfatlar yörelere göre değişebilir. 21 Mart'ta başlayan baharın ve eski geleneğe göre yeni yılın karşılanması için adanmış bu günün, birbirine oldukça yakın yerlerde, farklı tarihler ve sıfatlarla yaşatılıyor olması ilgiye değerdir. Hawtemal/Heftemal, Dersim dışında özellikle Koçgiri (Sivas), Erzincan, Bingöl, Erzurum, Varto, Sarız, Gümüşhane ve Kars bölgelerinde yaşayan Kürt Aleviler tarafından bu isimler altında bilinmektedir. Kimi bölgelerde “qız/quçik” (küçük), “wertên” (orta) ve “pil/mezin” (büyük) olarak üç, kimilerinde de “küçük” ve “büyük” olmak üzere iki farklı tarih ve adlandırma altında anılır.<br />
<br />
Örneğin, Koçgiri bölgesi, “Heftemala Quçik” ve “Heftemala Mezin” olmak üzere iki bölümden kutlar. Buna karşın Dersim'de “Hawtemalo Qız” (Küçük Hawtemal), “Hawtemalo Wertên” (Orta Hawtemal) ve “Hawtemalo Pil” (Büyük Hawtemal) olmak üzere üç isimle adlandırılır. Varto yöresinde de tıpkı Koçgiri gibi, küçük ve büyük Heftemal olarak ikiye ayrılır. İleride göreceğimiz gibi, bu kutlamalar için verilen tarihler de farklılıklar göstermektedir. Aslında tarihlendirme boyutunda yaşanan karışıklık yalnız Hawtemal / Heftemal ile sınırlı değildir. Bahsi geçen bölgelerde karşılaştığımız Gağan, Hızır, Kara Çarşamba gibi önemli günlerin tümü bir zamanlama sorunu yaşamaktadırlar. Örneğin Hızır orucunun tarihleri yörelere göre değişebilir, yine Kara Çarşamba için de birden fazla tarih duyabilirsiniz. Fakat Hawtemal / Heftemal'in aksine, bu günler, farklı sıfatlarla anılmazlar; değişik tarihlerde tutulsa bile bir tek Hızır Orucu vardır. “Küçük” veya “Büyük Hızır Orucu” ayrımıyla karşılaşmazsınız. Oysa Hawtemal/Heftemal'da tam da bu söz konusudur. Yeni bir yılın ilk günü için yalnızca bir tarih olması gerekirken, iki ve üç farklı günle karşılaşmak çok da kolay anlaşılacak bir durum değildir. Burada sorun olarak nitelenen şeyin, “yanlış” anlamına gelmediğini şimdiden belirtmeliyim. Aksine, makalenin akışı içerisinde görüleceği gibi, karşılaştığımız farklı tarihlerin tümü geçmişten kalmış birtakım geleneklerin ve değişimlerin izlerini yansıtırlar. Bunu izah edebilmek için, Hawtemal / Heftemal dışında bu önemli günleri kısaca işlememiz gerekmektedir.<br />
<br />
<b><span style="color: #cc0000;">KAL GAĞAN</span></b><br />
Yaşlı Gağan. Kış mevsiminin başlangıcı olan 21 Aralık sonrası gelen ilk salı, çarşamba ve perşembe oruç tutulur. Oruç, perşembe akşamı kutlama ile sonlandırılır. Bu akşam Alık ve Fatık isimli ilginç motifler barındıran eğlenceli bir gösteri yapılır. Çocuklar da bol gürültü eşliğinde evden eve dolaşarak yiyecek toplarlar; sonra bunlarla yemek yapılır ve birlikte yenilir. Ateşler yakılır ve kutlama geç saatlere kadar eğlenceli bir şekilde devam eder. Khalo Gağan, Dersim bölgesinde genelde aralık ayının son perşembesine denk getirilir. <span style="color: red; font-size: xx-small;">(1)</span> Bu bayramı ocak başlarında kutlayan yöreler de vardır. <span style="font-size: xx-small;"><span style="color: red;">(2)</span> </span>Gağan, aynı zamanda dervişlerin 40 günlük çile dönemini başlattıkları gündür.<br />
<br />
<b><span style="color: #cc0000;">XIZIR / HIZIR (XİZİRÊ KAL)</span></b><br />
<br />
Bu ölümsüz peygamber daha çok zor anların kurtarıcısı olarak bilinir. Hızır için tutulan oruç,bağlanan cem ve kesilen kurbanın inanç içerisinde oldukça önemli bir yeri vardır. Onun için en yaygın haliyle üç; bazı yörelerde ise yedi gün oruç tutulur. Bekâr gençler perşembe günü oruç<br />
sonrası su içmezler. O gece rüyalarında onlara su verecek kişiyle evlenecekleri inancını taşırlar. Türkiye'de son yıllarda Alevi kurumlarınca Hızır oruçları için 13-15 Şubat tarihleri verilmesine rağmen <span style="color: red; font-size: xx-small;">(3)</span>, genelde 30 Ocak olduğuna yönelik yaygın bir kabul vardır.<span style="color: red; font-size: xx-small;">(4)</span> Pratikte ise Hızır oruçları bir aya yakın bir dönemi kapsar: Ocağın ikinci haftasından sonra başlar, her hafta bir bölgede olmak üzere şubat ayının üçüncü haftasına kadar tutulduğu görülür. <span style="color: red; font-size: xx-small;">(5)</span> Bu duruma iki açıklama getirilir: Hızır yaşlı olmasından dolayı her yere bir anda ulaşamaz; ve Hızır orucu bitiminde yapılan ceme katılan pirler bunu ancak haftalara yayarak gerçekleştirebilirler. Hızır orucunun başlangıcıyla dervişler de 40 günlük çile dönemini bitirirler.<span style="color: red; font-size: xx-small;">(6)</span> Onların Hızır Cemi'ne dâhil olmaları merasime ayrı bir boyut katar.<br />
<br />
<b><span style="color: #990000;">ÇARŞEMÊ ŞAİ - ÇARŞEMÊ REŞ</span></b><br />
<br />
Kara Çarşamba: Genelde mart ayınının ilk çarşambası olarak verilse de, ikinci çarşamba veya Hawtemal/Heftemal'dan önceki çarşambayı esas alan bölgeler de vardır.<span style="color: red;"><span style="font-size: xx-small;">(7)</span> </span>Uğursuz gün olarak tanımlanır; buna karşı bir takım ritüeller yapılır. Talipler kuşburnunun (şilan) dallarından yapılan bir halkadan üç kez geçirilir. Ev ve ahır kötü göze, nazara karşı su ile apsu yapılır. Keza karşılaşabilecek kötülükleri bertaraf etmek için ip bağlanır. Kimi yerlerde ev damına veya ot yığınlarının etrafına ailenin üyelerini temsilen taşlar konur. Sabah hangi taşın altında bir böceğe rastlanırsa, ait olan kişinin yılının uğurlu geçeceğine inanılır. Ayrıca Ana Fatma'nın Kerbela olayının haberini aldığı günün de Kara Çarşamba olduğu belirtilir. Onun matemini paylaşmak için bir gün oruç tutanlar da vardır. Ana Fatma olanları duyduğunda kazanda çamaşır yıkamak için su kaynatmaktaymış. Haberi aldıktan sonra kazanı ters çevirmiş. Bu yüzden, çarşamba günü çamaşır yıkanmaz, banyo yapılmaz.<br />
<br />
<b><span style="color: #cc0000;">HAWTEMAL / HEFTEMAL</span></b><br />
<br />
Mart ve nisan ayı başlangıcı gibi geniş bir zaman dilimi içinde kutlanır. Dersim'in kimi yörelerinde üç Hawtemal için sırasıyla mart ayının birinci, ikinci ve üçüncü perşembesi verilmektedir. Üçüncü perşembe 20-1 Mart veya onun yakınındaki günlere denk gelir. Yine Dersim'in bazı yörelerinde<br />
küçük, orta ve büyük Hawtemal için sırasıyla 7, 17 ve 21 Mart tarihleri anılır. Koçgiri yöresinde birinci Heftemal 20 Mart, büyük Heftemal ise 30 Mart olarak kabul edilir. Varto'da da Heftemal 30 Mart sonrası kutlanır. <span style="color: red; font-size: xx-small;">(8)</span> Bugün yaşamın yeniden başladığına ve her şeyin secdeye geldiğine inanılır. Hanede büyük temizlik yapılır. Ev mayası yenilenir. Akarsudan getirilmiş su ile yapılan banyo sonrası temiz elbiseler giyinilir. Topluca mezarlıklar ziyaret edilir, dualar okunur ve lokmalar dağıtılır.<span style="color: red; font-size: xx-small;">(9)</span> Köye dönüşte birlikte yemek yenir. Kara Çarşamba'da uygulanan ritüeller (kuşburnu dallarından yapılan halkadan geçirilme, dama taş koyma gibi) Heftemal'da da gerçekleştirilir.<span style="color: red; font-size: xx-small;">(10)</span><br />
<br />
<b><span style="color: #cc0000;">NEWÊ MARTÎ / NEHEY MARDÎ (ADAR)</span></b><br />
<br />
22 Mart'ta, Hawtemal/Heftemal'in bitiminden sonraki güne denk gelir. 21 Mart'tan sonraki ilk gün olduğundan bir gün şükran niyetinde oruç tutulur.<span style="font-size: xx-small;"><span style="color: red;">(11)</span> </span>Sıralanan bu günler ve bayramların, Anadolu'da diğer Alevi topluluklarında uygulanmadığını belirtmek gerekiyor. Bunlardan yalnızca Hızır, Alevi toplulukların tamamı nezdinde yüksek bir mertebeye sahipken, onun adına ocak-şubat ayında oruç tutma geleneği çoğunda yoktur. Anadolu Alevileri tarafından Hızır'a atfen 5-6 Mayıs'ta kutlanan Hıdırellez, bahar ve dilek günü olarak tarif edilmektedir.<span style="color: red; font-size: xx-small;">(12)</span> Hıdırellez bayramı veya 5-6 Mayıs tarihleri, Dersim'de geleneksel bayramlar içinde yer almaz ve hatta bilinmez. Hızır, Hatay bölgesindeki Arap Alevileri için çok önemli bir isimdir, fakat onlarda Hızır inancı, oruç olarak değil, türbe ve ziyaretgâhlar çevresinde şekil almıştır.<span style="color: red; font-size: xx-small;">(13)</span> Yine, 21 Mart günü, başta Bektaşiler olmak üzere kimi Alevi grupları için “Sultan Nevruz” adı altında Hz. Ali'nin doğum günü olarak anılır. Bu gün onun adına dualar okunur ve cem tutulur.<span style="color: red; font-size: xx-small;">(14)</span> Dolayısıyla burada aktarılan bilgiler, Dersim ve bu bölgeye bağlı topluluklar hakkında yapılmış derlemelerden gelmektedir. Bu inanç grubunun merkezi kurumlardan yoksun olduğu unutulmamalıdır. Kaldı ki, merkezi yapısı olsa bile, yakın bir döneme kadar astronomik veya iklim şartlarından çıkarak gün belirlemenin kolay olmadığı ve bunun birçok inanç topluluğu açısından dini bayramların takviminin belirlenmesinde sorunlara vesile olduğu bilinmektedir. Bölge insanın geçmişte, özellikle merkezden uzak yerlerde, hangi kıstasları esas alarak zamanı tespit etmeye çalıştığı konusundan yeterince bilgi sahibi değiliz. Buna rağmen, burada verilen tarihler açısından bir takım kurallar uygulandığı görülebilir. Bunlardan ilki, kapanış merasimlerinin her zaman perşembe günü yapılmasıyla ilgilidir. Bu yüzden oruçlar ve bayramlar, işaretlenen günleri takip eden (veya kimi zaman da önceki) perşembeyi esas alarak uygulanmaktadır. Dolayısıyla, örneğin, 21 Aralık tarihinin perşembeye denk gelip gelmemesi sorun teşkil etmez. Oruç her halükârda sonrasındaki ilk salı günü başlatılır, perşembe de bitirilir. Ya da 30 Ocak'ın hangi gün olduğu da önemli değildir; bu günden önceki veya sonraki salı-çarşamba-perşembe oruç tutulabilir.<br />
<br />
Dikkati çeken başka bir özellik, verilen tarihlerin son günden çıkılarak saptanmasıyla ilgilidir. Bu yüzden, örneğin, baharın başladığı 21 Mart yerine kışın son günü 20 Mart işaretlenir; yani, Rumi takvime göre yeni yılın ilk günü 8 Mart yerine, son gün olan 7 Mart belirtilir. Bu durum, merasim veya kutlamaların önceki geceden başlatıldığı anlamına gelmektedir. <span style="color: red; font-size: xx-small;">(15)</span><br />
Son olarak, bölge Alevilerinin dini günlerinin önemli bölümünün – 12 İmam oruçlarını dâhil etmezsek- kış mevsimi içinde yaşandığı görülmektedir. Kış mevsiminin başladığı 21 Aralık Khalo Gağan ile açılır; onun bittiği 20 Mart döneminde de Kara Çarşamba, Hawtemal/Heftemal ve Newê Marti'yle karşılaşırız. Hızır oruçları Gağan'dan kırk gün sonra tutulduğundan ve Hawtemal / Heftamal'de doksan gün sonra kutlandığından, doğal olarak Gağan'ın başlangıç günü Hızır orucunun veya Hawtemal / Heftemal'ın zamanını da belirler.<br />
<br />
Açıktır ki, kış dönemi topluluğu fazlasıyla meşgul etmiş ve önemli günlerin belirlenmesinde etkili olmuştur; çünkü, yaşamın sürebilmesi için tüm bölgede çetin soğukların olduğu, gecelerin uzadığı, hareket alanının sınırlandığı ve bütün yılın emeğinden biriktirilen ürünle idare edilmeye<br />
çalışılan bu mevsimi atlatmak gerekmekteydi. Üstelik yalnızca insanlar açısından değil, sahip olunan hayvanları da besleyip bahara çıkarmak, şimdilerde tahmin edemeyeceğimiz kadar, ciddi bir sorundu. Bu yüzden, bu kutsal günlerin tarihlerinin nasıl belirlendiğini ve bu günler arası bir<br />
ilişkinin olup olmadığını saptamak için takvim ve kış geleneklerine daha yakından bakmak gerekmektedir. Bölge yaşlıları tarafından dini günler ve bayramlar için tarih verildiğinde üç takvime gönderme yapılır.<br />
<br />
Bunlardan ilki Hicri takvimdir ve yalnızca 12 İmam oruçlarını belirlemek içinkullanılır. Yukarıda sıralanan günler ve bayramlar içinse Rumi (“hesabê khan”, eski hesap olarak da adlandırılır) ve Miladi olarak adlandırılan takvimler devreye girer. Rumi takvim ile Miladi takvim arasında 13 gün fark vardır. Bu yüzden, küçük Heftemal için Rumi takvime göre verilen 7 Mart, Miladi hesapta 20 Mart'a; büyük Heftemal için verilen 17 Mart ise, mart ayının 30'una denk gelir. Yanısıra kullanılan ve doğa ve iklim şartlarıyla ilgili tecrübeleri içinde barındıran halk takvimleri de vardır. Anadolu'da hâkim geleneksel anlayışa göre bir yıl iki mevsime bölünmüştü: 6 Mayıs'ta başlayan, 186 gün süren ve “Hızır” olarak adlandırılan yaz; ve 8 Kasım'da başlayıp, 180 günü kapsayan ve “Kasım” olarak adlandırılan kış. Kış döneminin son 90 günlük süresi ise farklı dilimlere ayrılmaktadır. 21 Aralık'ta başlayan ilk 40 günlük bölüme çıle (çele) veya zemheri denmektedir. Çile, Kurmanci ve Farsça'da kırk anlamına gelen çel (çhel) kelimesinden türemiştir. Birinci çile dönemi genel olarak her yerde kabul edilir. Kış mevsiminin ikinci bölümü, yani kalan 50 güne dair farklı periyodlamalarla karşılaşılmaktadır: 1) tekil 50 gün; 2) 40 artı 10 gün; 3) 20 artı 30 gün; ve 4) 20 artı 40 gün. Bu ayrımlar, Tablo 1 ve 2 'de Rumi ve Miladi takvime göre verilmektedir.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://2.bp.blogspot.com/-OUg6SL2ZLII/WSW8al4fFtI/AAAAAAAABD4/6lxBmkwZRrsAXyWz5kW-U-N2J5OaXIKQACEw/s1600/h%25C4%25B1z%25C4%25B1r-haftemal-gagan-newe-mardi-kara-carsamba.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="653" data-original-width="1208" height="342" src="https://2.bp.blogspot.com/-OUg6SL2ZLII/WSW8al4fFtI/AAAAAAAABD4/6lxBmkwZRrsAXyWz5kW-U-N2J5OaXIKQACEw/s640/h%25C4%25B1z%25C4%25B1r-haftemal-gagan-newe-mardi-kara-carsamba.jpg" width="640" /></a></div>
<br />
<b><span style="color: #cc0000;"><span style="font-size: large;">-- ERDAL GEZİK</span><br /><br /><span style="font-size: xx-small;">NOTLAR:</span></span></b><br />
<span style="font-size: xx-small;"><span style="color: red;"><b>1</b></span> Gağan'ın aralık sonlarında kutlandığına dair bilgiler için bkz. Gülsün Fırat, s. 99; Astare, s. 157; Dersimi, s. 31;</span><br />
<span style="font-size: xx-small;">Cengiz, s. 4; Çem, s. 57; Mehmet Şerif Fırat, s. 205-6; Gülçiçek, s. 836; Sivas-Koçgiri bölgesinde yaşayan Zeriqi </span><span style="font-size: xx-small;">aşiretinin geleneklerini anlattığı kitabında Yusuf Zeri, Gağan'ın 31 Aralık'ta kutlandığını belirtiyor (Zeri, s. 117); </span><span style="font-size: xx-small;">Bu bayram hakkında geniş bir değerlendirme için bkz. Kılıç.</span><br />
<span style="font-size: xx-small;"><b><span style="color: red;">2</span></b> Koçgiri yöresi için: Koçak 21-25 Aralık arası denk gelecek perşembeyi; Bulut, 4 Ocak tarihini; Mélikoff ise Gağan'ın 10-13 Ocak arasını vermektedir (s. 84); Gağan için 10 Ocak tarihi, Koçgiri ve Dersim kökenli aşiretlerin yaşadığı Sarız için de verilmektedir (Atlı, s. 581); Dersim-Mazgirt için Gağan'ın ocak ayının ilk günleri kutlandığına dair bilgi yalnız Muxundi'den gelir (Muxundi, Khalo..., s. 62); Geçen yüzyılın yirmili yıllarında Dersim'de bulunmuş Naşit Uluğ da Gağan'ın ocak ayının ilk haftasının sonlarına doğru kutlandığı bilgisini vermektedir (Uluğ, s. 98).</span><br />
<span style="font-size: xx-small;"><b><span style="color: red;">3</span></b> Maalesef bu kararın kimler tarafından ve hangi nedenlere dayandırılarak alındığı hakkında bilgilere ulaşmak mümkün olmadı (Ayrıca bkz dipnot 17); Hızır oruçları için Mélikoff da 11-14 Şubat tarihlerini aktarır (s. 83).</span><br />
<span style="font-size: xx-small;"><b><span style="color: red;">4</span></b> Hızır orucunu 30 Ocak olarak tarihleyenler için bkz. Zeri, s. 295; Gülsün Fırat, s. 101; Dersimi, s. 31;Astare, s. 155; </span><span style="font-size: xx-small;">Kocadağ, s. 254; Çem, s. 60; Koçak.</span><br />
<span style="font-size: xx-small;"><b><span style="color: red;">5</span></b> Popüler bir söylem, Hızır'ın bir ayağının ocakta diğer ayağının şubatta olduğunu belirtir. Bu yüzden, Hızır </span><span style="font-size: xx-small;">oruçlarının en yaygın tutulduğu dönem ocak ayının son ve şubat'ın ilk haftasıdır.</span><br />
<br />
<span style="font-size: xx-small;"><b><span style="color: red;">6</span></b> Hızır orucu Mazgirt yöresinde “Chele Roze Xızır” (Hızır Orucunun Kırkı) olarak adlandırılır (Gülsün Fırat, s. 101).</span><br />
<span style="font-size: xx-small;"><b><span style="color: red;">7</span></b> Pülümür-Nazmiye köylerinde araştırma yapmış Gülsün Fırat, Kara Çarşamba'nın mart ayının son çarşambası </span><span style="font-size: xx-small;">kutlandığını aktarıyor. Bu gün köylüler derede yüzlerini yıkar ve çocuklara bu su ile banyo yaptırırlar. Onlar </span><span style="font-size: xx-small;">Hızır'ın içtiği suyun belki bu su ile karışmış olduğu inancını taşırlar (Gülsün Fırat, s. 102); Bölgede kırklı yıllardan </span><span style="font-size: xx-small;">itibaren resmi görevlerde bulunmuş Edip Yavuz ise, Pülümür ve Ovacık'ta Kara Çarşamba'nın mart'ın ilk </span><span style="font-size: xx-small;">çarşambası kutlandığını belirtir. Bu günde yetişkin erkekler yüzlerine kara leke sürer, sonra bunu akarsuda yıkarlar. </span><span style="font-size: xx-small;">Onlar bunun uğur getirdiğini ve kendilerini hastalıklardan koruyacağına inanırlar (Yavuz, s. 426); Sivas-Zara'da </span><span style="font-size: xx-small;">mart ayında üç Kara Çarşamba'nın olduğu aktarılmıştır (bkz. Özen); Gülçiçek ise Kara Çarşamba'nın genelde mart </span><span style="font-size: xx-small;">ayının ilk veya ikinci, kimi yerlerde ise ilk veya üçüncü çarşambası olduğu bilgisini vermektedir (Gülçiçek, s. 834).</span><br />
<span style="font-size: xx-small;"><b><span style="color: red;">8</span></b> Dersim genelinde de Rumi 7 ve 17 Mart tarihleri öne çıkmaktadır (bkz Bıra ); Bulut, Koçgiri yöresinde küçük </span><span style="font-size: xx-small;">Heftemal'ın 20 Mart'ta, büyük Heftemal'ın ise 30 Mart'ta kutlandığını aktarır; Sarız bölgesi için de küçük ve büyük </span><span style="font-size: xx-small;">Heftemal'e aynı tarihler verilmektedir (Atlı, s. 582); Mélikoff ise, hangi takvimin esas alındığını belirtmeden, </span><span style="font-size: xx-small;">Heftemal için 7-12 Mart tarihlerini belirtir (s. 85); Bingöl ve Varto bölgesinda yaşayan Lolan aşireti hakkında </span><span style="font-size: xx-small;">çalışmasında Burhan Kocadağ yalnız bir Heftemal'den bahseder. Tarih olarak Rumi 17, Miladi takvime göre ise </span><span style="font-size: xx-small;">nisanın başında olduğunu aktarır (Kocadağ, s. 265); keza Mehmet Şerif Fırat da yalnız Rumi 17 Mart'ı yılbaşı </span><span style="font-size: xx-small;">olarak verir (s. 207); Erzincan yöresinden bir kişi ile yapılmış röportajda, Newroz'un Heftemal veya Kara Çarşamba </span><span style="font-size: xx-small;">olarak 27 Mart'ta kutlandığını belirtiliyor (bkz. Aydın); Bunun büyük Hawtemal olduğu ve Rumi takvime göre 27 </span><span style="font-size: xx-small;">Mart, Miladi için 8 Nisan'a denk geldiği yorumu yapılmıştır (bkz. Cengiz, s. 6) (Nisan ayının 8'inde veya sonrası </span><span style="font-size: xx-small;">Hawtemal yapıldığına başka bir yerde tanıklık etmedim.)</span><br />
<span style="font-size: xx-small;"><b><span style="color: red;">9</span></b> Bazı bölgelerde Hawtemal/Heftemal günü daha çok mezar ziyaretleri ve ölüler için okunan dualarla </span><span style="font-size: xx-small;">özdeşleştirilmektedir.</span><br />
<span style="font-size: xx-small;"><b><span style="color: red;">10</span></b> Örnek için bkz. Gülsün Fırat, s. 102; Pülümür yöresinde Hawtemal'a ait birçok uygulama, mezarların ziyaret </span><span style="font-size: xx-small;">edilmesi ve lokma dağıtılması gibi, Kara Çarşamba'da da yapılmaktadır; Kara Çarşamba için sıralanan çoğu ritüel </span><span style="font-size: xx-small;">Varto'da Heftemal'da yapılmaktadır (Bkz. Kocadağ, s. 265); Ayrıca, kimi günler ve geleneklerde bir kaynaşma </span><span style="font-size: xx-small;">yaşanmaktadır. Örneğin, Kara Çarşamba, Hawtemal ve Mart Dokuzu orucunun bazı bölgelerde tek güne indirilmiş </span><span style="font-size: xx-small;">olup, üçü arasında ayrım yapılmaksızın, merasimlerin, Hatewmal/Heftemal veya Kara Çarşamba adı altında </span><span style="font-size: xx-small;">sürdürüldüğüne tanıklık etmekteyiz. Örneğin, Munzur Çem'in aktardığına göre , Kıği yöresinde Newrozê Marti, </span><span style="font-size: xx-small;">Qere Çarşemeyê Marti ve Hawtemalo Pil aynı günler olarak bilinmektedir (Çem, s. 61); Erzincan'dan bir kişi de </span><span style="font-size: xx-small;">Heftemal ve Kara Çarşamba'nın aynı günler olduğunu belirtiyor (bkz. Aydın); Sivas yöresinde 21 Mart kulamaları </span><span style="font-size: xx-small;">için Sultan Nevruz, Mart Dokuzu, Kara Çarşamba dendiği de aktarılmıştır (bkz. Özen); Bunun yeni bir gelişme </span><span style="font-size: xx-small;">olduğu kabul edilebilir. Varto'da da eskiden küçük ve büyük Heftemal ayrı günlerde gerçekleşirken, 1970'lerden </span><span style="font-size: xx-small;">itibaren bir güne indirme eğilimi ortaya çıkmış. Bu yüzden, dini konularda tutucu bir aşiret hariç, büyük bölüm için </span><span style="font-size: xx-small;">Heftemal'ın günümüzde bir günlük bir bayram haline dönüşmüş olduğunu belirtenler vardır (özel yazışmalar: N. </span><span style="font-size: xx-small;">Gedik); Yine bölgeler arası ilginç değişimlerle de karşılaşılabiliniyor. Örneğin, Dersim'li kimi kaynaklarım eskiden </span><span style="font-size: xx-small;">Hawtemal'da yedi katlı kömbe/çörek yapılıp, yedi aileye dağıtıldığını anlatmışlardır. Bu gelenek, Koçgiri ve </span><span style="font-size: xx-small;">Dersim'den Çorum bölgesine göçmüş Aleviler tarafından sürdürülür. Fakat onlar bunu Hızır oruçlarında yaparlar; </span><span style="font-size: xx-small;">bu orucu yedi gün tutarlar ve sonrası yedi katlı kömbe yapıp yedi eve dağıtırlar.</span><br />
<span style="font-size: xx-small;"><b><span style="color: red;">11</span></b> Bu güne dair bkz. Muxundi, 1-9 Mart Orucu...</span><br />
<span style="font-size: xx-small;"><b><span style="color: red;">12</span></b> Hızır ve Hıdrellez gelenekleri için bkz. Döğüş; Mersin yöresinde yaşayan Tahtacı Alevilerle ilgili bir çalışmada </span><span style="font-size: xx-small;">yaşlıların şubat ayının ilk veya ikinci haftası üç günlük Hızır orucu tuttukları belirtilmektedir. Onlar ayrıca 6 </span><span style="font-size: xx-small;">Mayıs'ta Hıdrellez'i de kutlarlar (bkz. Selçuk, s. 132 ve 277); Hızır Orucu geleneğinin Tahtacıların tümünü </span><span style="font-size: xx-small;">kapsamadığını Yusuf Ziya Yörükan'dan öğrenmekteyiz. O, Batı Anadolu'da yaşayan Tahtacılarla ilgili kapsamlı </span><span style="font-size: xx-small;">çalışmasında bu oruçtan bahsetmez.</span><br />
<span style="font-size: xx-small;"><b><span style="color: red;">13</span></b> Arap Aleviler ve Hızır geleneği için bkz. Türk; Yalnız Hatay yöresinde Hızır adına toplam 51 ziyaretgâh tespit </span><span style="font-size: xx-small;">edilmiştir.</span><br />
<span style="font-size: xx-small;"><b><span style="color: red;">14</span></b> Alevi kurumları ve derneklerine ait websitelerinde Alevi takvimi olarak verilen önemli günler içerisinde yalnız </span><span style="font-size: xx-small;">Hızır orucu ve 21 Mart Sultan Nevruz'a atıf yapılmaktadır; Nevruz, Bektaşilerde “Nevrûziyye” olarak </span><span style="font-size: xx-small;">isimlendirilen ve Hz. Ali'nın sıklıkla anıldığı beyitlerle Şii bir içerik almıştır (Bkz. Birge, s. 109, 219-231; ve </span><span style="font-size: xx-small;">Noyan); Fuat Bozkurt, Nevruz geleneğinin daha çok Ege Alevileri'nde, dinsel merasimlerle karışık şenlik olarak </span><span style="font-size: xx-small;">yaşatıldığını belirtir (Bozkurt, s. 209); Mersin Tahtacıları'nda 21 Mart Nevruz olarak kutlanır. Gece ile gündüzün </span><span style="font-size: xx-small;">birleştiği gün olduğuna inanılır. Koç veya horoz kesilir. Ölüleri de dahil etmek için yapılan kutlamalar </span><span style="font-size: xx-small;">mezarlıklarda gerçekleştirilir (Selçuk, s. 275); Yörükan'a göre, Tahtacılar Nevruz gününü Bektaşiler ve Aleviler </span><span style="font-size: xx-small;">kadar önemsemez ve Nevrrûziyye söylemek yakın bir tarihte benimsenmiştir (Yörükan, s. 288).</span><br />
<span style="font-size: xx-small;"><b><span style="color: red;">15</span></b> Merasimlerin önceki akşam başlatılması, aynı zamanda, güneşin doğması ile başlayan yeni günü hazırlıklı </span><span style="font-size: xx-small;">karşılamakla ilişkilendirilmektedir (özel yazışmalar: Ç. Balaban).</span><br />
<br />
DEVAM>>>>>>><br />
<br />Kul Seyyidhttp://www.blogger.com/profile/10481686965147679892noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5709776120790679006.post-64661191169656932612017-02-22T19:24:00.000+03:002017-02-22T19:24:33.895+03:00Sinemilli Pirleri 3: Büyük Tacım Dede<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiFZSX0T63EzGhBAEqZ2c-7wN85MJKtejW6iNsRMhwKG6_uKjoSU4U6QCJrPo5hZ8BvrgXbdSb9zlvq4ne7NGebSAkNGgUYoUlZWHqpSBNTtc7MkQYyJCGFuoaSgmsakoOXgVHPts_wWUc/s1600/buyuk-tac%25C4%25B1m-dede.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiFZSX0T63EzGhBAEqZ2c-7wN85MJKtejW6iNsRMhwKG6_uKjoSU4U6QCJrPo5hZ8BvrgXbdSb9zlvq4ne7NGebSAkNGgUYoUlZWHqpSBNTtc7MkQYyJCGFuoaSgmsakoOXgVHPts_wWUc/s1600/buyuk-tac%25C4%25B1m-dede.jpg" /></a></div>
<br />
Sinemilli Ocağı Dedesi olan Tacım Bakır (Hak devrini daim ve kaim etsin), Rumi Takvime göre 1321 (Miladî 1906) tarihinde Kantarma Köyün'de doğdu. Kantarma; Kahramanmaraş İli Elbistan ilçesine bağlı Alevi köyü'dür. Atalarının; Güneşin doğduğu yer anlamında Horasan'dan geldiğini söylerdi. Tacim Dede burada doğdu ve burada hakka yürüdü. Türkiye'nin çeşitli İl, İlçe ve köylerinde Alevi kültürünü tanıtmak için dolaştı, dedelik yaptı. Dili Kürtçe idi; ama Arapça okur- yazarlığı olduğu gibi, Türkçe okur-yazarlığı da vardı. Aleviler arasında Cem bağlar, Saz çalar ve hoş sedasıyla deyişler ve gulbanglar okurdu.<br />
<a name='more'></a><br />
<br />
Tacım Dede'nin Eşi'nin adı Fadime anadır. Rıza Dedenin kızı Fadime ana 18 Nisan 2002 yılında Kantarma Köyünde hakka yürüdü. Yaşamı boyunca hiç Türkçe konuşmadı; çünkü bilmiyordu.Tacim Dede ve Fadime ana dokuzu erkek, beşi kız olmak üzere on dört evlat sahibi idiler. Şuan evlatlardan sekizi erkek ve üçü kız olmak üzere 11 evladı hayattalar. Evlatlardan Ali Ekber Bakır, babasından el (İcazet) alarak Alevi erkanını ve kültürünü devam ettiriyor. Ali Ekber Dede halen Kantarma'da ikâmet etmektedir.<br />
<br />
Tacım Dedenin babasının adı Şixo dede, annesinin adı Gulê anadır. Kardeşlerden en büyüğü İbrahim (İBO - KAKE ÎBİK) dede'dir. 1968 yılında Kantarma Köyü'nde hakka yürüdü. Ondan sonra abisi Şeyho dede gelir. Hakka yürüdü. Sonra ablası Hatice ana (XACÊ ANA) gelir. Gücük Köyü'nde hakka yürüdü. Kendisinden sonra Gulê Ana gelir. Hakka yürüdü. Daha sonra Kardeşi Bektaş dede gelir. 1959 yılında hakka yürüdü. Daha sonra kardeşi Ali Gül Dede gelir. Ali Gül Dede; 23 Ağustos 1999 günü K.Maraş Elbistan yolunda geçirdiği bir trafik kazasında eşi Savê Ana ile birlikte hakka yürüdü.<br />
<br />
Tacim Dede; yaşamı boyunca örnek kişiliği, önderliği ve Aleviliği tanıtarak geliştirmede büyük çapta çalışmaları ile isim yapmıştır. Aleviliği yaşatmak için büyük çabalar vermiş, halka ve hakka olan inancını şu sözlerle özetlerdi: "Kapun terkeylemek yoktur, eğer hak canım almazsa, Kapunda ölmektir kastım, felek bir yana salmazsa”.<br />
<br />
O, aynı zamanda bir doğa aşığı idi. Ağaç diker, ağaçların aşısını bizzat eliyle yapardı. Arta kalan zamanlarında Kızılkandil köyündeki tarla ve bahçe işleriyle uğraşırdı. 1988 yılının Ekim ayının 6. günü bir öğlen vakti Kantarma Köyü'nde kendi mekânında hakka yürüdü. Türbesi Kantarma Köyü mezarlığındadır. Eşi Fadime ana ile yan yana birlikte yatmaktadır...<br />
<br />
<b>Tacim Dede”nin birkaç deyişi:</b><br />
<br />
- Dost Sen mi Geldin?<br />
- Sözünden Belli<br />
- Senden Ayrılalı<br />
- Gözleyi Gözleyi<br />
- Bülbül Olup<br />
<b><br /></b>
<b>Tacım Dedenin Veciz Sözleri</b><br />
<br />
<b>-</b> İyi bildiğini sakınma, başkalarına da anlat, faydan olsun.<br />
<b>-</b> Yoldaki taşları temizle, bu bile bir hizmettir.<br />
<b>-</b> Yarım kalan duvara bir taş ekle, boş oturmaktan iyidir.<br />
<b>-</b> Kendin yapacağın işleri, başkasına yaptırma. Bir yükten farkın kalmaz.<br />
<b>-</b> Alçak gönüllü ol, insanları sev, iyi anlat, iyi dinle.<br />
<b>-</b> Sevgi en büyük hizmettir.<br />
<b>-</b> Büyüklerine saygıda kusur etme, saygıyı sende hak edersin.<br />
<b>-</b> Boşta gezmek, tespih çekmek, zaman harcamaktır, avareliktir.<br />
<b>-</b> Bir ağaç dik, gölgesi bile faydadır.<br />
<b>-</b> Kötüye gıybet olmaz, iyi ol, iyilik yap.<br />
<b>-</b> Boş oturan, hoş olmaz. Dedikodudan başın kaldırmaz.<br />
<br />
<b>KAYNAK: (?)<br /><br /></b><br />
<div style="text-align: center;">
<b><span style="color: #cc0000;">DEYİŞ: GEL GÖNÜL</span></b></div>
<div style="text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" frameborder="1" height="360" src="https://www.youtube.com/embed/HOR24VQxMuk" width="560"></iframe><br /><br />---------------------------------<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://2.bp.blogspot.com/-5AOQENq4j8Y/WK252j0JYnI/AAAAAAAAA7s/sZBOWg0MthMe-BqbzsfijGg799v0vvOmACLcB/s1600/tacim-dede-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="300" src="https://2.bp.blogspot.com/-5AOQENq4j8Y/WK252j0JYnI/AAAAAAAAA7s/sZBOWg0MthMe-BqbzsfijGg799v0vvOmACLcB/s400/tacim-dede-1.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://2.bp.blogspot.com/-60dt5yY8jPg/WK251eWp6xI/AAAAAAAAA7k/qAKmJy1TpswV5WG7143sPOnaEX_q57A-wCLcB/s1600/tacim-dede-2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="315" src="https://2.bp.blogspot.com/-60dt5yY8jPg/WK251eWp6xI/AAAAAAAAA7k/qAKmJy1TpswV5WG7143sPOnaEX_q57A-wCLcB/s400/tacim-dede-2.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://2.bp.blogspot.com/-tlEx6YLZJY8/WK2512wsddI/AAAAAAAAA7o/aeXW14qhbq8T9squo2ZLrHJ4dDXe_ftuACLcB/s1600/tacim-dede-3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="297" src="https://2.bp.blogspot.com/-tlEx6YLZJY8/WK2512wsddI/AAAAAAAAA7o/aeXW14qhbq8T9squo2ZLrHJ4dDXe_ftuACLcB/s400/tacim-dede-3.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://2.bp.blogspot.com/-x3MJJgU_2ZU/WK252mCCM7I/AAAAAAAAA7w/9lagohffmsEuDk68Z0WfVBZcwLOTj7d2QCLcB/s1600/tacim-dede-4.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://2.bp.blogspot.com/-x3MJJgU_2ZU/WK252mCCM7I/AAAAAAAAA7w/9lagohffmsEuDk68Z0WfVBZcwLOTj7d2QCLcB/s1600/tacim-dede-4.jpg" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://4.bp.blogspot.com/-L1tq_8FR4c8/WK252n5DcjI/AAAAAAAAA70/CGqBSTxps7svCjKPqdN_2b8SKb4zbtQoQCLcB/s1600/tacim-dede-5.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://4.bp.blogspot.com/-L1tq_8FR4c8/WK252n5DcjI/AAAAAAAAA70/CGqBSTxps7svCjKPqdN_2b8SKb4zbtQoQCLcB/s1600/tacim-dede-5.jpg" /></a></div>
<br /><br />...Kul Seyyidhttp://www.blogger.com/profile/10481686965147679892noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5709776120790679006.post-62545435471613474132017-02-20T20:12:00.000+03:002017-02-20T20:12:08.491+03:00Hz. Ali'nin Hind Yolculuğu<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://4.bp.blogspot.com/-bOJhyvgGlGA/WKsgChBwRhI/AAAAAAAAA68/Pk4H30NXcuI2kVbekcbvbKGtuTF90FxhQCLcB/s1600/alinin-hind-yolculugu.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://4.bp.blogspot.com/-bOJhyvgGlGA/WKsgChBwRhI/AAAAAAAAA68/Pk4H30NXcuI2kVbekcbvbKGtuTF90FxhQCLcB/s1600/alinin-hind-yolculugu.jpg" /></a></div>
<br /><span style="font-family: Verdana, sans-serif;">Yerden mi yürüdü gökten mi uçtu<br />Ol zaman kafire bir heybet düştü<br />Hint’de Muhammed’e erendi Ali<br /><b>-Kul Himmet- 16.yy</b><br /><br />Deryanın üstünde bir gemi gördüm<br />Oturmuş üç kişi bir mana söyler<br />Gayet lütf ile birbirine söyler<br />Pirim Ali âhır zamanı söyler<br /><a name='more'></a><br />Hint ilinde Aliyi kimler eğledi<br />Cafer Sadık İmza imza söyledi<br />İfrit dev’in parmaklarını bağladı<br />1033 yıldan beri anı söyler<br /><br />Cebrail kuşu da bunda konunca<br />Gökten nisan yağmurları yağınca<br />Dev de titredi Aliyi görünce<br />Zülfikar oynadı yemini söyler<br /><br />Pir Sultanım bize bir abdal geldi<br />Aradı eksikliğin özünde buldu<br />İnsanın dilinde muhabbet kaldı<br />Pirim oğlu âhir zamanı söyler<br /><b>-Pir Sultan Abdal-16.yy</b><br /><br />Neden Hint, neden devler, neden gürleme ve toplu ölümler… Aslında kimi zaman masal olarak anlatılan efsaneler bize başka şeyler anlatır, süslü olağanüstü söylemlerin arkaplanında gerçekler vardır. Ramayana destanını okuyanlar bilir, vimanaları bilen bilir!<br /><br /><<…Ülkenin usta demircileri kafes ve zincir yaptılar. Ali, kendini zincire vurdurdu. Kendini kafese attırdı. “Kafesten çıkarsam Ali benim, çıkamazsam değilim” dedi.<br /><br />“Eğer kafesten çıkarsam hepiniz Müslüman olacaksınız, çıkamazsam beni burada bırakın” der.<br /><br />Halk, Han’a “bu Ali’dir. Sağ bırakırsak başımıza bela olur. Onu yakalım” der. Han kabul eder. Halk odun getirdi. Kafesin üzerine yığıldı. Odunlar tutuşturunca bir rüzgar çıktı ve ateşler göklere çıktı. Kentin üzerine düşerek , kenti kül etti.<br />Yanacak bir şey kalmayınca ateş söner. Bakarlar ki Ali ölmemiş. Halk,” bu adam büyücüdür.”Der ve Hz. Ali’yi öldürmek için saldırır.<br /><br />Fatma Zülfünü yoldu<br />Ali beş vaktini kıldı<br />Kanber der ki yâ Ali<br />Kapıya bir sâil geldi<br /><br />Ali der Kanber varasın<br />Sâil ne diyor göresin<br />Allah bizden cömerttir<br />Ne isterse veresin<br /><br />Kanber geldi pes dedi<br />Tanrı aslanı dost dedi<br />Kapıya gelen Sâil<br />Ali’yi kul istedi<br /><b>-Hataî-</b><br /><br />Ali , bir nara atar yedi bin kişi ölür. Düldül narayı duyup Ali’ye erişir. Ali, kılınç kuşanıp Düldül’e biner. O zaman , Han’ın aklı başına gelir ve Ali’den af dileyip süre ister. Ali , onlara süre verir. Toplanıp bu zatın Ali olduğuna karar verirler. İçlerinden bir rahip “İsa’nın mucizesi onunla beraberdir ölüyü diriltmesini isteyelim. Diriltirse Müslüman oluruz” der. Herkes kabul eder. Ali’den ölüyü diriltmesini isterler .<br /><br />Mezara giderler. Ali , ayağıyla mezara dokunur . Tanrı’nın yardımıyla ölüyü diriltir. Ölü şahadet getirir.<br /><br />Ölüye ne zaman öldüğünü sordu. Ölü başından geçenleri anlattı. Ölüye işaret edince ölü tekrar mezara girdi. Mezar sanki hiç açılmamış gibiydi. Han özür diledi , bağışlanmak istedi. Hz. Muhammed’e hediye gönderdi. Halkıyla Müslüman oldu.<<<b>(*)</b><br /><br />Asıl olay kadimde gerçekleşmiştir, bunu Kul Himmet gibi çeşitli devrin pirlerinden anlıyoruz.<br /><br />Ol dem yaratıldı dev ile peri<br />Kaftan kafa hükmederdi her biri<br />Vardı hem anların bir sultanları<br />Gayet pehlivandı zurbazu idi<br /><br />Üç yüz elli batman gürzü çekerdi<br />Uzun kargı Kuh-kaf’ı yıkardı<br />Cümle divler anın havfın çekerdi<br />Yedi iklim dört köşede raz idi<br /><br />Üç yüz altmış arşın idi kameti<br />Hiçbir kula benzemezdi heybeti<br />Yetmiş yedi arşın idi sıfatı<br />Bakınca mağripten meşrike düz idi<br /><br />Kafdağı’nda bir dağ vardı hurmadan<br />Ol vakit yok idi Dünyada insan<br />Gördü bağ içinde bir taze civan<br />Şad’ü Hurrem olup gayet sevindi<br /><b>–Kul Himmet-</b> 16.yy<br /><br /><b><span style="color: #cc0000;">- Kul Seyyid</span></b><br /><br /><b>Kaynak – Mit- Söylence-Efsane</b><br /><br /><b>1 –</b> Ali, İbn-i Ebu Talib, Hazreti Emir: Hazret-i Ali Divânı, ANT yay., İstanbul 1990<br /><br /><b>2 –</b> Ali Kavramının boyutları/Söylence Nefes Dergisi, S. 21 Temmuz 1995, S. 22<br /><br /><b>3 –</b> Ali kavramlarının boyutları/Söylence-2 nefes Dergisi S. 22, Ağustos 1995<br /><br />---</span>Kul Seyyidhttp://www.blogger.com/profile/10481686965147679892noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5709776120790679006.post-73162369615410734122017-02-11T21:12:00.003+03:002017-02-11T21:12:57.077+03:00Hızır Lokması ve Hızır Günleri<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgYfzOnyjS0SBK_Bi7Y7X30vOU7mnA6D3hf5cMMKu6myJYeSk2cOKZXsyYaQhoj5V8aW_UUtc3BsrzcucSWWnhzgCbQ5YRNaugAibBct3rkCv063GKkYp9waDbPCbCkuGxBde41YAdykKY/s1600/hasim-kutlu-hizir-kokmasi-hizir-gunleri.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgYfzOnyjS0SBK_Bi7Y7X30vOU7mnA6D3hf5cMMKu6myJYeSk2cOKZXsyYaQhoj5V8aW_UUtc3BsrzcucSWWnhzgCbQ5YRNaugAibBct3rkCv063GKkYp9waDbPCbCkuGxBde41YAdykKY/s1600/hasim-kutlu-hizir-kokmasi-hizir-gunleri.jpg" /></a></div>
<br />
Kürt Kızılbaşlığında, hem ilahiyat hem de sosyalitesinde kimi zaman “<b>Xizirê Kal</b>”, kimi zaman da “<b>Bozatlı Hızır</b>” <b>(Xizirê Hespê Boz)</b> olarak adlandırılan bir kutsallık betimlemesi vardır. Tahtacı, Çepni ve Türkmen Kızılbaşlarının da ortak tanrısalı olmakla birlikte, Kürt Kızılbaşlarında bu tanrısallık dolayımsızdır. Bu tanrısallığa özgü Kürt Kızılbaşlığında oldukça kapsamlı bir inançsal etkinlik yapılanması bulunmaktadır.<br /><a name='more'></a><br />“Kandaş Ortaklık Toplumu”, bugünkü anlamda, biyolojik anne ve baba olarak daralan ve mülk dünyası örgütlenmesinin en küçük birimini teşkil eden “çekirdek aile” anlayışına dayanmaz. Onun anlamını taşımadığı gibi, bugünün mantığıyla kavranılması da oldukça zordur. Kandaş Ortaklık Toplumu’nda ana, temeldir ve bütün dişiler anadır. Topluluğun “ortak anası”dır. Ortak ana, topluluğun tüm üyeleri için aynı özden gelmenin kapısı olarak görülür. Bu, ortak ananın aynı zamanda “ortak yiyecek” olduğu anlamına gelmektedir. Bir üçüncü öğe ise “ortak hane”dir. Yani, barınmadır. Bu nedenle ortak ana; doğuran, besleyen, büyüten, esirgeyen ve koruyan sıfatlarıyla tanımlanmıştır.<br /><br />Besleyen ve koruyan kimliği, yani “ortak sofra”nın ve “ortak hane”nin sahibi olma kimliği, Kürt kadının Kızılbaş kimliğinde olduğu gibi Tahtacı, Çepni ve Türkmen kadının Kızılbaş kimliğinde de aynı anlamda kendini ifade etmiştir. Bu bir Anadolu ve Yukarı Mezopotamya (Bereketli Hilal) kültürü ve kültüdür. Bozulan ve çözülen bir zeminde de olsa, hala varlığını bir biçimde korumaktadır. Kürt Kızılbaş için Dayê ya da Ate, Türkmen için Ece, Tahtacı için Eme ya da Anabacı ya da Akana olsa da, cümlesi Naciye Ana çocuklarıdır ve hepsi de “<b>Rızalık Şehri</b>”ndendir. Bu anlayış noktasında aralarında en küçük bir ayrım yoktur.<br /><br /><br />Bu tarihsel yaklaşım bağlamında Hızır etkinliği, yaşayan son örneklerden olması bakımından son derece önemlidir.Kürt Kızılbaşlığında hem ilahiyat hem de sosyalitesinde kimi zaman “Xizirê Kal”, kimi zaman da “Bozatlı Hızır” (Xizirê Hespê Boz) olarak adlandırılan bir kutsallık betimlemesi vardır. Tahtacı, Çepni ve Türkmen Kızılbaşlarının da ortak tanrısalı olmakla birlikte, Kürt Kızılbaşlarında bu tanrısallık dolayımsızdır. Bu tanrısallığa özgü Kürt Kızılbaşlığında oldukça kapsamlı bir inançsal etkinlik yapılanması bulunmaktadır. Hızır etkinlikleri hem bir kültür etkinliğidir hem de bir kült (tapınma). Hem bir ilahiyattır hem de bir gelenek. Hem bir şölendir hem de dinsel bir etkinlik Hem bir folklordur hem de bir sanat.<br /><br />Bereketli Hilal ve Anadolu tarihselinde insanlar, Ana tanrıçalarını bir “öte dünya” kaygısıyla sevmiş değillerdir. Her dönemde o tamamıyla bu dünyanın tanrısalıdır. Yakın tarihle başlayan düzlemde bütünüyle cinsiyet değiştiren bu alanda, ana tanrıçalar öz yurtlarından kovulmuşlar gibi görünseler de Kızılbaşların “Rızalık Şehri”lerinde onlar, hala yerlerini aynı anlamda korumaktadırlar. Çünkü, doğa onunla sevilmiş ve bütünleşmiştir. Doğanın doyuruculuğu ve verimliliği onunla dile getirilmiştir. Bu topraklarda yaşayan insanların yaratıcı gücü ve kişiliği, onun tarafından yansıtılmıştır. Sümer toplumuyla başlayan ve Asurlularda kurumlaşan erkek egemenliğinin savaşçı, fetihçi sınıflı toplum gelişimi, Aşağı Mezopotamya’yı ve bütün bir bölgeyi etkisi altına alırken, Yukarı Mezopotamya (Bereketli Hilal) ve Anadolulu çiftçi ve çoban halklar, ana tanrıçalarının koruyuculuğunda binlerce yıllık “Cennet Çağı”nı yaşadılar.Anadolu’da ana tanrıçanın büyük tapınağı olmadı ve ana tanrıça Sümer ya da Mısır’daki gibi büyük anıtsal tapınaklara hiç taşınmadı. Zaman zaman ortak kutsal mekanlara taşınsa bile o, her evin bir bölümünde ve o evin koruyanı ve kollayanı olarak kalmayı yeğledi. Hep halktı ve halk olarak kaldı, ayrılmadı, ayrıcalıklaşmadı. Her evin kutsal mekanı o evin güncel yaşamıyla iç içe olmuştur. Binlerce yıllık bir güzergahtan akarak gelen bu anlayış; Kızılbaş hanelerinde gelenekler, görenekler olarak hala varlıklarını sürdürmektedirler.<br /><br />Hızır etkinlikleri, bu tarihsel güzergahın günümüze ulaşan en önemli öğelerinden birini oluşturur. Bir çiftçi ve çoban toplum kültürü olarak Hızır etkinlikleri, bir <b>“yeniden doğuş”</b> anlamına geldiği gibi, aynı zamanda bir yıl dönümü ve bu bağlamda mevsim dönümü anlamını ifade etmektedir. O bir “beslenme” olduğu gibi aynı zamanda bir “barınma, sağlık, mutluluk, sevgi, kardeşlik, dayanışma ve paylaşma” gibi insansal etkinliklerle de kendisini açığa vurur. Bu gibi belirlemeler, Bozatlı Hızır’ın asli nitelikleridir de. Bu gibi betimlemelerin tamamı bizi, doğrudan ortak ana kapısına götürmektedir. Bu etkinlikler, Bozatlı Hızır şahsında cinsiyet değiştirmiş ana tanrıça etkinlikleri olarak karşımıza çıkar. Bu bir gerçektir.<br /><br />Bugün, bir gelenek ve görenek etkinliği olarak Hızır etkinliklerinin, ilkbaharın ilk ayında, bir gün ve mevsim dönüşümünde başlatılması, ilk anma törenlerinin ocak başlarında gerçekleştirilmesi ve “ev damı” ya da “aş hane” gibi ev bölümlerinde gerçekleştirilen sembolik Hızır beklentisi gibi etkinlikler, bize, Hızır etkinlikleri içine gizlenip kalmış ana tanrıça etkinlikleri olarak görünmektedir.<br /><br /><br /><b>Not:</b> Ne zaman Anadolu ve özellikle Yukarı Mezopotamya Aleviliği ele alınsa, genel düşünsel yaklaşımın temel verileri birçok benzer konuda olduğu gibi Mekke ve doğal olarak Arap kaynaklı oluyor. Hızır konusu da aynı yaklaşımdan nasibini almakta gecikmiyor tabii. Hızır’ı sözcük olarak Arapça kökenli olarak belirten bu yaklaşım öğretisi, Arapça “Hızr” (yeşil) kökünden üretilmiş bir sözcük ya da isim olduğunu ifade etmektedir. Her dilde eş sesli sözcükler bulunabilir ama aynı anlamı vermez. Hızır sözcüğünün Arapça kökenli gösterme çabası bu tür ayrımları gözetmeden yapmaktadır. Bize göre Hızır sözcüğü <b>“Kho Adır = Xo Adır (Hıdır)” ya da “Kho Azer = Xo Azer (Hızır)”</b> sözcüklerinin bitişmesinden doğmuştur. Dêrsim’de insanların yarısının adı hıdır’dır, diğer yarısının adı da ali hıdır’dır,bu da tesadüf değildir.<br /><br /><b><span style="color: #cc0000; font-size: large;">Haşim Kutlu</span></b><br /><br />Kul Seyyidhttp://www.blogger.com/profile/10481686965147679892noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5709776120790679006.post-34282323500891900052017-02-01T20:40:00.000+03:002017-02-01T20:53:28.189+03:00Köklü Bir Ocak: Sinemilli Ocağı (İbrahim Sinemillioğlu)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjMX3VRdD15EEAD2m8oH2-j-f-fQUD0bEIxOQQgZSg3ulnC7qqScPAgP02xUU7IAGhILRdWSeYvRF_r3np5LoQHrPdrl4u90GYwQPpQcWCEQplWAocvgUWXZBzaEImdH7zDL66dHWbzn8Q/s1600/koklu-bir-ocak-sinemilli-ocagi-ibrahim-sinemillioglu.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjMX3VRdD15EEAD2m8oH2-j-f-fQUD0bEIxOQQgZSg3ulnC7qqScPAgP02xUU7IAGhILRdWSeYvRF_r3np5LoQHrPdrl4u90GYwQPpQcWCEQplWAocvgUWXZBzaEImdH7zDL66dHWbzn8Q/s1600/koklu-bir-ocak-sinemilli-ocagi-ibrahim-sinemillioglu.jpg" /></a></div>
<b><span style="color: #990000;"><br /><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Bir büyük aşiret - bir köklü ocak: SİNEMİLLİLER</span></span></b><br />
<b><span style="color: #990000; font-family: "verdana" , sans-serif;">Bir inanç odağı - bir kültür pınarı: KANTARMA</span></b><br />
<br />
<a href="https://2.bp.blogspot.com/-AmeMRTd5rEI/WJIeSZhA85I/AAAAAAAAA4c/jdkVjbkXwg8Yy494dkJ_U9UkjPQUvkQXwCLcB/s1600/ibrahimsinemillioglu.png" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://2.bp.blogspot.com/-AmeMRTd5rEI/WJIeSZhA85I/AAAAAAAAA4c/jdkVjbkXwg8Yy494dkJ_U9UkjPQUvkQXwCLcB/s1600/ibrahimsinemillioglu.png" /></a><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Bilindiği kadarıyla Sinemillilerin kurucu Piri, Kürtlerin <b>“Mil”</b> kolundan olan <b>Seyit Sinan (Sîn - Sîno - Sînî Millî)</b> İmam Rıza ile birlikte Horasana göçen akrabalarından ayrılarak bir grup Seyitle birlikte batıya göç edip Xarpet (Harput) yöresine yerleşmiştir...</span><br />
<a name='more'></a><br />
İçinde bulunduğumuz ve çıkış yolları aradığımız bu ürkütücü dönemin geriletilmesi yolundaki mücadeleye ışık tutması amacıyla bin yıllık baskıya direnen Alevi toplumunda önemli bir yer tutan Kantarma ve Sinemilli Ocağı hakkında birkaç söz etmek gereği duydum.<br />
<br />
Sinemilli Ocağı ve Aşireti, Anadolu’da 12. yüzyıl başlarında boy göstermeye başlamıştır. Geliş yeri olarak İran’ın Hazar Denizi güneydoğusunda bulunan Horasan Vilayetinin Nişabur Kenti yakınlarındaki yaylalar bilinmektedir. Bilindiği kadarıyla <b>Sinemillilerin kurucu Piri, Kürtlerin “Mil” kolundan olan Seyit Sinan (Sîn - Sîno - Sînî Millî) İmam Rıza ile birlikte Horasana göçen akrabalarından ayrılarak bir grup Seyitle birlikte batıya göçedip Xarpet (Harput) yöresine yerleşmiştir. </b>Mezarı halen Elazığ’ın Keban İlçesinin Piran köyündedir ve ziyaret olarak itibar görmektedir. Mezarın bulunduğu Piran (Pirler) köyü. Şimdi dokuz ayrı yerleşim yeri ve üç ya da dört muhtarlıktır. Hoarasan’da terk edip geldikleri yerdeki Milliyan, Qulluyan, Pulluyan köy isimleri aynen Piran’ın dokuz yerleşim yerindede vardır ve oradaki isimlerden Miraliyan ve Abbasiyan isimleri bu üç isimle birlikte Elbistan ve Maraş’taki Sinemilli köylerine de taşınmıştır.<br />
<br />
Yavuz Selim’in Çaldıran seferinden sonra başlayan Sünnileştirme çabaları sonunda baskıları karşısında varlığına Yavuz tarafından son verilen Dulkadirliler Beyliğinin Aleviliğini koruyan Maraş yöresine göç başlamış, Piran’da kalanlar Sünnileşmiştir. Yörede, Piran’dan ayrı olarak Birvan köyü Aleviliğini korumuş ve halen Sinanın türbesine bakımı onlar yapmaktadırlar.<br />
<br />
17. yüzyılın başından itibaren Piran’ı terk eden Sinemilliler, <b>Maraş ve Elbistan</b> yöresine yerleşmişler, bir kısmı <b>Erzincan ve Kars</b>’a kadar gitmiş ve oralarda halen varlıklarını sürdürmekteler, <b>Erzincan ve Kars’takiler son iki yüzyıl içinde Kürtçeyi terk etmiş,</b> Türkçe konuşmaktadırlar, Piran, Birvan ve Maraş, Elbistan, Sivas, Kayseri ve Malatya’dakiler Kürtçe (Kurmancı lehçesi) konuşmaktadırlar ki İran’da kalan Kardeş Aşiret / Ocak olan <b>Seydi Milliler</b> de aynı lehçeyi konuşmaktadırlar. Halen Alevi örf ve adetlerini sürdürdüklerini bildiğimiz Seydimilli’lerin şarkıları, ağıtları ve hatta çadır kurma biçimleri bile Sinemilli geleneğini yansıtmaktadır. Kadınların renk tercihleri, kilim desen ve biçimleri şaşırtıcı derecede benzerlikler taşır. <b>Sinemilli Aşiret olarak Qalenderan, Şemsikan, Azizan, Şıxreşan ve Nadaran kollarına ayrılıyor.</b> Nadarlar, Erzincan yöresine gidenler olup orada Kürtçeyi unutan gruptur ki Elbistan’daki ilk yerleşim yerinin Kantarma’nın Kızılkandil mezrası olduğu söylenmekle birlikte teyide muhtaçtır. Kars (şimdi Ardahan) dakilerin de Nadarlı olması büyük ihtimal. Kalenderliler daha çok Kantarma ve çevresindeki Elbistan köyleriyle Gürün, Pazarcıkta, Şemsikanlar Elbistan (anaköy Malap) ve Gürün köylerinde Azizan ise kısmen Elbistan ve Nurhak olmak üzere Pazarcıktadırlar. Şıxreşanlılar da Elbistan, Nurhak ve Pazarcıktadırlar.<br />
<br />
<b>Alevi ocağı olarak Sinemillilerin geniş bir etki alanı vardır Pirlik ve Mürşitlik ocağı Ağuçenlilerdir.</b> Ağuçenlilerin Kurucu Piri <b>Koca Seyit, Sinan’la birlikte gelen pirlerdendir.</b> Talipleri ise Kürtler ve Türklerden, Türkmenlerden oluşmaktadır. Kürt talip aşeritlerinin başında Atma ve Alxas aşiretleri gelmektedir. Ayrıca Canbekli, Xortlu, Bali, Kawi taliplerin yanında Maraş, Sivas, Kars, Çorum, Erzincan’daki Türk ve Türkmenler arasında da Sinemilli talipleri bulunmaktadır. Kuzey Suriye’deki (Rojava) <b>Afrin Kantonu</b>ndaki büyük <b>Mawbetan / Maubetlu</b> bucağı da büyük ölçüde Sinemilli talibi olmakla birlikte ilişki kesilmiş gibidir.<br />
<br />
Kantarma’ya gelince başlıkta belirtildiği gibi “bir inanç odağı, bir kültür pınarı” deyimi hiç de abartılı olmaz. Alevilik konusundaki araştırmalarıyla yalnız Türkiye’de değil, dünya çapında önemli bir yeri olan Dr. Ayfer Karakaya–Stump, <b>Sinemilliler: Bir Alevi Ocağı ve Aşireti adlı özgün çalışmasına şöyle başlar:</b><br />
<b><br /></b>
<b>“Kahramanmaraş’ın Elbistan kazasına bağlı Kantarma köyü halk müziği alanında derleme yapanların uğrak yerlerinden biridir. Kantarma’yı derlemeciler için çekim merkezi haline getiren, özellikle yaşlı kuşaktan olanlarının hemen tümü kendi çapında birer bağlama ustası olan ve geniş bir deyiş repertuarına sahip dedelerdir. Kantarma dedeleri, eskiden beri aralarında yüksek oranda okuma yazma bilenlerin varlığı, Alevilik konusundaki derin bilgileri ve hoş sohbetleri ile de yörede ün salmışlardır. Yani sadece Alevi müzik geleneği değil, bu geleneğin beslendiği Alevi inanç ve kültürü açısından da Kantarma köyü, bölgenin en önemli merkezlerinden biri konumundadır.”</b><br />
<br />
Kantarma, Kebandan gelip yerleşen Sinemilli Pirleriyle birlikte çevresinde hep dikkatleri üzerinde toplamış, hep öncü rol oynamıştır. Kantarma Pirleri, gerek çevrede yarattıkları saygınlık, gerek çalışkanlıklarıyla 20.yy başına kadar son derece örgütlü bir halde gelmiştir. Yalnız inanç yürütmekle kalmamış, tüm pir aileleri, geçim kaynağı olarak “Dedelik” değil, çiftçilik, çobanlık ve diğer zanaatleri de benimsemişlerdir. Aynı aileden gelenlerin hepsi dede değil, kimi demircilik, kalaycılık, terzilik, palancılik, nacarlık, duvarcılık, değirmencilik gibi işleri benimsemişler ve dedeliği ehil olana bırakmışlardır. Ancak üzülerek belirtelim ki bu durum özellikle cumhuriyetten sonra yavaş yavaş bozulmaya başlamıştır. Kantarma dedeleri arasından son derece bilgili ve “tarikat müftisi” sıfatını alabilenler olmuştur. Bunlardan 1930 larda hakka yürüyen Mustafa Dede (Seyit Mustafa, Hasan Sinemillioğlu’nun babası, dedem) Ali Dede (Xıllî Xeçe , Xıllo İbrahim Özipek’in babası), son yıllarda kaybettiğimiz, İbo Dede, Tacım Dede, Mehmet Yüksel Dede, Küçük Hasan Sinemillioğlu Dede, Şexo Soysüren Dede, İbrahim Aldede Dede, Mehmet Geyik (Mamo) Dede, Mehmet Mustafa Yüksel Dede, Tacım Soysüren ve daha bir çoğu yanında; Ağuçenli pirleri olup 180 yıl kadar önce gelip Kantarmaya yerleşen, Alevi inanç ve töresine hakimiyetleri ile önemli yer tutan Büyük ve Küçük Abuzer Dedelerle İbrahimi Abuzer de Kantarma’da yetişmiş önemli dedelerdir.<br />
<br />
Halen Kantarma’da ve Kantarmadan ayrılma köylerde dedelik kurumunu sürdürmeye çalışan gençlerimizden gurur verici çalışmalar yapanlar vardır. Umarım onlar da ilerde selefleri gibi anılmalarına engel olacak durumlarla karşılaşmazlar. Bu nedenle isim saymaktan kaçınıyorum. Kantarma, günümüzde göçlerle çok küçülmüş, kışın birkaç ikişiden oluşan bir yer haline gelmiştir. 1945 yılında Kantarmadan ayrılıp ayrı köy olan Gücük nahiye olarak büyümüş, ancak o bile şimdi birkaç yüz nüfuslu bir köydür. Halk, Elbistan, Mersin gibi yerlere ve en çok İstanbul’a taşınmış, ancak tabii yurt dışındaki nüfus, Türkiye’dekini kat kat aşmaktadır. 12 Eylül faşist cunta yönetimi Kantarma ve ondan ayrılar köylerde büyük yıkımlara neden olmuştur. Birçok genç, hunharca katledilmiş, evler yıkılmış, birçok insan işkenceden geçmiş olmasına rağmen Kantarma yine de dik durmasını, direnmesini bilmiştir. Bu dönemde de Kantarma, dik duruşuyla ve inancından taviz vermemesiyle sadece Alevilere değil, tüm ezilenlere örnek olacaktır.<br />
<br />
<b><span style="color: #990000;">Kaynak: İbrahim Sinemillioğlu / Semah Dergisi Ocak - Şubat 2017 </span></b><br />
<div style="text-align: center;">
<b><span style="color: #990000;"><b><span style="color: #990000;">...</span></b></span></b></div>
<b><br /></b>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://4.bp.blogspot.com/-biCRMOcKmS0/WJIXGPqKXdI/AAAAAAAAA4A/lTgCqggFZIQuMxa7BmmgbMyrjSLRMkfSgCLcB/s1600/semah-dergisi-sinemilli-.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="436" src="https://4.bp.blogspot.com/-biCRMOcKmS0/WJIXGPqKXdI/AAAAAAAAA4A/lTgCqggFZIQuMxa7BmmgbMyrjSLRMkfSgCLcB/s640/semah-dergisi-sinemilli-.jpg" width="640" /></a></div>
<b><span style="color: #990000;"><br /></span></b>Kul Seyyidhttp://www.blogger.com/profile/10481686965147679892noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5709776120790679006.post-12903639389369915732017-01-26T19:11:00.001+03:002017-01-26T19:11:42.455+03:00Sinemilli Pirleri 2: Kake Îbik - Îbo Dede<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://4.bp.blogspot.com/-8CsCfIRO3hY/WIoZY9WXZfI/AAAAAAAAA2o/Oo9lFN4mtocDNbULrxyqXvMl5J6OO4MdACLcB/s1600/sinemilli-pirleri-dedeleri-kake-ibik-ibo-dede.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://4.bp.blogspot.com/-8CsCfIRO3hY/WIoZY9WXZfI/AAAAAAAAA2o/Oo9lFN4mtocDNbULrxyqXvMl5J6OO4MdACLcB/s1600/sinemilli-pirleri-dedeleri-kake-ibik-ibo-dede.jpg" /></a></div>
<br />
<div style="background-color: white; color: #1d2129; margin-bottom: 6px;">
<b><span style="font-family: Verdana, sans-serif;">SÎNEMİLLÎ OCAĞI VE AŞİRETİ PİRLERİ: İBO DEDE (KAKE ÎBİK)</span></b></div>
<div style="background-color: white; color: #1d2129; margin-bottom: 6px; margin-top: 6px;">
<span style="font-family: Verdana, sans-serif;">İbo dede karizmatik kişiliği ile ve aynı zamanda dedelik örgütlenmesinin kendisine verdiği yetkilerle donandığı için Sinemilli Kantarma Pirleri (Dedeleri) içinde özel bir yere ve öneme sahip görünmektedir. Cumhuriyetin ilk yıllarında ve sonrasında, İbo dede tüm Kantarma Dedeleri üzerinde tartışılmaz bir etki ve ağırlığa sahip durumundadır. </span></div>
<a name='more'></a><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><br />Dedelik kurumunun kendi iç hiyerarşisi bakımından İbo dede en üst makam olarak kabul edilm<span class="text_exposed_show" style="display: inline;">ektedir. Anlatılanlar bundan ayrı olarak İbo dedenin kişiliğinin üst makam olma özelliğini güçlendirdiğini, böylece İbo dedenin ağırlığının ayrıca arttığını ortaya koymaktadır. Bölgede ve Kantarma'da İbo dede sadece büyük bir dede değil aynı zamanda herkesin “Kake İbik”idir. Yani herkesin babasıdır, Kim yemin etmek zorunda kalırsa <b>“Ba sarî kakî îbik bi”</b> diyerek en büyük yemini etmiş olmaktadır. </span>Bu yemini edenin tüm söyledikleri doğru kabul edilmek durumundadır. Buraya İbrahim Yüksel'in anlatımları konacaktır.</span><br />
<div class="text_exposed_show" style="background-color: white; display: inline;">
<div style="color: #1d2129; margin-bottom: 6px; margin-top: 6px;">
<span style="font-family: Verdana, sans-serif;">İstisnasız tanıyan herkesin ittifakla üzerinde birleştiği nokta, İbo dedenin çözüm üreten ve etkileyici kişiliğidir. İbrahim Yüksel İbo dedeyi beş yaşlarında bir çocuk olarak hafızasına silinmez bir bicimde kaydolan bir anı olarak hatırlamaktadır. İbrahim Yüksel, İbo dedeyi, ağzında uzun ağızlığı, yine uzun ve beyaz entarisi ile evinin balkonunda, ihtişamla, etrafı izlerken hatırlamaktadır. Büyük bir evin büyük bir balkonunda, hâkim bir manzarada, beyaz ve uzun entari, ayrıca yine uzun bir sigara ağızlığı İbo dedeye olağan üstü bir ihtişam ve ulvilik kazandırıyordu. İbrahim Yüksel hafızasında kalan görüyü anlatmak için, "bir abide gibiydi” diyor ve ekliyor` "İbo dede, bu görüntüsü ile balkondayken, uzun süre bakılamayacak kadar korku ve saygı uyandıran bir büyüklük ifadesi gibiydi“ diyor. Daha nasıl anlatılır... Kakî İbik'i anlatmaya, bizim kelime dağarcığımız yetmiyor, anlatabilecek birileri olmalıdır.</span></div>
<div style="margin-bottom: 6px; margin-top: 6px;">
<b><span style="color: red;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;">Kaynak: Aziz Tunç - Ak-El Vakfı Dergisi</span><br /><br /></span></b></div>
<div class="separator" style="clear: both; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-aYfW3jFsMDQ/WIoefAMXs5I/AAAAAAAAA24/i8mlZmlwSEMLPEdhHcheBY8vXYDtTbGjACLcB/s1600/sinemilli-dedeleri-ibo-dede-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="300" src="https://1.bp.blogspot.com/-aYfW3jFsMDQ/WIoefAMXs5I/AAAAAAAAA24/i8mlZmlwSEMLPEdhHcheBY8vXYDtTbGjACLcB/s400/sinemilli-dedeleri-ibo-dede-1.jpg" width="400" /></a></div>
<div style="font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; text-align: center;">
<a href="https://4.bp.blogspot.com/-uFOm6ocyQCw/WIoegSlVG1I/AAAAAAAAA3A/BTNdH9fLr2g5dTdCg6_u9NtVUNA0FMtBQCLcB/s1600/sinemilli-dedeleri-ibo-dede-2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://4.bp.blogspot.com/-uFOm6ocyQCw/WIoegSlVG1I/AAAAAAAAA3A/BTNdH9fLr2g5dTdCg6_u9NtVUNA0FMtBQCLcB/s1600/sinemilli-dedeleri-ibo-dede-2.jpg" /></a></div>
<div style="font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; text-align: center;">
<a href="https://3.bp.blogspot.com/-lIULTJ5FWgY/WIoehFaobUI/AAAAAAAAA3E/SAeZ6iO52yYe4_37zSsFdG07yiV7g8EDwCLcB/s1600/sinemilli-dedeleri-ibo-dede-3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="640" src="https://3.bp.blogspot.com/-lIULTJ5FWgY/WIoehFaobUI/AAAAAAAAA3E/SAeZ6iO52yYe4_37zSsFdG07yiV7g8EDwCLcB/s640/sinemilli-dedeleri-ibo-dede-3.jpg" width="516" /></a></div>
<div style="font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-DUWz2B_SPxM/WIoegCt2JhI/AAAAAAAAA28/ZlqgPO4noIYmuwp9VtCPr-xkAaCvVf9CQCLcB/s1600/sinemilli-dedeleri-ibo-dede-4.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://1.bp.blogspot.com/-DUWz2B_SPxM/WIoegCt2JhI/AAAAAAAAA28/ZlqgPO4noIYmuwp9VtCPr-xkAaCvVf9CQCLcB/s1600/sinemilli-dedeleri-ibo-dede-4.jpg" /></a></div>
<div style="color: #1d2129; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; margin-bottom: 6px; margin-top: 6px;">
...<br /><br /></div>
</div>
Kul Seyyidhttp://www.blogger.com/profile/10481686965147679892noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5709776120790679006.post-43080260821151792722017-01-24T20:38:00.000+03:002017-01-25T20:30:32.837+03:00Alevîlikte Efsaneler: Baba Mansûr<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEige5xvWViGSYrPUjXtUM-V63fbn5vJ6HJq_YnkfUOkS4sDxi3RMU1DJD9uypeH3BOUJKarkXvqloCsNw4F3AS27mUI8DhnItu8CyxPkftU4ZE3dFqMN1TQhbs7nT7sklOPGyQypyRYnr0/s1600/baba-mansur-efsanesi-kulseyyid.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEige5xvWViGSYrPUjXtUM-V63fbn5vJ6HJq_YnkfUOkS4sDxi3RMU1DJD9uypeH3BOUJKarkXvqloCsNw4F3AS27mUI8DhnItu8CyxPkftU4ZE3dFqMN1TQhbs7nT7sklOPGyQypyRYnr0/s1600/baba-mansur-efsanesi-kulseyyid.jpg" /></a></div>
<br />
...Bir diğer anlatıma göre de Bamasur Horasan'ın Meşed (Ateş Kenti) kentinde Bezircan köyünde asasını ateşin içine atar ateş söner ve yalnız asasının ucunda köz kalır. (Közün adı Kosigi'dir.) Bunun üzerine "Artık burada ocağımız tütmez gitme vakti geldi" der ve Kosigî'yi havaya atar. Palu'ya düşer. Tekrar havaya atar bu defa da Muxundu'ya düşer. Varır bakar ki ucu ateş olan asa düştüğü yerde yeşermiştir. (Baba Mansur'un bu kerameti oğlu <b>Seyit İbrahim</b>'den devam eder. Lakapları "<b>Çik Fıryanlar</b>dır." 'Çik Fıryan' Ateşi uçan veya ateş uçuran anlamındadır.<br />
<br />
<a name='more'></a><br />
<b>Seyit İbrahim</b>'in aynı yöntemle Pülümür tarafına göçtüğü anlatılır. Bir anlatıma göre Mansur'un elindeki meşhur bu değnek / asa <b>"Trawiy'</b>nin evinin önündeki dut'tur." (Bak. Trawiy'nin dutu) Duvarı yürütüp ikinci ev yaptıktan sonra ise ikinci bir dut ağacı diker. Bir diğer söylenceye göre ise bu asa şu anda ocağın bulunduğu yerdeki dut ağacıdır. Bir anlatıma göre de Bamasur'un ilk ev yerinin yanındaki dardağan ağacı Bamasur'un asası olan ağaçtır. Asasını taşın ortasına çakar ve yeşerir. Bu ağaç yaklaşık 69 yıl kadar önce kurur, ancak aynı yerde bir daha yeşerir. Asanın dardağan veya dut olması Alevî inancı açısından önem arz etmektedir. Dardağan Kürtçede Tawiy, Dut ise Tu olarak isimlendirilmiştir. Her ikisinin ses fonetiği olarak biri birine yakın olması Batini manada her iki ağacin da Kürt Kızılbaş dilinde önem arz etmektedir. Zaten Bamasur'un ilk ev yaptığı yerde hem Tû hem de Tawiy vardır. Bir anlatıma göre dardağan (Tawiy) olması ihtimali daha yüksektir. <b>Ta</b>= çubuk <b>Wîy</b>=onun <b>"Onun Çubuğu"</b> anlamını pekiştirmektedir. Bazı anlatımlara göre Tawiy (dardağan) ağacını ilk getiren Bamasur olmuştur. Muxundu'da "Dara Bamasur" tanımlaması da söz edilir. Ayrıca erkân darı sözü de bu paralellikte yer alır. Türkçe de dardağan tanımlaması da bize ister istemez Alevi erkânındaki dar uygulamasını hatırlatır. Dardağan meyvesinin dışının kırmızıya çalması, ateşi veya kırmızı (ışığı) çağrıştırması; çekirdeğinin de inciye benzemesi ve incinin yaradılış efsanesini çağrıştırdığı için incinin kutsal olması Tawiy (dardağanın) kutsallığını güçlendirmektedir. Bir başka önem de <b>Ta</b>= çubuk, elif, doğruluk, derviş ve peygamber asası olması; <b>Wîy</b>=<b>Hu</b>=Tanrı veya ışığı çağrıştırması, <b>"tanrı yolu veya tanrı değneği"</b> anlamını kutsallaştırır. <br />
<br />
Dara Bamasur olarak bilinen ağaç bugün Muxundu (Darıkent) yerleşim merkezinde yer almaktadır. Bir anlatıma göre Bamasur Muxundu'ya ilk yerleştiği zaman bu meşe ağacının altında cem yapmıştır. Bugün tamamen kurumasına rağmen kuru parçalar meydanda olduğu gibi durmaktadır. Dersim mitolojisinde, Şah Haydar da denilen Duzgı Bava ve Dewrêş Cemal, kış gününde kuru ağaç dallarına asaları ya da tarikleri ile dokunarak, onları yeşillendirmekte ve hayvanlarını beslemektedir. Kureş efsanesinde ise, yere dikilen asa yerine iki ağaç yetişir. Ayrıca meşe dallarına vurarak onları yeşertmesi ve onları keçilerine yedirmesi Duzgı'nın ve Kureş'in efsanesinde geçen ortak özelliktir...<br />
<br />
<b><span style="color: #cc0000;">+ Kaynak: Seyfi Mûxûndî, Alevî Kürtlerde Dua ve Gûlbengler, Kalan yayınları</span></b><br />
<br />
<b>KÜRTÇE SÖZLÜK:</b><br />
<br />
<b>Tû= </b>Dut<br />
<b>Wî=</b> O<br />
<b>Çîk=</b> Kıvılcım (Maraş Alevî Kürtlerinde "ÇÎK" "<b>Yıldız</b>" olarak da kullanılır)<br />
<b>Firîn=</b> Uçmak<br />
<b>Dar=</b> Ağaç<br />
<b>Ta, Tarik, Tariq, Ço=</b> Çubuk, uzun çubuk, değnek<br />
<b>Tawîy?, Tihok=</b> Dardağan<br />
...<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://4.bp.blogspot.com/-6M4iAqbdqiE/WID_kkN8tAI/AAAAAAAAA2A/tXf1OL8ZeHoWndZyOTDTECiFcoc2VGTuACPcB/s1600/baba-mansur.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="262" src="https://4.bp.blogspot.com/-6M4iAqbdqiE/WID_kkN8tAI/AAAAAAAAA2A/tXf1OL8ZeHoWndZyOTDTECiFcoc2VGTuACPcB/s640/baba-mansur.jpg" width="640" /></a></div>
<br />
...Kul Seyyidhttp://www.blogger.com/profile/10481686965147679892noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5709776120790679006.post-2672910725660189652017-01-19T21:17:00.000+03:002017-01-24T09:29:01.010+03:00Baba Mansur ve Horoz Kültü<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgWD1uD1FBdg2bB-XIDq1imiJT2_aJY7hum5Hs4nZhpUafSHkXzmQTubT9sN74mHhA1IPSxprs0_RD0hd2uVzTf1qOctjGcyQWhyphenhypheny_wk8NirPBUC4x4tuoiYDOaVllPdfpeLCqz44xIzF8/s1600/baba-mansur-horoz-ve-yilan-duvar-yurutme-.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgWD1uD1FBdg2bB-XIDq1imiJT2_aJY7hum5Hs4nZhpUafSHkXzmQTubT9sN74mHhA1IPSxprs0_RD0hd2uVzTf1qOctjGcyQWhyphenhypheny_wk8NirPBUC4x4tuoiYDOaVllPdfpeLCqz44xIzF8/s1600/baba-mansur-horoz-ve-yilan-duvar-yurutme-.jpg" /></a></div>
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;"><br /></span>
<br />
<div style="background-color: white; color: #1d2129; margin-bottom: 6px;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">... Baba Mansûr, evin yapımı sürerken damın üstünün kapanması, dam direkleri (Kêran) almak için Bağîn'e gitmeye karar verir. Mûxûndu halkına : <b>" Îşev kes der mekevin û der "</b> (Bu gece hiç kimse dışarı çıkmasın) uyarısında bulunur. Gece yarısı iki direği iki horozun arkasına koşum yaparak getirir. </span></div>
<a name='more'></a><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Getirdiğinde horozların tepesinde birer mum yakılı vaziyette bulunuyormuş. Bamasûr (Baba Mansûr) da elinde kırmızı bir yılanı (<b>Marê Sur</b>) kamçı gibi kullanıyormuş. Bugünkü gözeler (Ça<span class="text_exposed_show" style="display: inline;">vîye Bamasûr) mevkiine geldiğinde, köyde "dışarı çıkmama" uyarısına uymayan <b>Tıngê</b>, (Mala Tınge ailesi hâlâ Mûxûndu'da vardırlar) gözenin bulunduğu yerde bir taşın arkasında Bamasur'un yolunu gözlüyormuş. Tepesinde birer yanık mum ile arkasında direkler koşulmuş kırmızı horozlar, Bamasur'un elinde de marê sur (kırmızı yılanı) kamçı gibi kullandığını görünce dayanamaz ve bulunduğu taşın arkasından ortaya fırlar:</span></span><br />
<br />
<div class="text_exposed_show" style="background-color: white; display: inline;">
<div style="color: #1d2129; margin-bottom: 6px;">
<b><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">"Kêran dû dîkan / Ez wî kirametî ra qurban''</span></b></div>
<div style="color: #1d2129; margin-bottom: 6px; margin-top: 6px;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">(Horozlara koşulmuş direkler / Kurbanım gösterdiğin kerametlere) diye bağırır.</span></div>
<div style="color: #1d2129; margin-bottom: 6px; margin-top: 6px;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Böyle der demez horozlar ve yılan ortadan kaybolur. Direkler olduğu yerde kalır. Bugün Çavî'de (Göze'de) bulunan kavak ağaçların bu ağaçların devamı olduğu söylenir.</span></div>
<div style="margin-bottom: 6px; margin-top: 6px;">
<b><span style="color: #cc0000; font-family: "verdana" , sans-serif;">+ Kaynak: Seyfî Mûxûndî, Alevî Kürtlerde Dua ve Gûlbengler</span></b></div>
<div style="margin-bottom: 6px; margin-top: 6px;">
<div style="color: #1d2129;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">----------------------<br /><b>BABA MANSÛR: </b>7 Alevî Mürşid Ocağı'ndan Bamasûr Ocağı'nın Kurucu Piri (12.yy?)<br /><b>MÛXÛNDU:</b> Baba Mansûr'un yaşadığı ve bugün Dersim / Mazgirt / Mûxûndu (Darıkent) köyü<br /><br /><br />Benzer bir anlatım, tarihi anadoluda yaşayan Alevilerden çok daha eskilere dayanan Yâresân Alevî Kürtlerinde de vardır.<br /></span></div>
<span style="color: #1d2129; font-family: "verdana" , sans-serif;"><b>Röportaj:</b></span><br />
<span style="color: #1d2129; font-family: "verdana" , sans-serif;"><br /></span>
<span style="color: #1d2129; font-family: "verdana" , sans-serif;"><b>HÜSEYİN DENİZ: </b></span><br />
<span style="color: #1d2129; font-family: "verdana" , sans-serif;">Neden Kakai (Kakeyi, Kaki) demişler kendilerine? Nereden kaynaklı bu adlandırma?</span><br />
<span style="color: #1d2129; font-family: "verdana" , sans-serif;"><br /></span>
<span style="color: #1d2129; font-family: "verdana" , sans-serif;"><b>ZİRYAN KAKEİ </b>(Sosyolog):</span><br />
<span style="color: #1d2129; font-family: "verdana" , sans-serif;">Kakai kutlu anlamındadır. Ad Kakai dir. Bu isim birçok yerde kullanılır. Anlamı kardeş, değerli, vefalı, bağlı… Bu açıdan Seyyid demek daha açıklayıcı olur. Bizden bahsedilmiştir. Ama şu da var ki, Yarsan Kakailer nezdinde daha eski ve köklüdür.</span><br />
<span style="color: #1d2129; font-family: "verdana" , sans-serif;"><br /></span>
<span style="color: #1d2129; font-family: "verdana" , sans-serif;">*</span><br />
<span style="color: #1d2129; font-family: "verdana" , sans-serif;"><b>HÜSEYİN DENİZ:</b> </span><br />
<span style="color: #1d2129; font-family: "verdana" , sans-serif;">Dün de bir ağaçtan bahsedildi. Nedir bunun anlamı?</span><br />
<span style="color: #1d2129; font-family: "verdana" , sans-serif;"><br /></span>
<span style="color: #1d2129; font-family: "verdana" , sans-serif;"><b>ZİRYAN KAKEİ:</b></span><br />
<span style="color: #1d2129; font-family: "verdana" , sans-serif;">Büyük bir ağaçtır. Sultan (Yani Sultan Sahak) bir cemhane inşa ediyordu. Ağaçları iki horoza yükleyerek uzun bir mesafeden getirir. Bu ibadethanenin yapıldığı yer Kürtlerin yaşadığı yerdi.</span><br />
<div style="color: #1d2129;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;"><br /><b>Kul Seyyid</b></span></div>
<div style="color: #1d2129;">
<br /></div>
</div>
<div class="separator" style="clear: both; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; text-align: center;">
<a href="https://2.bp.blogspot.com/-6M4iAqbdqiE/WID_kkN8tAI/AAAAAAAAA10/K8dMgXiyuDU6iQn5Ju1rOvZF590dqOsCwCLcB/s1600/baba-mansur.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="260" src="https://2.bp.blogspot.com/-6M4iAqbdqiE/WID_kkN8tAI/AAAAAAAAA10/K8dMgXiyuDU6iQn5Ju1rOvZF590dqOsCwCLcB/s640/baba-mansur.jpg" width="640" /></a></div>
<div style="color: #1d2129; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; margin-bottom: 6px; margin-top: 6px;">
<br /></div>
<div style="color: #1d2129; font-family: Helvetica, Arial, sans-serif; font-size: 14px; margin-bottom: 6px; margin-top: 6px;">
<br /></div>
</div>
Kul Seyyidhttp://www.blogger.com/profile/10481686965147679892noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5709776120790679006.post-81017141141519106442017-01-08T19:16:00.000+03:002017-01-09T18:07:12.683+03:00Sinemilli Pirleri 1: Mehmet Yüksel Dede<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://4.bp.blogspot.com/-EcjkViQLd2w/WHJdjnJQW9I/AAAAAAAAA0o/CQq-kDpTYzwj1ngN20RJjCLWqpNlVUkWgCLcB/s1600/sinemilli-pirleri-mehmet-yuksel-dede.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://4.bp.blogspot.com/-EcjkViQLd2w/WHJdjnJQW9I/AAAAAAAAA0o/CQq-kDpTYzwj1ngN20RJjCLWqpNlVUkWgCLcB/s1600/sinemilli-pirleri-mehmet-yuksel-dede.jpg" /></a></div>
<br />
<div style="background-color: white; color: #1d2129; margin-bottom: 6px; margin-top: 6px;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">1920 yılında Elbistan’ın <b>Kantarma Köyü</b>nde dünyaya gelen Pir Mehmet Yüksel, 18 Eylül 2013 Çarşamba günü, 94 yaşında hakka yürüdü. Sinemilli aşireti ve ocağının merkez köylerinden olan Kantarma’da yaşayan son kuşak temsilcilerinin en yaşlı Piri olan Mehmet Yüksel yakınları ve talipleri tarafından yaşayan son Sinemilli çınarı olarak adlandırılı<span class="text_exposed_show" style="display: inline;">yordu.</span></span><br />
<a name='more'></a><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><span class="text_exposed_show" style="display: inline;"><br /></span></span></div>
<div class="text_exposed_show" style="background-color: white; display: inline;">
<div style="color: #1d2129; margin-bottom: 6px;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Büyük İbo Dede’nin oğlu Alibag Dede ile Selver (Savê) Ana’nın çocuklarından biri olarak dünyaya gelen Pir Mehmet Yüksel, 1970’li yıllara kadar toplumda aktif Pirlik (dedelik) görevini sürdürdü. Gerek Sinemilli aşireti gerekse de talip aşiretler nezdinde bilgisi görgüsü ve tarzıyla çok büyük saygı uyandırmıştı. Pir Mehmet Yüksel, yaşadığı son güne kadar gerek yol erkân, gerekse de Alevilik konusundaki bilgi dağarcığı ve güçlü hafızası ile yaşayan Aleviliğin önemli temsilcilerindendi.</span></div>
<div style="color: #1d2129; margin-bottom: 6px; margin-top: 6px;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><b>Kürt Alevi</b> <b>coğrafyası</b>nın ve <b>Hakikatçi Aleviliğin</b> merkezi sayılan <b>Elbistan bölgesi</b>nde doğup büyüyen Pir, kendisinden önce hakka yürüyen İbo Dede, Bektaş Dede, Şixo Dede, Büyük Tacım Bakır Dede, İbrahim Aldede, Mehmet Mustafa Dede, Aligol Bakır Dede, Hasan Sinemillioğlu Dede, Mamo Dede (Mamo Geyik) gibi pirler ve dönemin ileri gelen Hakikatçı Alevî filozof ve ozanlarıyla birlikte bölge Aleviliğinin kimlik inşasında ve günümüze taşınmasında çok önemli rol oynadı. Kuşağıyla birlikte günümüz Alevi-Kızılbaş Müziğinin oluşması, repertuvarın genişlemesi ve eserlerin kayıt altına alınarak günümüz kuşaklarına ulaştırılmasının önemli emektarlarından ve kaynak kişilerinden biriydi. Çok zor koşullar altında eğitimlerini, dönemin yöredeki sayılı yol önderleri ve bilgelerinden alan Pir Mehmet Yüksel, kendi kuşağı diğer pirler gibi Kürtçe ve Türkçenin yanı sıra Arapça ve Farsçaya da hakimdi. Deyişlerini hem Kürtçe hem Türkçe dillendiren bölge dedelerinin önemli ve sayılı temsilcilerindendi.</span></div>
<div style="color: #1d2129; margin-bottom: 6px; margin-top: 6px;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Gerek inanç konusundaki bilgisi gerekse toplumsal meselelere hâkimiyetinden ötürü toplum tarafından muhabbetleri çok büyük saygı ile dinlenir ve daima arzulanırdı. Hatice yükselle evli olan Pir, Elif, Tacım, İbrahim, Leyla, Mehmet Mustafa, Alibag ve Sinan adlarında 5 erkek 2 kız yedi çocuk babasıydı.<br /><b><br /></b></span><b><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Ana Naciye korusun, gözetsin; hizmetleri hakka varsın, devri kaim olsun!</span></b><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="margin-bottom: 6px; margin-top: 6px;">
<span style="color: #1d2129; font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><b>Kaynak: (?)</b></span><br />
<b><br /></b>
<br />
<div style="text-align: center;">
<b>DEYİŞ VE GULBANG: KENDİ SESİNDEN</b></div>
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/G743VBRB0sc/0.jpg" frameborder="0" height="350" src="https://www.youtube.com/embed/G743VBRB0sc?feature=player_embedded" width="500"></iframe></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="color: #1d2129;"><br /></span></div>
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjtazxwkUX5IBWBphXVwA1MQAsHzksgeRyrFjobdyAgyX20dtCtZ1vfjQCs2zrH8CkzPJXz44v1yecyB0ldAn2TRZm1QuL9kVtMqsW7R_drzvX16gMlkczx3ih_9BMz9O_G1E7gmo25mA0/s1600/sinemil-mehmet-yuksel-dede-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjtazxwkUX5IBWBphXVwA1MQAsHzksgeRyrFjobdyAgyX20dtCtZ1vfjQCs2zrH8CkzPJXz44v1yecyB0ldAn2TRZm1QuL9kVtMqsW7R_drzvX16gMlkczx3ih_9BMz9O_G1E7gmo25mA0/s1600/sinemil-mehmet-yuksel-dede-1.jpg" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgHEfiw_SxA_4lHtAx8OJ1DxGOY1nhc207qCTtwH2H7ZUZsHfTdXFfq6zDmC_CZiZLAU9gfkT0p6R6dfoQ2My8uS5TIgmp75VUeKJsG_G3e5gQgiHZYUvR39fe54DfO_uyUWY7P1otlx18/s1600/sinemil-mehmet-yuksel-dede-2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgHEfiw_SxA_4lHtAx8OJ1DxGOY1nhc207qCTtwH2H7ZUZsHfTdXFfq6zDmC_CZiZLAU9gfkT0p6R6dfoQ2My8uS5TIgmp75VUeKJsG_G3e5gQgiHZYUvR39fe54DfO_uyUWY7P1otlx18/s1600/sinemil-mehmet-yuksel-dede-2.jpg" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://4.bp.blogspot.com/-iEmRwZR6nbg/WHJkgv4CSZI/AAAAAAAAA04/tJAJXKuNgGg_MV0Mo-UGCcYk71uUxtFhgCLcB/s1600/sinemil-mehmet-yuksel-dede-3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="265" src="https://4.bp.blogspot.com/-iEmRwZR6nbg/WHJkgv4CSZI/AAAAAAAAA04/tJAJXKuNgGg_MV0Mo-UGCcYk71uUxtFhgCLcB/s400/sinemil-mehmet-yuksel-dede-3.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://4.bp.blogspot.com/-bAJoX9jej1Q/WHJkhLb-QvI/AAAAAAAAA1E/lHrncMac-l89Iuemhah5RpOj9NipbhreACLcB/s1600/sinemil-mehmet-yuksel-dede-4.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://4.bp.blogspot.com/-bAJoX9jej1Q/WHJkhLb-QvI/AAAAAAAAA1E/lHrncMac-l89Iuemhah5RpOj9NipbhreACLcB/s1600/sinemil-mehmet-yuksel-dede-4.jpg" /></a></div>
<br />
<br />
...<br />
<br /></div>
Kul Seyyidhttp://www.blogger.com/profile/10481686965147679892noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5709776120790679006.post-73834086348375744182016-11-11T22:10:00.000+03:002016-11-12T21:47:39.877+03:00Şeyh Çoban Ocağı<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://3.bp.blogspot.com/-07F1kIQLKQU/WCYTWH2CHtI/AAAAAAAAAy8/AITG-FBdsVENoiTW0VPXX6uo0hM2CwsjQCLcB/s1600/seyh-coban-ocagi-corum-kulseyyid.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://3.bp.blogspot.com/-07F1kIQLKQU/WCYTWH2CHtI/AAAAAAAAAy8/AITG-FBdsVENoiTW0VPXX6uo0hM2CwsjQCLcB/s1600/seyh-coban-ocagi-corum-kulseyyid.jpg" /></a></div>
<br />
<div style="text-align: center;">
<b style="color: #cc0000; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">ŞEYH ÇOBAN OCAĞI</b></div>
<br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><b>Aşiret:</b> Kavli (Kavilü)</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><b>Coğrafya:</b> Dersim, Çorum, Yozgat, Sivas, Elazığ</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><b>Dil:</b> Kürtçe'nin Kurmanc Lehçesi</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><b>Mürşid Ocağı:</b> Serçavan Ağuçan Ocağı<br /></span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Şeyh Çoban'ın türbesi <b>Dersim - Mazgirt</b>'te bulunmaktadır. Bir koluda <b>Çorum - Alaca - Nesimikeşlik (Büyükkeşlik) köyü</b>ndedir (Kavli Aşireti).</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"></span><br />
<a name='more'></a><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><i><b>"</b>Kavli Aşireti olarak bağlı bulunduğumuz Ocak, Şeyh (Şix)-(Şıh) Çoban Ocağıdır. Bizim Ocağın bağlı olduğu Mürşit (Işık) Ocağı’da aynı Sinemilli Ocağı gibi Ağuiçen (Ahuçan) Ocağıdır. Şeyh (Şix)-(Şıh) Çoban Ocağının Merkezi ve Türbesi Dersim’in Mazgirt ilçesindedir. Mazgirt’in Hozinkiğ ve Hazirge köylerinde bu ocağın mensupları vardır. Bu Ocağın bir kolu da bizim köydedir (Nesimikeşlik). Bizim köy Çorum’un Alaca İlçesine bağlı Büyük Keşlik (eski ismi Nesimi Keşlik) Köyüdür. Köyümüzde Nesimi Dedenin Türbesi vardır. Bu Ocağın talipleri Çorum’da, Sivas’ta, Dersim’de, Elazığ’da ve Adıyaman’da bulunmaktadır. Yukarıda da söylediğim gibi Kavli Aşiretinin büyük bir bölümü bu Ocağın talipleridir. Kavli Aşiretinin yanında Pilvenk Aşireti de bu ocağın talibidir. Şeyh Çoban Ocağının Talipleri Tokat’ta ve Yozgat’ta da vardır.<b>" (1)</b></i></span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Şeyh Çoban'ın kim olduğu tartışmalıdır. Birçok iddia olsa da bir görüşe göre <b>El Kakis (Erenlerin Atası) Tac'ül Arifeyn Seyyid Ebu'l Vefaî Kürdî</b>'nin 7. halifesidir ve 12. yyda yaşadığı tahmin edilmektedir. Zira Alevî geleneği içerisinde, ocak sisteminde <b>Vefaîliğin</b> önemi yeni fark edilirken, Şeyh Çoban Ocağı'nın piri Ağuçan Ocağı Vefailiğin önemli bir temsilcisidir (Bknz. Erdal Gezik ve ocak şecereleri; Dede Garkın, Geyikli Baba, Baba İlyas vd). Bu açıdan bakıldığında bir bağ olduğu aşikârdır.</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Şeyh Çoban yıllarca Ebul Vefa Kürdî'nin yanında kalmış, mertebeler kazanmış, dersler vermiş, daha sonra onun izni ile Dersim - Mazgirt'e gelmiştir. 1523 ve 1541 yıllarına ait kayıtlarda <b>Hozinkiğ</b> ve <b>Hazirge</b> köylerinin geliri <b>Şeyh Çoban</b> Zaviyesi'nindi. </span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Halk arasında Hz. İbrahim'in Çobanlığını yaptığı gibi tarihsel bağlardan kopuk söylenceler olsada diğer Alevî ocaklarının ad alma tarihine , etkinliğine, mürşidine, dillerine ve tarihsel kayıtlara bakılırsa 12. yy tarihi daha olasıdır. Ayrıca Sarı Saltık Ocağı ile Musahip olduğu söylenmektedir, bu da bir başka kanıttır.</span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<a href="https://3.bp.blogspot.com/-v36jg-dMMtE/WCYYmnxBmUI/AAAAAAAAAzI/L30K54ExKjwpZ73exKHSKL4MEfgWV_H7QCLcB/s1600/nesimi-dede-nesimikeslik.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://3.bp.blogspot.com/-v36jg-dMMtE/WCYYmnxBmUI/AAAAAAAAAzI/L30K54ExKjwpZ73exKHSKL4MEfgWV_H7QCLcB/s1600/nesimi-dede-nesimikeslik.jpg" /></a><b style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;"><br />Pir Nesimî Dede Türbesi / Nesimîkeşlik</b><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Bir diğer konu da Çobanlık ve Dersim geleneğidir. Bava Duzgı - Munzur'da bir çobandır. Sümerlerde Dumuzi (Temmuz) bir çobandır, Asurca'da Düzu olarak bilinmektedir. Friglerde Attis Kibele'nin çobanıdır. Elen Mitolojisinin Hermes'i çobandır. Aryanik kültürde Mitra bir çobandır. Daha çokça örnek verebilir. Bunlar gösteriyorki Dersim Alevi-Kürd coğrafyası tarihsel / antik bağlarından kopuk değildir.</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span>
<span style="color: #cc0000; font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><b>Şeyh Çoban Ocağı ve Talip Köyler</b></span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><b>Çorum - Merkez:</b> Düdüklük, Kadıderesi, Yenikışla, Mollahasan, Mustafaçelebi, Kirazlıpınar</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><b>Çorum - Alaca:</b> Nesimikeşlik (Büyükkeşlik), Mazıbaşı, Soğucak, Koyunoğlu, Çikhasan, Dereyazıcı</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><b>Çorum - Ortaköy:</b> Fındıklı, Göbsen, Çirçir, Değirmenönü, Kuşkışla, Tutluca, Klavuz, Asar, Kozluca, Gökköyü</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><b>Yozgat - Merkez:</b> Çorak Köyü (bir bölümü)</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><b><br /></b></span>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><b>Dersim - Elazığ (Kavli ve Mılli):</b> Çemişgezekte 11 köy ve Gölcük gölünün güneyi</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Çorumdaki <b>Kawli</b>, Adıyamandaki <b>Kawi</b>, İran - Horasan'daki <b>Kowli </b>(Yaresan Alevîsi) aşireti aynı mıdır merak konusudur, aynı olması yüksek ihtimaldir.</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span>
<span style="color: #990000; font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><b>KUL SEYYİD</b></span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /><b>DÜZELTME: </b>Pilvenkli Araştırmacı - Yazar Sn. Erdoğan Yalgın'ın belirttiğine göre Pilvenk Aşireti 4 ezbetiyle birlikte tamamen Şeyh Delil (Dilo) Berxêcan Ocağına bağlıdır. Şeyh Çoban Ocağı'na bağlı Pilvenk aşireti yoktur.</span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> <i>"Bu eksik bilginin ana kaynağı</i></span><i><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Nazmi Sevgen'dir. 1946 yılındaki çalışmasında Pilvenk aşiretinin bir kısmının Şeyh Çoban ocağına bağlı olduğunu yazmıştır. Bu yanlış bilgi diğerleri tarafından alan araştırması yapılmadan aynen kullanılmıştır. Pilvenk aşireti istisnasız Şeyh Delil Berxecan ocağının talipleridirler. Sürek içinde bir talip iki ocağa talip olamaz, fakat </span></i></span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><i>Şix Çoban ocağının pirleri Berxêcan Ocağının bazı pirlerine müsahip ve mürşidlik yapmıştır. Alevî ocak geleneği içerisinde böyle durumlar olmaktadır; çünkü hepsi aynı kökün dallarıdır</i></span><i style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;">" </i><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">şeklinde uyararak düzeltmiştir.</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">-------------------------------------------------</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><b>Dipnot:</b></span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><b>(1) Mehmet Kabadayı</b>, Nesimîkeşlik Köyü'nden</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><b>Kaynak:</b> </span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">- Hamza Aksüt, Alevîler</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">- Ali Yaman, Kızılbaş - Alevî Ocakları</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">- Mehmet Ali Ünal, 16.yyda Çemişgezek Sancağı</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">- 998 Numaralı Muhasebe-i Vilayet-i Diyarubekr Defteri</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">- Rüya Kılıç, Osmanlıda Şerifler ve Seyyidler</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">- Gürdal Aksoy, Dersim Alevî - Kürt Mitolojisi</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">- Ahmet Yaşar Ocak, Ebu'l Vefa B. - TDV</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">- <b>Kişi Kaynağı:</b> Nesimîkeşlik köyünden Mehmet Kabadayı<br />- <b>Kişi Kaynağı:</b> Erdoğan Yalgın</span><br />
<br />Kul Seyyidhttp://www.blogger.com/profile/10481686965147679892noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5709776120790679006.post-42127758151164152862016-11-08T21:52:00.000+03:002016-11-08T22:01:57.804+03:00Sekahüm Sırrı ve İnsanın Halk Oluşu 1<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://3.bp.blogspot.com/-uSrZnzfZkas/WCIdhrTbdWI/AAAAAAAAAyo/gLmRxerIDDs00wq8gXhPWVTU8jQJuPCiwCLcB/s1600/sekahum-sirri-alevilikte-yaratilis.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://3.bp.blogspot.com/-uSrZnzfZkas/WCIdhrTbdWI/AAAAAAAAAyo/gLmRxerIDDs00wq8gXhPWVTU8jQJuPCiwCLcB/s1600/sekahum-sirri-alevilikte-yaratilis.jpg" /></a></div>
<br />
<div style="text-align: center;">
<b style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span style="color: #990000;">SEKAHÜM SIRRI ve İNSANIN HALK OLUŞU 1</span></b></div>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br />Dizilmiş katara erenler pirler<br />Hakkın emri ile hakka giderler<br />Sekahüm sırrını söyleme derler<br />Sakla kulum beni saklayım seni<br /><b>Genc Abdal</b></span><br />
<a name='more'></a><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br />Sekahüm hamr'inden içildi şerbet<br />Kuruldu ayin-i cem ettik muhabbet<br />Meydanda açıldı sırr-ı hakikat<br />Aldığım esrarı çok taşıdım ben<br /><b>Şirî</b><br /><br />Alevî yolunun eğitim sistemi de denen 4 Kapı 40 makam öğretisi içerisinde, dört kapının son yani kırkıncı makamında <b>sekahüm</b> sırrının öğretildiğini nefeslerden anlıyor, öğreniyoruz.</span><br />
<br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Bize takdir olmuş Kal'u Bela'dan<br />Anınçün sakin-i meyhaneyiz biz<br /><b>Sakahüm hamr'</b>ını ta ezeliden<br />İçtik dost elinden mestaneyiz biz</span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /><b>Harabî</b><br /><br /><i>"<b>Bu sırra (Sekahüm Sırrı) göre insan, evrimleşmesini bir başka gezegende tamamladıktan sonra kendini öz ve suret olarak yeryüzündeki insansı varlığa genetik yolla transfer etmiştir."</b> <b><span style="color: #660000;">(1)</span></b></i><br /><br />"Hangi başka gezegen ve nasıl bir transfer?" sorusu tabiiki muamma olarak kalıyor. Bu öz ve suret transferi bize kadim medeniyetlerin "insanın varoluşu, yaratılışı" anlatımlarına "benzerlik" açısından bir ipucu veriyor olabilir mi?<br /><br />Güruh-u Naci'ye özümü kattım<br />İnsan sıfatından çok geldim gittim<br /><b>Sıdkî Baba</b><br /><br />Tüm bu anlatımların bu sırra atıf yaptığını, bu sırrı kendine has bir dille ifade ettiğini düşünmek olasıdır. Altının doldurulması elbette gerekiyor. Unutulmamalıdır ki anlatılan kadarı ile yorumlamak dışında bir yol bulunmuyor.<br /><br />Yukarıda ana hatları çizilen bu var oluş anlatımının evreleri vardır. <b>Nur-ı kadim</b> yani ilk ışık ve <b>evrimsel dönüşüm</b>. Yeryüzündeki süreç evrimsel süreçlerdir ve bunda çar anasır (unsurlar) denen ateş, hava, su ve toprak etkilidir. İlk süreç ise tıpkı Kaygusuz Abdal Sultan'ın dediği gibi <i>"İnsan Nur-ı Kadim'dir / Hasta değil hekimdir"</i> nefesindeki ilk ışıktır.<br /><br /><b><span style="color: #990000;">Yeşil Kandil'den Kasıt Ayrı Bir Gezegen olabilir mi?</span></b><br /><br />Halk etmeden arş-ı kurşi âlemi<br />Şol <b>yeşil kandil</b>de verdik selamı<br /><b>Pervane</b></span><br />
<br />
<div>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Sorma ne hacet bizleri sofu </span></div>
<div>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Ta ezel künyede ismimiz vardır </span></div>
<div>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Dünya kurulmadan yüz bin yıl evvel </span></div>
<div>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Ol <b>yeşil kandil</b>de cismimiz vardır.</span></div>
<div>
<b><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Devranî</span></b></div>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br />Yer yok iken gök yok iken dolaştım<br />Muallâkta beyaz kuffar'a düştüm<br />Kırkların ceminde engürü içtim<br />Ol <b>yeşil kubbe</b>ye konduğum zaman<br /><b>Seyyid Feyzullah</b><br /><br />Kandil terimi de Alevî terminolojisi içinde Güneş, Gezegen veya Yıldız terimlerine karşılık gelebiliyor.<br /><br />Bir kandilden bir kandile atıldım<br />Turab olup yeryüzüne saçıldım<br />Bir zaman Hak idim Hak ile kaldım<br />Gönlüme od düştü yandım da geldim<br /><b>Hatayî</b><br /><br />İnsanı insan eden karbon, demir dahil elementlerin artık <b>"süper nova"</b> denen yıldız patlamalarında var olduğunu ve evrene saçılarak, kandillerden kandillere dağıldığını biliyoruz. Zira bu patlamalar olmasa, elementler saçılmasa bizlerde var olmayacaktık. İnsandaki karbon, demir, alimünyum vd. elementler bu patlamalarda oluşmuştur.<br /><br />Kırklardan birine neşter vuruldu<br />Aktı kan varlığı ispat olundu<br />Anda Hak <b>mevcudda mevcud</b> görüldü<br />Huvallah çağrıldı irfan Hû deyu<br /><b>Kul Himmet</b></span><br />
<br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><b>Neşter vurma (operasyon)</b> ve <b>mevcudda mevcut</b> görülme anlatımı bu transfere atıf olabilir. Her ne kadar anlatılmaya çalışılsa da Devir, Sûdur kuramları, Kırklar meclisi anlatımı ve manası bilinmeden bağlaşıkları anlatılmadan elbetteki bu SIRlar bütüncül olarak anlaşılamaz, eksik kalır.</span><br />
<br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Künt-ü kenzin esrarı andadır<br />Dünya kurulmadan var idi Ali<br /><b>Devranî</b></span><br />
<br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Bir "tasarım veya prototip olarak Ali"nin dünya kurulmadan evvel var olması buna mı işarettir? <b>Hakikat Sırrı</b> tamlaması Alevî yolu içerisinde yüzlerce Alevî piri, ozanı tarafından dillendirilmiştir.</span><br />
<br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Ey erenler çün bu sırrı dinledim</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Huzur-u mürşide vardım bu gece</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Hakikat sırrını ondan anladım</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Evliya erkânın gördüm bu gece</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><b>Pir Sultan Abdal</b><br /><br />Mürşid- Kâmillerden dinlenen bu "<b>hakikat sırları</b>"nın ne olduğu veya neler olduğu, kapsamı, menzili elbetteki yorumlanacak, sorgulanacak, sorgulanmaya da devam edecektir. Aşk ile...</span><br />
<br />
<b><span style="color: #990000;">Kul Seyyid</span></b><br />
<br />
-----------------------------<br />
<br />
<b>Not:</b><br />
(1) Prof. Dr. Pakize Aytaç<br />
<br />Kul Seyyidhttp://www.blogger.com/profile/10481686965147679892noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5709776120790679006.post-73841229140861116662016-10-23T23:37:00.000+03:002016-10-24T04:01:23.371+03:00Raa Haq Mitolojisi 2: Mithra ve Bava Duzgi<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiS4b1yrPFstf0_se_lFTmDBoSVMxhVD7Lorwb9SjZ8qHsqvw0YyjZWeE2znyGyt0HKlbPreOfwCdbAPzThtKPM_AGVeP6-J1MFS2QvO_PNsekbQuLoam_I0xGApe6gMO9hRUAn8OQTP5g/s1600/mithra-ve-bava-duzgi-duzgun-baba.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiS4b1yrPFstf0_se_lFTmDBoSVMxhVD7Lorwb9SjZ8qHsqvw0YyjZWeE2znyGyt0HKlbPreOfwCdbAPzThtKPM_AGVeP6-J1MFS2QvO_PNsekbQuLoam_I0xGApe6gMO9hRUAn8OQTP5g/s1600/mithra-ve-bava-duzgi-duzgun-baba.jpg" /></a></div>
<span style="background-color: white; font-size: 14px;"><br style="color: #1d2129; font-family: helvetica, arial, sans-serif;" /><span style="color: #1d2129; font-family: "helvetica" , "arial" , sans-serif;">Dûzgi, Dersimde "Asparê Astorê Kimeti" olarak bilinmektedir; yani Koyu Kızıl bir atın binicisi. Kimet Kirmancça'da </span><b style="color: #1d2129; font-family: helvetica, arial, sans-serif;">"Doru"</b><span style="color: #1d2129; font-family: "helvetica" , "arial" , sans-serif;"> anlamına gelmektedir. Tıpkı Xizir'a </span><b style="color: #1d2129; font-family: helvetica, arial, sans-serif;">Spîla</b><span style="color: #1d2129; font-family: "helvetica" , "arial" , sans-serif;"> (Beyaz -Boz Atlı), Dûzgi'ya </span><b style="color: #1d2129; font-family: helvetica, arial, sans-serif;">Sûrela</b><span style="color: #1d2129; font-family: "helvetica" , "arial" , sans-serif;"> (Kızıl Atlı) denmesi gibi. </span><b><span style="color: #cc0000;"><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></span></b></span><br />
<span style="background-color: white; font-size: 14px;"><b><span style="color: #cc0000;"><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"></span></span></b></span><br />
<a name='more'></a><span style="background-color: white; font-size: 14px;"><b><span style="color: #cc0000;"><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">1) Dûzgi'nın Şavaşcılığı ve Savaş Tanrısı Olarak Mithra</span></span></b></span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br style="background-color: white; color: #1d2129; font-size: 14px;" /><br style="background-color: white; color: #1d2129; font-size: 14px;" /><span style="background-color: white; color: #1d2129; font-size: 14px;">Aşayiri cömert hakkın rahına</span><br style="background-color: white; color: #1d2129; font-size: 14px;" /><span style="background-color: white; color: #1d2129; font-size: 14px;">Munzur Dağı durmuş kıblegâhına</span><br style="background-color: white; color: #1d2129; font-size: 14px;" /><span style="background-color: white; color: #1d2129; font-size: 14px;">Tujik dağı derler onun şahına</span><span class="text_exposed_show" style="background-color: white; color: #1d2129; display: inline; font-size: 14px;"><br />Atılır topları belli Dersim'in<br /><b>Alişêr e Koçgîrî</b><br /><br />Duzgi Bava birçok özelliğinin yanı sıra, bir savaşçı olarak betimleniyor oluşuyla Mithra ile benzeşmektedir. Yörede anlatıldığına göre Duzgı savaş topları atmaktadır (aynı bilgiler Nuri Dersimî ve n. sevgende de vardır> Ek: Kul Seyyid). Top şeklindeki taşlar bunun kanıtlarıdır. Top Atma motifi yalnızca <b>Duzgı</b>'ya değil, <b>Tujik Bava</b>'ya da atfedilmektedir. Bu ise iki kült arasında ilişki olduğunu göstermektedir. Alişer'in yukarıdaki dörtlüğünde bu özelliğe rastlanır.<br /><br />Yalnızca bu değil; Duzgı'nın askerlerinden de bahsedilmektedir ki yöre halkı bunların cinlerin lideri Evdıl Mursa'ya karşı savaştığını belirtmektedir <b>(Comêrd 1997)</b>.<br /><br />Bu patlamalar yıldırım silahı olarak indra'da <b>"vajra"</b> avesta da "<b>vazra</b>" olarak mitraya atfedilmiştir. <b>(Gershevitch 1959: 33)</b><br /><br />Eski toplumlarda kutsal sayılan pek çok dağ, gürleyen tanrıların evleriydi <b>(Durant 1996: 24)</b></span></span><span style="background-color: white; font-family: "helvetica" , "arial" , sans-serif; font-size: 14px;"><b><span style="color: #cc0000;"><br /><br />2) Beyaz Atlı ve Kızıl Donlu İki Süvari: Mithra ve Bava Dûzgi</span></b></span><br />
<br style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: helvetica, arial, sans-serif; font-size: 14px;" />
<span style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: "helvetica" , "arial" , sans-serif; font-size: 14px;">Mitra ve Dûzgi'nın ortak özelliklerinden biri de her ikisininde kızıl bir giysiye sahip olmasıdır. Kirmanckî "Sûrela" (Xizir ise Spîla yani Beyaz Donlu olarak bilinir. KS) yani Kızıl Donlu anlamı Bava Dûzgi'ya yakıştırılmışken, Mithra ise "Kızıl Başlık" a sahipti. Bu başlık literatürde "FRİG"başlığı/külahı olarak bilinir. Widengren "Kı</span><span class="text_exposed_show" style="background-color: white; color: #1d2129; display: inline; font-family: "helvetica" , "arial" , sans-serif; font-size: 14px;">zıl Donlu" Babekîlerin bunu Mithraizmdeki renklerin simgesel rolünden aldığını belirtmektedir.<br /><br />"Xormeklerin, "Kızıl Donlu, Kızıl Bayraklı" (Sur gamagan, Sur alamân) Hurremilerin bir kolu oldukları kabul edilirse, Dûzgi'nın kızıllığının ne ölçüde bununla ilişkili olduğu tartışma konusu yapılabilecektir (B. Aksoy, 2000a:6)" Babeklilerin arasında Daylemli askerlerin varlığı aynı bağlamda dikkate alınabilir.<br /><br />Mithra Avesta'da at binicisi olarak geçmese de, o güneşi çeken atlı bir arabanın sürücüsüdür. Avesta'da güneşin "hızlı at" olarak adlandırılmış olması bu motifin kaynağını astrolojiden aldığını ve güneşin yıllık yolculuğunu ifade ettiğini gösterir.<br /><br />Trakyalıların güneş tanrısı Hêron, Mısırın Horus'unun benzer tasvirleri vardır. Pers ve Ermenilerin "güneşe beyaz at" kurban etmiş olmaları dinsel/mitolojik arka planın yansımasıdır. Amaç her sabah güneşin koşum atlarını hazırlamaktır. Geçmişte Kilikyalıların Perslere ödedikleri yıllık vergileri arasında 360 Beyaz At'ın olmasının temelinde bu inanç yatar. Bu miktar "her gün için bir at"a tekabül eder. At kurbanının Mithra kültüyle ilişkili görülmesinin de sırrı budur <b>(Howey 1923 ve Gorsian 1997).</b><br /><br />Mithra Pontus Trabzonunda 1. yyda sikkelerde bir at binicisi olarak tasvir edilmektedir. Bunda romalı askerlerin etkisi olabileceği varsayılmaktadır.(Johnston<wbr></wbr><span class="word_break" style="display: inline-block;"></span> 1992) (Komagene'deki Pontus Hanedanı Mithridates adını Mithra'dan almaktaydı)<br /><br />Dûzgi, Dersimde "Asparê Astorê Kimeti" olarak bilinmektedir; yani Koyu Kızıl bir atın binicisi. Kimet Kirmancça'da <b>"Doru"</b> anlamına gelmektedir. Tıpkı Xizir'a <b>Spîla</b> (Beyaz -Boz Atlı), Dûzgi'ya <b>Sûrela</b> (Kızıl Atlı) denmesi gibi. </span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /><b><span style="color: #cc0000;"><br /></span></b></span><span style="background-color: white; font-family: "helvetica" , "arial" , sans-serif; font-size: 14px;"><b><span style="color: #cc0000;">3) Bir Yargıç olarak Dûzgi ve Mithra</span></b></span><br />
<br style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: helvetica, arial, sans-serif; font-size: 14px;" />
<span style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: "helvetica" , "arial" , sans-serif; font-size: 14px;">Duzgı ve Mithra arasındaki bir başka ortak özellik ise, her ikisinin bir yargıç yada şahit olmasıdır. Bava Dûzgi kültünün etkin olduğu yörede, halk mahkemede dava açar gibi kimi sorunlarını, anlaşmazlıklarını ona havale etmekte, onun bu sorunlarını çözeceğine inanmaktadırlar. Yöre halkı bu anlaşmazlıkları dava (doz) olarak adlandırır ve kendi söylemlerini dava</span><span class="text_exposed_show" style="background-color: white; display: inline; font-family: "helvetica" , "arial" , sans-serif; font-size: 14px;"><span style="color: #1d2129;">larını Dûzgi'ya bırakırlar. Bu yanıyla o, yöre halkını yalnızca kötülüklerden koruyan değil, aynı zamanda aralarındaki anlaşmazlıkları çözümleyip bir nevi "iç barış"ı sağlayan bir figürdür...</span><br /><br /><span style="color: #1d2129;">Mithra ise Avesta'da doğruluğun koruyucusu, yanlışın cezalandırıcısı olan bir tanrıdır. O bir "sözleşme Tanrısı" olarak pek çok kez hem yargıç, hem de şahit sayılmaktadır. Öyleki Persler ve diğer bazı halklar bir yemine bağlı kalacaklarını belirtmek için Mithra'yı şahit göstermekteydiler. Bu anlaşmaları bozanlara "Mithradrug" denmekteydi. <b>(Bilgin 1997:40)</b></span><br /><br /><span style="color: #1d2129;">Mithra'nın yargıçlık niteliği bazı eski ünvanlarına da yansımıştır. Nitekim o Soğdça'da "dünyanın yada yaradılışın yargıcı" anlamına gelen "Damext"; Pehlevice'de "Databur (Yargıç)" ve yine olasılıkla Avesta'da "Raşnu" ünvanlarıyla anılmıştır <b>(Gershevitch 1959:53)</b></span><br /><br /><span style="color: #1d2129;">Mithra ölüler dünyasının da yargıcı idi. Cinvat köprüsünden öte dünyaya geçmeye çalışan ruhları o yargılardı. Sözleşme Tanrısı ünvanı zamanla devletler arası sözleşmelerede yansıdı ve Mithra " karso-razah" sıfatıyla da anıldı. <b>(Gershevitch 1959:27)</b></span><br /><br /><span style="color: #1d2129;">Aynı özellik Urartu'da adına sınır bölgelere inşa edilen "tapınak kaleler" Haldi'yede atfedilmiş olmalıydı. Bağin Tapınağı böyle bir kaleydi. Dersim'in devlet yada imparatorlukların sınırlarında, yada hemen sınır ötelerinde oluşu Haldi ve Mithra'nın bu özelliğiyle örtüşmektedir.</span><br /><b><span style="color: #cc0000;"><br />Kaynak: <br />Gürdal Aksoy, Dersim Alevi-Kürt Mitolojisi (Raa Haq'da Dinsel Figürler), KomaL</span></b></span><b><span style="color: #cc0000; font-family: "helvetica" , "arial" , sans-serif;"><span style="font-size: 14px;"> Yayınları</span></span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></b><br />
<div style="text-align: center;">
<b><b><span style="color: blue;"><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">KARDEŞ TÜRKÜLER - BAWO DUZGİ</span></span></b></b></div>
<div style="text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/V3VW271P3p8/0.jpg" frameborder="1" height="320" src="https://www.youtube.com/embed/V3VW271P3p8?feature=player_embedded" width="520"></iframe></div>
<b><br /><br />
</b>Kul Seyyidhttp://www.blogger.com/profile/10481686965147679892noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5709776120790679006.post-85897927393980919552016-10-22T23:09:00.000+03:002016-10-23T22:42:43.697+03:00Raa Haq Mitolojisi 1: Heliyo Çhal - Heliye Duzginî<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://3.bp.blogspot.com/-BjQqxZmsvZE/WAu7tOp884I/AAAAAAAAAyA/C6wcZni7IOIZxTn9qaQphYRBJ2UgjWGpwCLcB/s1600/duzgun-baba-heliye-chal.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://3.bp.blogspot.com/-BjQqxZmsvZE/WAu7tOp884I/AAAAAAAAAyA/C6wcZni7IOIZxTn9qaQphYRBJ2UgjWGpwCLcB/s1600/duzgun-baba-heliye-chal.jpg" /></a></div>
<br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Talibi önde, Dewreş Murteza arkada atlı olarak Bağır dağı'na yol alıyorlarmış. Dewreş Murteza'nın musahibi de onlardan çok uzaklarda kendi tarlasında çalışıyormuş. Bunun hanımı Dersimlilerin "Roneni" dediği yemeği pişirip, ardından tarlaya getiriyor. Musahip yemeğe oturunca derki: "Keşke şimdi Dewreş Murteza burada olsaydı da biz şu Roneni'yi birlikte yeseydik!" Musahibin bu dileği Dewreş Murtaza'ya ayan olur. Birden, bunlar bir sise, bir dumana girerlerki göz gözü göremiyor. Dewreş Murtaza, Heliyo Çhal denen kartalın donuna girer ve doğrudan musahibine varır. Birlikte roneni'yi yerler ve o, yine aynı donda gelip atının sırtına biner... <b>(Comêrd 1997)</b></span><br />
<a name='more'></a><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br />Bunların Bava Duzgı Kültü açısından önemi, Duzgı'nın bir kartalla simgeleniyor olmasıdır. Yöre halkı bu kartala <b>Heliye Çhal</b> yada <b>Heliyo Duzgıni</b> demektedir. İnanışa göre Duzgı, Heliyo Çhal donunda gökyüzünde kanat çırpmaktadır. Bunu <b>Bava Sayder</b> şöyle anar:<br /><br />Deyinki biz nereye gidersek gidelim<br />Heliye Sultan Duzgıni yaban ellerde<br />Başımızın üstünde kanat çırpsın<br />Bize göz kulak olsun!<br />Haydi gel Haydi gel be Tanrı'ım!<br /><br /><b>Bava Hesen</b> ise şöyle anar:</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Duzgı Duzgı Duzgı Duzgı</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Senin kartalının kanatları benekli</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">İmdadımıza gürleyerek yetişsin</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Heliye Sultan Duzgınî</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Bizi atı Kımet'in tırnağına bağışlasın!</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br />Bu öykü Çoban Munzur'a ilişkin söylenceyi andırmaktadır. Munzur söylencesinin bilinen anlatımında, Munzur Hac'da olan ağasının canı helva istediği için sır olup ona helva götürmüştür.<br />........<br /><br /><b>Kaynak: </b>Raa Haq'da Dinsel Figürler, Dersim Alevî - Kürd Mitolojisi, Gürdal Aksoy, KomaL yayınları<br /></span>Kul Seyyidhttp://www.blogger.com/profile/10481686965147679892noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5709776120790679006.post-18291714612509263782016-10-13T23:18:00.001+03:002016-10-13T23:18:44.043+03:00Kadınsız Kılınan Alevîlik<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-THJ_VfAirJ4/V__qJqqZeYI/AAAAAAAAAxo/mtfQfnE5vLkf9yZvLxXD2AJz2WZEKfGLgCLcB/s1600/alevilikte-kadin2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://1.bp.blogspot.com/-THJ_VfAirJ4/V__qJqqZeYI/AAAAAAAAAxo/mtfQfnE5vLkf9yZvLxXD2AJz2WZEKfGLgCLcB/s1600/alevilikte-kadin2.jpg" /></a></div>
<br /><b style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Ey vaiz sen bize eksik diyorsun<br />Eksiği özünde görsen olmaz mı?<br />Bu nasıl iftira ne söylüyorsun<br />İblis’i özünden sürsen olmaz mı?</b><br /><br /><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Afşinli(?) bir Alevî şair olan Afê Ana’nın “Afê’den Vaize Yanıt” adlı şiirinden aldığım bu dörtlük Alevilik felsefesinin kadına bakışı açısında önemli bir veri sunmaktadır. Birçok şiirinde Afê Ana, erkek egemen bakış açısını sorgular ve kadının Alevilikteki durumuna dikkatimizi çeker. Ancak yazılı kaynaklarda kadına dair bu tarz yazılara çok nadiren rastlanır. Şöyle bir internet ortamına vursanız neredeyse aynı metin ve bilgiler karşınıza çıkar.</span><br /><a name='more'></a><br /><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Alevîlik inancına dair oldukça fazla ve de farklı yorumla karşılaşmak mümkün. Ancak kadın sözkonusu olunca bir parmak sayısını geçmeyecek kadar bulgu mevcut. Tarih boyunca kadının karartılması gerçekliğini Alevi kadınına vurduğumuzda fazlasıyla karartıldığını ve görünmez kılındığını söylemek gerek. Yazılı tarih anlamında da Alevi kadın neyi ifade ediyordu, tarihsel rolü neydi, inanç bazında nasıl bir işlevi vardı? Sadece bir ana olarak mı anılıyordu? Gerçekten Alevilik felsefesinin iddia ettiği gibi kadın ve erkek eşit ve özgür müydü?</span><br /><br /><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Elbette ki salt günümüzdeki kadının reel durumuna bakarak bu sorulara cevap vermek bizi ciddi bakış açısı yanılgılarına götürebilir. Ancak şuan Alevi kadının içinde bulunduğu durum kadının geldiği noktayı görmemiz açısından önemli bir veri sunmaktadır. Yani kadın hem vardır, hem yoktur. Hem öndedir, hem de nasıl bir ön duruş olduğunun farkında değildir. Hem Alevidir, hem değildir.</span><br /><br /><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Bir nevi adı olan ama kendisi olmayan, toplumsal dokusu bozulmuş bir Alevilik inancından ve onun toplumsal gerçekliğinden bahsediyoruz. Oysaki toplumsal olarak kendi hakikatini tanımlayamayanlar kölelerdir. Özgürlük kendi hakikatini tanımlamakla yani “ben kimim” sorusuyla başlıyorsa Alevi kadını kendi hakikatini tanımlayabilmekte midir? Günümüzde Alevilik kendisini yeniden inşa etmeye çalışırken, Alevi kadın bu sürece tam olarak dahil olabilmekte midir?</span><br /><br /><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Cumhuriyet kurulduğundan bu yana direnişçi dinamikleri sürekli bastırılmaya çalışılan Alevilik, cumhuriyet tarihinin bütün kritik dönüşüm süreçlerinde belirleyen değil, belirlenen oldu. Yani nesne konumunu aşamadı. 1990’lardan sonra yoğun bir kimlik tartışmasına giren Aleviler, iki binlerden sonra ve günümüzde Türkiye’nin demokratikleşme mücadelesinin neresinde yer alacağı sorunuyla karşılaştılar ve bu sorun can alıcılığını halen korumaktadır. Temel sorun Alevi toplumsallığının bir özne olarak tarihsel-devrimci dönüştürücü rolüne yeniden nasıl kavuşacağına ilişkindir. Dolayısıyla tam da böyle bir arayış sürecinden geçerken kadınsız bir Alevilik tanımı ve inşası mümkün müdür?</span><br /><br /><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Yaşanan sorunların düzeyini anlamak açısından Aleviliğe yönelik yapılan güncel çalışmalara bakmak bile kendi başına yeterli olabilir. Alevilikle ilgili gerek yapılan aktivitelerde, Alevi örgütlerinde, kurumsal bütün alanlarda yapılanmaların ve tartışmaların ana ekseninin erkek egemen karakterli olmadığını kim iddia edebilir ki? Türkiye ve Avrupa’da bulunan bütün Alevi örgütlerinin başkanları erkeklerden oluşmaktadır. Hiçbirinde eşbaşkanlık sistemi yoktur. Hatta hatırı sayılır düzeyde derneklerin bağlı olduğu bir Alevi örgütünün başkanına “eşbaşkanlık sistemine geçmeyecek misiniz” diye sorduğumda “eşbaşkanlık mı? Biz henüz buna hazır değiliz. Hem bu işi yapacak düzeyde kadın da yok” demesi ibret vericiydi. Politik Alevi örgüt temsilcilerin gerçek bakış açısını sunan da bu yaklaşımdır. “Alevi kadınları özgürdür” söyleminin ne kadar da altı boş olduğunun gayet çarpıcı bir izahıdır bu. Herhangi bir Alevi derneğine gittiğinizde kadın ve erkek arasındaki geleneksel cinsiyetçi rol dağılımının çarpıcı bir resmiyle karşılaşabilirsiniz. Mutfaklara doluşan kadınlar, kürsülerde konuşan kravatlı, takım elbiseli bol miktarda erkekler… Bu durum başka da lafa gerek bırakmıyor.</span><br /><br /><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Maalesef Alevilik adına politika yapan kurumlar ve aktörlerin hepsi erkek. Bir tek Demokratik Toplum Kongresi’nin Amed’de yaptığı Alevi çalıştayında ve Dersim Alevi Çalıştayında kadına ilişkin bir bölüm ayrılmıştı.</span><br /><br /><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Kimlik tartışmalarında kadın sorununun bir türlü öncelikli olarak yer bulamaması sorunun derinliğini ortaya koyar. Bu durum yapılan çalışmaların ne kadar erkek egemen karakterli olduğunu gösterir. Gerek inançsal, gerekse de etnik kimlik tanımlamasının neredeyse kadınsız yapılmaya çalışılması bile Aleviliğin tarihsel köklerinden ne kadar koparıldığının ve yabancılaştırıldığının göstergesi durumunda.</span><br /><br /><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Devletin sünnüleştirme çabalarıyla çoraklaştırılmaya çalışılan Alevilik yorumuyla, Aleviliği kadınsız kılan Alevi yapıları aynı zihniyette buluşmaktadır. Her ikisi de anlayış olarak Aleviliği erkek merkezli bir yoruma tabi tutmakta, kadına söylemden öte bir anlam atfetmemektedir.</span><br /><br /><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><b>Yine Alevilik ve kadının rolüne ilişkin yazınsal çalışmalarda Alevi kadını tarihsel olarak erkekle eşit olarak ortaya konulmaktadır. Ancak kıyas noktasını hep “sünni kadının” içinde bulunduğu durum oluşturmaktadır.“Bizim kadınımız sünni kadına göre daha özgürdür”, “bizde kadın her şeyi belirler”, “tek otorite kadındır” gibi söylemler üretilerek “sünni kapalı kadından ne kadar da ileri” bir noktada olduğumuz bu kıyasa oturtulmaktadır.</b></span><br /><br /><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Kaldı ki kadının ne kadar özgür olup olmadığının ölçüsü bir başka kadın değildir. Özgürlük ölçüleri kadının varoluşsal yani kimliksel değerlerine vurularak ne kadar özgür olup olmadığına karar verilebilir. Sünni kadın-Alevi kadın karşılaştırması erkek egemen bir mantıktır ve özünde kocaman bir kandırmacayı barındırır. Alevi toplumuna günlük olarak hakim olan zihniyet budur. Ve bu zihniyet Alevi toplumundaki özgürlük yanılsamalarından birini oluşturmaktadır.</span><br /><br /><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Bundandır ki Alevilik kendi tarihsel özgürlük kültüründen koparılmış durumundadır. Kültür taşıyıcı-aktarıcısı konumundan çıkarılan Alevi kadını modernitenin kıskacında çarpık bir özgürlük anlayışıyla yeniden yorumlanmaktadır. Mevcut kapitalist modernite içinde Alevi kadını tanımlamaya çalışmak en büyük tuzaklardan biridir. Etnik, inanç ve cins olarak kendini yeterince tanımlamayan ve her üç kimliğinde de tutsak olan kadın “ben özgürüm” diyorsa orada ciddi bir algı sorunu var demektir. Maalesef yaşanan da bu tarz bir algı çarpıtılması ve tutsaklığıdır.</span><br /><br /><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Elbette ki bu durum Aleviliğin toplumsalcı, eşitlikçi ve devrimci özelliklerinin asimile edilmesiyle ilgilidir. Binlerce yıldır baskılara direnen, varlığını sürdürmek için bedel ödeyen, modernitenin öğüten çarkı karşısında kendini var etme sorunu yaşayan Alevilik felsefesi; demokratik, ekolojik, cinsiyet özgürlükçü anlayışla buluştukça kendi tarihsel özüyle de buluşacaktır. Aksi takdirde resmi egemen ideolojiye gerek kalmadan bizzat Alevilerin eliyle Alevilik tanınmaz hale gelecektir.</span><br /><br /><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Bir zamanların üretimi, ortak yaşam ve paylaşımı, kendi kendini sorgulayan ve hatalarını dara çeken bir ahlak felsefesine sahip olan Alevilik, tarihsel değerlerini yeniden arıyor. Aleviliğin üç kutsalı olan “ana, ocak ve lokma” gerçekliği yeniden canlanmak ve hatırlanmak istiyor.</span><br /><br /><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Reel Alevilik şunu göstermiştir ki kadın özgürlüğüyle bağı zayıflayan bir Alevilik ataerkil bir karaktere bürünüyor ve özünden uzaklaşıyor. Alevilerin dayandığı tarihsel, demokratik ve eşitlikçi mirasla olan bağlar zayıfladıkça karşıtına benzeşme daha fazla oluyor. Çünkü kadın özgürleştikçe toplum özgürleşecektir. Dolayısıyla da özünde bir kadın inancı olan Alevilik felsefesi de kadınsız tanımlanamaz. Demokrasi mücadelesinin öznesi ve inanç özgürlüğünün temeli de kadındır. Kadınlar hiçbir dış beklentiye kapılmadan özgürlüğün ancak kendi mücadelesiyle başarılabileceğinin bilinciyle hareket ederse ataerkilliği de yıkabilir ve kendini bir özne haline getirebilir. Kadınların işi tüm özgürlüksel alanlarda olduğu gibi Aleviliği de erkek egemen karakterden kurtarmaktır.</span><br /><br /><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Dolayısıyla kadınsız bir Alevi hareketi tüm hastalıklara açık bir bünye olmaktan kurtulamayacaktır. Nihayetinde yaşanan ve dayatılan da budur…</span><br /><br /><span style="color: #cc0000;"><b><span style="font-family: Verdana, sans-serif;">-Rojda YILDIRIM-</span></b><br /><br /><b style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">...</b></span>Kul Seyyidhttp://www.blogger.com/profile/10481686965147679892noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5709776120790679006.post-34647892735284872552016-10-08T20:51:00.001+03:002016-10-08T20:51:43.967+03:00Ezdailik ve Alevilik Benzerlikleri 1 (Hamza Aksüt)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjHHH7C405oRYb-XSCEGSKsKcU7KFdVQf7etzlYBSxsJoWDBMsbOaKEywbPI-Otylg66776xCWK7XGWH6licCftGE4GKEd96Ys7_sN7S1ajf8Ke12HIYBUUOFno7Ny3AD0xKK9SqQ1NVqc/s1600/ezidialevi.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjHHH7C405oRYb-XSCEGSKsKcU7KFdVQf7etzlYBSxsJoWDBMsbOaKEywbPI-Otylg66776xCWK7XGWH6licCftGE4GKEd96Ys7_sN7S1ajf8Ke12HIYBUUOFno7Ny3AD0xKK9SqQ1NVqc/s1600/ezidialevi.jpg" /></a></div>
<b><span style="font-size: large;"><br /></span></b><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><b><span style="color: #990000;">Ezdaîler (Ezidî – Yezidi) ve Alevîler Arasındaki Benzerlikler</span></b><br /><b><span style="color: #cc0000;"><br />1- Ahiret Kardeşliği:</span> </b>Son yıllarda müsahip sözcüğünün öne çıkarılmasına karşın, Alevîler arasında ahiret kardeşi terimi de yaygınlıkla kullanılıyordu.Bunu günümüzde kırsal kesimlerde belirlemek mümkündür. Ezdaîlerde bu terimin karşılığı “biraye ahiretî (ahiret kardeşi)” şeklinde kullanılmaktadır.<br /><br /><b><span style="color: #cc0000;">2- Sancak:</span><span style="color: #990000;"> </span></b>Her dede ocağının bir sancağı vardır. Sancak bir semboldür. Özellikle 10 Muharrem günü sancak açılır. Örneğin Hacı Kurêş ve Ali Seydi Ocaklarının sancağı Karayılan’dır. Ezdaîlikte beş bölge vardır ve bu bölgelerin ayrı ayrı sancağı vardır.<br /><span style="color: #cc0000;"><a name='more'></a><br /><b>3- Bıyık:</b></span> Her iki toplulukta bıyık çok önemli bir simgedir. Üstelik, her iki toplulukta da bıyığın biçimi şaşılacak derecede aynıdır. Bıyık kesmek son derece kötü birşey olarak görülür.<br /><span style="color: #cc0000;"><br /><b>4- Din adamı hiyerarşisi:</b></span> Alevîlikte Pir, Mürşit gibi basamaklardan oluşan yapılanma, Ezdaîlikte de vardır. Hatta; mürşit, ferraş gibi terimler ortaktır. Her iki yapıda, din adamları ile talipler arasında evlilik yasaktır.<br /><br /><span style="color: #cc0000;"><b>5- Kara Kitap:</b></span> Ezdaîlerin kutsal kitaplarından biri, Kara Kitap anlamında olan “Mushaf ê Reş”tir. Bazı Alevî dede ocaklarında Kara Kitap’ın olduğuna dair söylentiler vardır. Alevîlik’teki Buyruk bile bazen bu adla anılmaktadır.<br /><b><span style="color: #cc0000;"><br />6- Evrenin Yaratılış Teorisi:</span></b> Alevîliğin ve Ezdaîliğin evrenin yaradılışına ilişkin anlattıkları hemen hemen aynıdır.<br /><br /><span style="color: #cc0000;"><b>7- Kadın:</b></span> Her iki yapıda kadının toplumdaki yeri, öteki topluluklara göre daha ileridir.<br /><br /><span style="color: #cc0000;"><b>8- Tavşan Yasağı:</b></span> Ezdaîler de Aleviler ve Şiiler gibi tavşan yemez.<br /><br /><b><span style="color: #cc0000; font-size: large;">Hamza Aksüt, Alevîler<br /></span></b></span>Kul Seyyidhttp://www.blogger.com/profile/10481686965147679892noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5709776120790679006.post-18736326723108700872016-07-29T21:17:00.000+03:002016-10-23T22:44:13.353+03:00Hak Yolu ve Alevi Ocak Örgütlenmesi<div style="text-align: center;">
<b><span style="color: #660000;">RAA HAQ - REYA HEQ (HAK YOLU) VE OCAK ÖRGÜTLENMESİ</span></b></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://3.bp.blogspot.com/-5lALtyls-Z8/V5udSiNm9ZI/AAAAAAAAAv4/LVU1P7t5YZk66qj2kwnupWOFIwrgJWF0ACLcB/s1600/raa-haq-alevi-ocaklari.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://3.bp.blogspot.com/-5lALtyls-Z8/V5udSiNm9ZI/AAAAAAAAAv4/LVU1P7t5YZk66qj2kwnupWOFIwrgJWF0ACLcB/s1600/raa-haq-alevi-ocaklari.jpg" /></a></div>
<br />
Peygamber'in kuzeni Ali ve onun soyuna özel bir anlam yükleyen ve cem merasimini iki belirleyici kriter olarak alırsak, Alevi olarak bilinen veya bu tanımlamaya dahil edilebilecek günümüz Türkiye ve Orta Doğu'sunda bir dizi alt grubu sıralamak mümkün: Kızılbaşlar, Bektaşiler, Ehl-i Haqlar, Kakailer, Şenbekler, Tahtacılar vs. Bu bildik sıralamaya son zamanlar yeni bir kavram daha eklendi: <b>Raa Haq veya Reya Heq. Yani Hak Yolu.</b> <br />
<a name='more'></a>Bu Kürt Aleviliği olarak tanımlayabileceğimiz grubun bir zamanlar inançları için kullandıkları bir adlandırmadır. Sözlü derlemeler sayesinde yeniden gün yüzüne çıkmış ve hızla topluluk tarafından benimsenmiştir. Peki kim bu Hak Yolu'nun takipçileri ve Alevi toplulukları arasında kendi isimleriyle yer almaları için yeterlice dayanakları var mıdır? Bu soruya birden fazla başlık altında cevap verilebilir, fakat burada örgütsel olarak bir bütünlükten ne derecede söz edilebileceği üzerine durmak daha yerinde olacaktır. Bahsedilen grup ağırlıklı olarak <b>Maraş, Adıyaman, Malatya, Sivas, Elazığ, Dersim (Tunceli), Erzincan, Erzurum, Bingöl ve Muş</b> hafızasında yaşamaktadır. Onlara bağlı gruplar, <b>Çorum, Amasya, Kayseri (Sarız) ve Gümüşhane (Kelkit)</b> gibi yerlerde de ikamet etmektedir. Kabaca bir ayrım yapılacak olursa, batı bölgelerinde yaşayanlar ağırlıklı olarak <b>Kurmancı,</b> Dersim ve çevresindekiler ise <b>Kırmancki</b> (Zazaki) konuşurlar. Yakın bir zamana kadar aşiret olgusunun hakim olduğu bu bölge Alevilerinin dinsel yaşamları bir bütün olarak ocaklar etrafında örgütlenmişti. Ocak aileleri kökenlerini peygamberin kızı Hz. Fatma ve Hz. Ali'nin oğlu Hüseyin soyundan gelen imamlardan birisine bağlarlar ve bu sayede 'Seyid' ünvanını taşımayı hak ederler. Değişik nüfus ve etki alanına sahip bu ailelerden en ünlüleri şunlardır: <b>Ağuçan, Baba Mansur, Kureşan, Derviş Cemal, Sînemillî, Şeyh Delil Berxecan, İmam Rıza, Şeyh Hasan, Üryan Xızır, Cemal Abdal, Şeyh Ahmed, Seyit Savun (Zâbun) vs.</b><br />
<br />
Doğuştan üyesi olunan bu inancın örgütlenmesinin temeli kalıtsal dini makamlar ve bağlılıklar (ikrar) üzerine kurulmuştur. Genel olarak bu, <b>1)</b> aşiretler ve ocaklar, <b>2) </b>ocaklar arası bağlar ve <b>3)</b> bir ocağın alt kollarının birbirleriyle kurdukları dinsel ilişkiler üzerinden gerçekleşmiştir. Hangi boyutta olursa olsun, kural olarak bu dinsel bağlar değiştirilemez. Pratikte istisnalarla karşılaşılsa da, genelde bu kuralın işlediği görülmektedir. Her üç düzeyde biçimlenmiş örgütlenme, yine üçlü bir dinsel hat üzerinden yürümektedir. Bunlar <b>rayber (rehber), pir ve murşid</b> (pirê piran) makamları olarak tanımlanır. Dini örgütlenmenin merkezi pir-talip ilişkisi üzerinden yürümektedir; onun yılda bir yaptığı ziyaretler talibin ikrarının sürekliliğini sağlar. Pir onun sofrasına dua verir ve dinsel bir merasimle inancın ne ölçüde gereklerini yerine getirdiğinin mahkemesi yapılır. Rayber, talibe günlük hayat içerisinde yakın olanıdır. Talibi yetiştirmek, sorunlarında yardımcı olmak ve onu pir huzuruna hazırlamakla sorumludur. Murşid ise bir nevi kontrol pozisyonuna sahiptir. Bir talibin murşidi, onun pirinin piridir; bundan dolayı talibin piri hakkında sorunlarla doğrudan o sorumludur. Bu da bu dinsel örgütlenmenin ikinci ayağını oluşturur. Tıpkı aşiretler ve seyit aileleri arasında üçlü makama dayanan bir dinsel bağlılık olduğu gibi, farklı seyit aileleri arasında da aynı ilkelere dayanan bir dinsel ilişki mevcuttur. Yani her pirin (veya her rehberin) de bir rehber, pir ve murşidi vardır. Bu makamların her zaman farklı bir seyit ailesi tarafından temsil edilmemektedir. Kimi seyit ailelerinin kendi içlerinde de bir makam bölüşümü vardır. Bu tür durumlarda farklı seyit ailesi ile bağ yalnız temsili aile üzerinden gerçekleşir. Seyit ailesinin kendi alt kolları arasında da makam bağlılığı bu örgütlenmenin üçüncü ayağını oluşturur. Bu üç ayaklı çok katmanlı yapı her ne kadar zaman içerisinde karmaşık bir örgütlenmenin yaratılmış olmasına vesile olmuşsa da, önemli bir işlevi yerine getirmiştir. Çünkü, bu sayede, zaman içerisinde göçlerle gelebilecek ocak bağlarının kopması engellenmiş; ve yine ocak aileleri ve ocak içi alt kollar arası rekabetin önüne önemli ölçüde geçilmiş ve bütünlüğün sürdürülmesi sağlanmıştır. <br />
<br />
Böylelikle yukarıda sayılan bölgelerdeki aşiret ve ocak üyelerinin tümü birbirleriyle ilişkili ilginç bir ağın üyeleri durumundadırlar. Bunun nasıl olduğuna dair bir örnek verecek olursak: Doğu Dersim olarak tabir edilen, Nazmiye, Pülümür ve Tercan bölgesinin aşiretlerinin önemli bir bölümünün pirleri Kureşan ocağından gelirler. Kureşanların pirleri Baba Mansur ocağının Pülümür'de ikamet eden Seyit İbrahim kolundandırlar. Seyit İbrahimlerin pirleri ise yine Baba Mansur ailesinin Mazgirt yağayan Seyit Kasım koluna bağlı Seyit Kekillerdir. Baba Mansurlar Mazgirt ve Elazığ'da ikamet eden Seyit Sabun ve Şeyh Ahmed ocaklarıyla pir-talip ilişkisi içindedirler; bunlarda aynı bağları Malatya ve Hozat'ta yaşayan Ağuçanlarla kurmuşlardır. Keza yukarıda sayılan bölgelerden gelmiş ve 17. yüzyıldan itibaren Çorum, Amasya, Tokat gibi yerlere sürülmüş Alevi topluluklarında halen aynı ocaklarla (İmam Rıza) bağlarını sürdürüyor olmaları, bu örgütlenmenin kalıcı gücünü göstermektedir. Dini bağlar aracılığıyla sağlanan bütünlük, aynı zamanda dil bazında ortaya çıkan yapıyı göstermesi açısından da iyi bir örnek teşkil etmektedir. Burada da seyit ailelerinin taliplerini takipettiklerine tanıklık etmekteyiz. Aynı örneklerle devam edelim. Kureşanlar (ve talipleri) ağırlıklı olarak Zazaca (kırmancki) konuşurlar, Baba Mansurların merkez ailelerinin dilleri Kurmancidir, fakat bir çok kolu her iki dili de bilir. Kureşanlı ailelerin pirleri ağırlıklı olarak Tahsinili Baba Mansurlarıdırlar; onlar Zazaca konuşurlar. Tahsinili Seyit İbrahimler bağlı oldukları Seyit Kekillerin birinci dilleri Kurmanci'dir. Seyit Sabun Kurmanci konuşur ve Şeyh Ahmedlerin her ikisini konuşan aileleri vardır. Yine Ağuçan ağırlıklı olarak Kurmanci konuşurken, yalnız Zazaca veya her ikisini konuşan kollara da sahiptir. Bu dinsel örgütlenmenin oluşması ve rekabet halinde olduğu merkezlere (örneğin Bektaşiler gibi) karşın kendi yapısal bütünlüğünü ayakta tutması yalnızca inanç düzeyinde kurulmuş bağlarla Dini makamların sahipleri yaptıkları hizmetler karşılığında taliplerinden “çıralık” adı altında yapılan maddi katkı alırlardı. Bu sayede onların dini faaliyetleri ekonomik olarak da desteklenmiş olurdu. Çıralık, ocak sisteminin bağımsız yapısını koruyabilmesinde önemli bir dayanaktı.<br />
<br />
Bu tür sistemlerin işleyişlerini anlamak, yalnız onların oluştuğu geçmiş hakkında bize yardımcı olmaz, bir o kadar genel olarak tarihte bu tür kalıtsal yapıların nasıl çalıştıklarını kavramamızı sağlayabilir açıklanmaz. Bunun yaşam bulduğu ortama katkı sunan bir dizi tarihsel gelişmelerden de bahsetmek gerekmektedir. Tarihsel notlar Bunun için en azından üç önemli döneme kısaca değinilmelidir. Belirtmem gerekir ki, her üçü de tartışmalı konulardır ve Alevi tarihçiliği açısından farklı vurguların yapılmasını mecbur kılmaktadır. Bunlardan ilki, Anadolu'da Alevilik örgütlenmelerinin tarihsel kökeniyle ilgilidir. <b><span style="color: #990000;">Türkiye'de yapılan tartışmalar genelde 13. yüzyıl sonrası odaklıdır. Alevi tarih yazımı önemli ölçüde Hacı Bektaş-ı Veli ve Bektaşi tarikatı veya 15/16. yüzyıllarda etkili olmuş Safaviler veya Erdebil dergâhı çevresinde oturturulmuştur. Bunun bütün Alevi grupların tarihlerini yazmak açısından yetersizliği son dönem araştırmalarıyla ortaya çıkmıştır. Yeni bulgular Bektaşilik öncesi, 11. yüzyıla ait Ebu'l Vefa Kürdi ve Vefailik akımının önemine işaret etmektedir. Özellikle Doğu Anadolu'da faal olan Kürt ve Türkmen ocakların bir çoklarının silsilesinde bu tarikata atıf vardır. Yukarıda adı geçen ocaklar içinde bu geçerlidir; onlar arasında merkezi konumları olan Ağuçanlar (vd) bilfiil kendilerini Ebu'l Vefa'ya atıfta bulunarak meşrulaştırırlar. </span></b>Değişik zaman dilimleri içerisinde Bektaşiliğin güçlü örgütlenmesi veya Safavilik etkileri altına girmiş olsalar bile, Ebu'l Vefa ve onun adıyla anılan Vefailik unutulmamış ve kendi bağımsız örgütlenmelerini ayakta tutabilmişlerdir.<br />
<b><br />İkinci</b> önemli dönemeç ise 15/16. yüzyılları Osmanlı-Safavi sürtüşmesi ve akabinde oluşan yeni dengelerle ilişkilidir. İki güç arası çizilen sınırları, Alevilerin Sünni Osmanlı İmparatorluğu'nda baskı altında tutulan bir azınlık olarak yaşadıkları dönemin başlangıcı olarak görmek için yeterli neden vardır. Fakat bunun tüm Aleviler için olduğunu söylemek zor görünmektedir. En azından Dersim bölgesindeki gelişmeler bu açıdan önemlidir. Bu bölgenin idaresini elinde tutan <b>Çemişgezek beyleri</b> ile Osmanlı arası dini tercihlerden dolayı ilişkiler sorunlu bir başlangıç yapmıştı; buna rağmen, beylik, <b>İdris-i Bitlisi'nin Osmanlı ile Kürt beylikleri için kurduğu anlaşmaya dahil olup göreceli bir özerklik kazandı. Bu sayede bölgedeki aşiretler ve onların dinsel temsilcileri güçlerini koruyabildiler ve bunun da ötesinde onlar 17. yüzyıldan itibaren çevreye yayılmayı başardılar. Dersim bölgesinin Alevilik ve özellikle Kürt ocaklar açısından merkezi bir konuma sahip olmasında bu göreceli politik özerk konumun önemli bir payı olduğu dikkate alınmalıdır.</b> Dersim'in konumu 19. yüzyılın sonlarından itibaren zorlanmaya başlandı. Osmanlı'nın bölgede daha fazla denetim sağlama girişimleri ve Kürt beyliklerin pozisyonunu kaybetmesi, yerel aşiretlerle sorunlu bir dönemin başlangıcı oldu. Bu Cumhuriyet döneminde de devam etti ve <b>ancak büyük çaplı askeri operasyonlarla, 1937-38 yıllarında bölge kontrol altına alınabildi. Dersim uzun süre sahip olduğu konumunu tümden kaybetti ve böylece bölgenin Alevi kimliği ve bunun örgütlenmesini sağlayan ocak örgütlenmesi darbe aldı. </b>19. yüzyılın sonlarından başlayan bu gerilimin ürettiği milliyetçi akımlar açısından Alevi toplulukları önemli bir farklılaşma yaşadılar. <b>Örneğin Bektaşiler İttihat ve Terraki ve onun mirasçısı Cumhuriyet'in yönelimlerine karşı uyumlu bir davranış gösteririken, Kürt Aleviler'in ilişkilerini belirleyen çatışmalar oldu.</b> Bu açıdan Cumhuriyet'in ilk döneminde Sivas-Koçgiri'de gerçekleştirilen başkaldırı buna örnek teşkil etmektedir. Yine Cumhuriyet'in 1925 sonrası tarikatlar üzerinde uyguladığı yasakçı politikalar <b>Bektaşiler tarafından fazla bir itirazla karşılaşmazken, bu politikalar Dersim'de kendi inanç ve kimliklerine karşı bir saldırı olarak algılandı. 1937 ve 1938 yıllarında bölgede yaşanan kanlı olaylarda bu tutumun önemli bir rolü oldu.</b><br />
<br />
<b>Sonuç: </b>Her ne kadar Bektaşiliğin bir tarikat / dergâh olarak varlığına 1925 yılında son verilmişsede, Cumhuriyet dönemi süresince onun adına atıf yapılarak Alevilik hakkında oluşturulan düşünceler yayılmaya devam etti. Bu eğilimde olanlar, genelde “Alevi-Bektaşi” yaklaşımı altında daha çok Bektaşiliği esas alan milliyetçi bir bakış açısını temsil etmektedirler. Bu görüşün temsilcileriyle zıtlaşan ve farklı iddiaları dile getiren Alevi grupları da vardır. Raa Haq'ın sahiplenilmesi bu süreçten bağımsız ele alınamaz. Dersim merkezli bir dinsel örgütlenmenin varlığı ve bunun modern zamanlarda oluşturulmak istenen tek tip bir Alevilikle dinsel ve etnik açıdan uyuşmadığı bir gerçek; fakat bu Alevi varyantının bütün dinamiklerinin Cumhuriyet döneminde ağır darbeler aldığı ve önemli ölçüde çözülme yaşadığı da göz ardı edilmemelidir. Bu yüzden, onu belirleyen dinsel örgütlenme ve düşünsel birikim de gücünü kaybetmiştir. Ayrıca bu grubun genç üyelerinin birçoğu anadillerini konuşamaz durumda olmaları yanısıra, çoğu inançlarının otantik ortamda nasıl yaşatıldığına da hiç tanıklık etmemişlerdir. Buna rağmen bir ilginin olduğu yadsınamaz. Fakat bu ilginin, inancı yeniden canlandırmaya yetip yetmeyeceği gerçekten tartışmalı bir konudur. Keza inanca olan yönelim, onun temel motifleriyle çok da alakalı olmayan politik ve sosyal tartışmaların içine çekilmektedir. Bu yüzden o, tıpkı girişte anılan, Hollanda'da her sabah kalkıp güneşe dua eden yaşlı kadın gibi, birçok nedenden dolayı, kendi asli mekanında bile terkedilmişliğin sorunlarıyla boğuşmaktadır.<br />
<br />
<span style="color: #660000; font-size: large;"><b>ERDAL GEZİK</b></span><br />
<div>
<br /></div>
Kul Seyyidhttp://www.blogger.com/profile/10481686965147679892noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5709776120790679006.post-36624782840283134732016-07-11T19:46:00.000+03:002016-07-11T19:46:41.246+03:00Sinemilliler: İç Toroslarda Bir Kürd-Alevî Aşireti<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://4.bp.blogspot.com/-4Lewl_lD8zo/V4PG6ZDfFjI/AAAAAAAAAvM/BpkyPN3p2GQLVdowhCCT7mPLigUMPRHNwCLcB/s1600/sinemilli-ocagi-sinemilli-asireti.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><img border="0" src="https://4.bp.blogspot.com/-4Lewl_lD8zo/V4PG6ZDfFjI/AAAAAAAAAvM/BpkyPN3p2GQLVdowhCCT7mPLigUMPRHNwCLcB/s1600/sinemilli-ocagi-sinemilli-asireti.jpg" /></span></a></div>
<div style="text-align: left;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span></div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Yüzyıllardır birçok halkın, etnik topluluğun, dinin ve kültürün iç içe yaşadıgı Alevi-Kürt yoğunluklu bu bölge, Selçuklu dönemindeki Babaî İsyanı”ndan bu yana birçok halk hareketine yataklık etmiş ve geçmişte çok sayıda halk şiirine, günümüzde de modern edebiyat ürünlerine kaynaklık etmiştir.</span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span><br />
<a name='more'></a><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br />Batı literatüründe Anti-Toroslar (Karşı Toroslar), İçtoroslar veya Orta İç toroslar olarak adlandırılan bölge, gerek coğrafi özellikleri, gerek tarihi, gerek etnik yapısı, gerekse dinsel-kültürel dokusu açısından son derece ilginç bir konuma sahiptir. Beylikler döneminden 16.yy ortalarına kadar hüküm süren Dulkadiroğulları Beyliği”nin yayılım alanına denk düşen Maraş ili merkezli bu bölge, bir yandan Malatya”nın Darende, Akçadağ, ve Doğanşehir ilçelerini, bir yandan Adıyaman”ın (Hısn-ı Mansur) Besni ve Gölbaşı ilçelerini; bir yandan Antep”in Islahıye, Yavuzeli ve Araban ilçelerini, öte yandan Adana”nın Kadirli, Kozan, Saimbeyli, Tufanbeyli ve Bahçe ilçeleriyle Kayseri”nin Sarız ve kısmen Pınarbaşı (Zamantı) ilçelerini ve Sivas”ın Gürün ilçesini içine alan geniş bir coğrafyayı kapsamaktadır. Bölge, Ceyhan ve Seyhan havzalarının içinde kaldığı gibi, kuzeyden ve güneydoğudan Fırat, güneyden Asi havzalarıyla komşudur.<br /><br />Yüzyıllardır birçok halkın, etnik topluluğun, dinin ve kültürün iç içe yaşadıgı Alevi-Kürt yoğunluklu bu bölge, Selçuklu dönemindeki Babaî İsyanı”ndan bu yana birçok halk hareketine yataklık etmiş ve geçmişte çok sayıda halk şiirine, günümüzde de modern edebiyat ürünlerine kaynaklık etmiştir.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br />Selçuklular dönemine kadar Bizanslılar, Sasaniler, Araplar, Ermeniler, Haçlılar ve Eyyubiler ile Türkler arasında zaman zaman el değiştiren bölgeyle Kürtlerin resmi düzlemde tanışması, bildiğimiz kadarıyla ilkin Eyyubiler döneminde olur. Bu çok renkli yapı ve kültürel doku, bölgede bir dinsel ve kültürel mayalanma sağlamış ve bu durum, çok sayıda şairin, âşığın ve halk ozanının yetişmesine imkan tanımıştır. Bölgede, daha Selçuklu döneminden beri Hıristiyan ve Müslüman inanç sisteminde yer alan Paulusyenler de yaşamaktaydı. Bu olgu, bölge insanlarına daha bir zenginlik kattığı gibi, zaten şiirle/edebiyatla iç içe yaşayan Alevi Kürtlerden çok sayıda halk sanatçısının yetişmesine kapı açıyordu. Daha 19. yüzyıl sonlarında bölgeyi ziyaret ederek incelemelerde bulunan Batılı gezginler, kısmen bu coğrafyada kalan Sivas ve Malatya illerindeki bircok “Alevi” aşiretinin Kürt kökenli olduğunu, erken yerleşik hayata geçenlerin ana dillerini unuttuklarını, ancak yaşam biçimi olarak eski gelenek ve göreneklerini sürdürdüklerini bildiriyorlar. Gerek bu “doğal” asimilasyon, gerekse 20. yüzyıl başlarında İttihadçılarca uygulamaya konup, Cumhuriyet döneminde sürdürülen “zoraki” asimilasyon politikaları sonucu, Kürtçe”den uzaklaşılarak Türkçe”ye yönelen bir kültürel akış izlenmiştir. Duygu, düşünce ve makamlar, geleneksel Kürt kimlikli edebiyata ve müziğe uygun düşse de, bu kez Türk diline uyarlanan edebiyat ürünleri yaratılmış ve bunda önemli bir başarı kazanılmıştır. Daha önce Kürtçe ve Osmanlıca üretenler giderek yerini, “Kürtçe düşünüp Türkçe yazanlara”, daha sonra da “Türkçe düşünüp Kürtçe yazanlara” bırakmıştır. Kürt diliyle yaratılan edebiyat ürünleri daha çok sözlü gelenekte kaldığı için, çoğu günümüze ulaşamadan yitip gitmiştir. Bugün bu türden birçok halk sanatçısı ilgiyle anılmakta, ancak eserlerine ulaşılamamaktadır.<br /><br />Medrese eğitimi almış, ağırlıkla Divan şiiri tekniğinde ve Osmanlıca yazan şairlerden ancak çok azının yazma divanları bize ulaşabilmiştir. Genellikle kapalı bir yaşam sürdükleri için, bu aşiretlerden yetişen şair ve aşıkların şiirleri genel cönklere ve şiir mecmualarına da fazla yansımamıştır. Günümüzde hala varlığını sürdüren, kültürel olarak izlerini hala takip edebildiğimiz köklü aşiretlerden biri de Sinemilli Aşireti”dir. Sinemilli, bir alevi ocağının ve aşiretinin adıdır.<br /><br />Sinemilli, hem yoğun olarak Maraş ili ve havalisinde yaşamakta olan bir Alevi aşiretinin, hem de o aşiretin bağlı olduğu dede ocağının adıdır. Aşiretin Kalenderler kolundan gelen ve Sinemillier arasında dede soylu kabul edilen ailelerin Maraş yöresindeki ana yerleşim noktası, Elbistan”a bağlı Kantarma Köyü ve eskiden onun mezrası olan Gücük”tür. Yine Maraş iline bağlı Pazarcık ilçesinin Maksutuşağı ile Bozlar köylerinde ve civardaki başka bazı mezra ve köylerde de bu koldan gelen Sinemilli dedeleri vardır. Ocağın “Nadarlar” olarak bilinen daha küçük bir kolu da Erzincan”da, özellikle merkeze bağlı Vağaver (şimdiki Cumhuriyet Mahallesi) ile Kemah”a bağlı Nadaroğlu (yeni adı Dereköy) ve Apuşta (yeni adı Aksakal) köylerindedir. Ayrıca Vağaver köyünden bir dede ailesi, dört kuşak önce Elazığ”ın Keban ilçesine bağlı Bayındır köyüne giderek talipleri arasında yaşamaya başlamıştır. Elazığ aslında Sinemillilerin Maraş ve Erzincan”a göçmeden önceki ortak vatanıdır. Tüm Sinemilliler”in mürşit olarak tanıdıkları Ağuiçen ocağının Koca Seyit kolundan gelen dedeler de yine Elazığ merkeze bağlı Sün köyündedir veya hatırlanabilir bir tarihte Sün”den Erzincan merkeze bağlı Brastik (yeni adı Söyütözü), Erzincan-Kemah”a bağlı Ardos (yeni adı Beşikli) ve Sürek, Elazığ merkeze bağlı Pirinççi, Malatya-Darende”ye bağlı Yeniköy, Elbistan”ın Gücük ve Kantarma köyleri ile Adıyaman-Çelikan”ın Bulam (yeni adı Pınarbaşı) kasabasına göçmüşlerdir.<br /><br />Sinemilli aşireti mensuplarının yaşadığı köyler ise özellikle Maraş”ın Pazarcık ve Elbistan ilçeleridir. Ancak günümüzde Maraş kökenli Sinemilli nüfusunun büyük çoğunluğu Antep gibi yakın şehir merkezlerine veya İstanbul başta olmak üzere çeşitli metropollere yerleşmiştir. Antep”e göçenler arasında, Pazarcık”ın Bozlar beldesinin Saray köyünden, geleneksel olarak aşiretin reisliğini yapan Azizler koluna mensup aileler de vardır. Ancak Batı Avrupa ülkeleri ve Kanada başta olmak üzere yurtdışına göçmüş ve köylerini ancak yazdan yaza ziyaret eden kayda değer büyülükte bir Sinemilli nüfusu da mevcuttur. Özellikle yurtdışına göçte, 1978 yılında meydana gelen Maraş olaylarının önemli etkisi olduğu söylenmektedir. Maraş dışındaki Sinemilli yerleşimleri ise daha çok Kayseri (Sarız, Pınarbaşı), Malatya (Arguvan, Akçadağ), Adıyaman illerindedir. Bunlar dışında gene aynı bölgelerde ve ayrıca Erzincan, Elazığ, Sivas (Yıldızeli, Şarkışla, Çetinkaya), Ardahan (Damal), Antep (Kilis) ve Çorum”da Sinemilli aşiretine mensup olmamakla birlikte, Sinemilli ocağına bağlı aşiretler, köyler ve aileler mevcuttur. Sinemilli aşiretinden olmayan ama Sinemilli dedelerine bağlı bu gruplar arasında en önemlileri, Maraş ve Adıyaman illerindeki Alhaslar aşireti, Arguvan havalisindeki Atma aşireti ile Malatya Akçadağ ilçesinde meskun Kürecik aşiretinin büyük çoğunluğudur. Maraş Sinemillileri”nin aksine Erzincan”a göçmüş olan ocağa bağlı dede aileleri Kürtçe bilmemektedir. Bununla birlikte her iki kolun talipleri arasında da, anadil olarak hem Kürtçe hem Türkçe konuşanlar vardır.<br /><br />Kahramanmaraş”ın Elbistan kazasına bağlı Kantarma köyü halk müziği alanında derleme yapanların uğrak yerlerinden biridir. Kantarma”yı derlemeciler için bir çekim merkezi haline getiren, özellikle yaşlı kuşaktan olanlarının hemen hemen tümü birer bağlama ustası olan ve geniş bir deyiş repertuvarına sahip dedelerdir. Kantarma dedeleri, eskiden beri aralarında yüksek oranda okuma yazma bilenlerin varlığı, Alevilik konusundaki derin bilgileri ve hoş sohbetleri ile de yörede ün salmışlardır. Yani sadece Alevi müzik geleneği değil, bu geleneğin beslendiği Alevi inanç ve kültürü açısından da Kantarma köyü bölgenin en önemli merkezlerinden biri konumundadır. Kantarma”ya bu özel konumunu veren dedeleri Sinemilli Ocağı”ndandır.<br /> <br /><b><span style="color: #cc0000;">Sinemilli Aşıkları</span></b><br /> <br /><b><span style="color: #660000;">Âşık Ali (Lolo) Koşar:</span></b> Gerçek adı Ali Koşar olan Aşık Lolo Ali, Elbistan”ın Küçük Yapalak köyündendir. Köken olarak Erzurumlu olan Lolo Ali, Balkan Savaşı sırasında buradan göçerek, önce Elbistan”ın Çiçek köyüne, ardından da Yapalak”a yerleşir. Okuma-yazması dahi olmayan âşık, pek çok konuda son derece bilgili ve akıllı davranışları ile çevresini şaşırtmaktadır. Tasavvuf bilgisine ve görgüsüne de sahip olan aşığın pek çok konuda şiiri vardır.<br /><br /><b><span style="color: #660000;">Ali Murtaza Topal Dede:</span></b> Ali Murtaza Topal Dede, 1922 senesinde Maraş”ta dünyaya gelir. Ali Murtaza, 1930”lu yıllardan itibaren babasıyla birlikte ayn-i cemlere katılır ve zakir olarak babasının yanında cemlerde yer alır. Babası vefat ettikten sonra, kendisi dedelik görevini üstlenir. 2004 senesinde Bu Bir Sevdadır Sevdiğim isimli albümü Kalan Müzik tarafından yayımlandı.<br /><br /><b><span style="color: #660000;">Büyük Tacim (Bakır) Dede:</span></b> Sinemilli Ocağı”na bağlı Tacim Bakır Dede, 1906 yılında Kantarma Köyü”nde doğar. Alevi kültürünü yaymak için Türkiye”nin çeşitli il, ilçe ve köylerini dolaşır, buralarda dedelik yapar. Eski Arapça okur ve yazarlığı olduğu gibi, yeni Türkçe okur ve yazarlığı vardır. Bu zamana kadar en çok deyişi, semahı derlenen Sinemilli dedesidir. 1988 senesinde Kantarma Köyü”nde vefat etmiştir. Tacim Dede”nin birkaç deyişi:<br /><br />- Dost Sen mi Geldin?<br />- Sözünden Belli<br />- Senden Ayrılalı<br />- Gözleyi Gözleyi<br />- Bülbül Olup</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><b><span style="color: #660000;"><br />İbrahim Aldede:</span></b> İbrahim Aldede, 1936”da Gücük Köyü”nde dünyaya gelir. Daha küçük yaşlardan itibaren babasıyla birlikte toplumlara ve her türlü toplantılara katılmaya başlar. 17 yaşından itibaren cem yürütmüştür. 11 torun dedesi olan İbrahim Aldede; ani bir kalp krizi sonucu 15 Ocak 2008 günü 72 yaşında vefat etmiştir.<br />İbrahim Aldede”nin birkaç deyişi:</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br />- Aşık ile Etme Sohbet<br />- Beni Candan Usandırdın<br />- Elâ Gözlerini Sevdiğim<br />- Cahil ile Etme Sohbet</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /><b><span style="color: #660000;">Hacı Bayrak:</span></b> Kayseri”nin Sarız ilçesinin Dallıkavak köyünde dünyaya gelen Hacı Bayrak, Maraş”taki Alevi köyleri ile sürekli bir ilişki halinde olan Dallıkavak”ta Alevi geleneğini, gerek curası, gerek bağlaması gerekse de kemanıyla en iyi şekilde temsil eden dedelerden biri olan Haydar Bayrak”ın oğludur. Hacı Bayrak”ın, Erdal Erzincan”ın da bağlama çaldığı Esrar-ı Hak isimli albümü 2004 senesinde Güvercin Müzik tarafından yayınlamıştır. 2005 senesinde aramızdan ayrılmıştır.<br />Kul Ahmet: Kul Ahmet mahlasını kullanan Ahmet Kartalkanat, Sinemilli Ocağına bağlı en tanınmış ozanlardan biridir. Babası sonradan Pazarcık”ın Kantarma köyü”ne yerleşmiş olan Kul Ahmet, Maraşın Pazarcık ilçesine bağlı Bozlar Köyünde 1932 yılında dünyaya gelmiştir. Ankaraya yerleştikten sonra Mahzunî Şerif, Feyzullah Çınar ve Âşık Veysel gibi müzisyenlerle tanışır. Kul Ahmet, 1997 yılında aramızdan ayrılmıştır. Kul Ahmet`in arşiv kayıtlarından derlenen parçalardan oluşan İsmini Sevdiğim isimli albüm Kalan Müzik tarafından 2008 yılında yayınlanmıştır.<br /> <br /><b><span style="color: #660000;">Mehmet Mustafa (Yüksel) Dede: </span></b>Tacim Dede”nin amcasının oğlu ve bağlamasına oldukça hakim olan dedelerden biridir. 1991 yılında vefat etmiştir. Beni Candan Usandırdın adlı albümü yayınlanmıştır.<br />Mehmet Mustafa Dede”nin birkaç deyişi:<br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">- Şah-ı Merdan (Kün Deyince)<br />- Biz Harabat Ehliyiz<br /> <br /><b><span style="color: #660000;">Meluli Baba (Latife):</span></b> Asıl adı Karaca Hüseyin Erbil olan Meluli, Afşin”in Kötüre köyünden olup, 1892 senesinde dünyaya gelmiştir. 10 yaşlarında Afşin”de, dostları olan bir Ermeni ailenin yanına gönderilir. 20”li yaşlarına kadar Ermeni Okulu”nda eğitim görür ve Arapça, Ermenice, matematik ve edebiyat dersleri alır. Şiirlerinin bir bölümünde Latife mahlasını kullanan Meluli”nin yazdığı şiirler, hem ilahi aşkla birlikte tasavvuf kültürünün özünü oluşturan dini, ahlaki, evrensel değerler ile çağdaş toplumsal gerçekleri ve Bektaşilik yolunu izleyenlere yapılan öğütleri içerdiği, hem de günlük halk diliyle yazıldıkları için oldukça rahat ve hızlı bir şekilde Alevi köyleri arasında yayılmış ve sıkça kullanılır olmuştur. Meluli, 14 Kasın 1989”de aramızdan ayrılmıştır.<br /> <br /><b><span style="color: #660000;">Mücrimi: </span></b>Asıl adı Mehmet Özbozok olan Aşık Mücrimi, 1882 yılında Malatya”nın Doğanşehir ilçesine bağlı Karaterzi köyünde doğar. Bir eli sakat olduğundan “çolak” lakabıyla tanınır. Köyde bulunduğu dönemde bir kıza aşık olur ama kızı kendisine vermezler. Köylüler onu başkasıyla evlendirmek isteyince kabul etmez ve köyü terk eder. Mücrimi, Birinci Dünya Savaşı yıllarında İslahiye”ye bağlı Keferdiz”e yerleşir ve öldüğü 1970 yılına kadar burada kalır. Mezarı Keferdiz”dedir. Yakınları, Mücrimi”nin 500 dolayında şiiri bulunduğunu söylerler. Ancak bugün, bunların çok az bir bölümü elde bulunmaktadır. </span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Mücrimi”nin birkaç deyişi:<br /></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">- Gönlüm Sağ yare<br />- Derd-i hakk”la aşka düşen aşıklar<br />- Kamil ile Yoldaş olan<br />- Şu Diyar-ı gurbet elde</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /><b><span style="color: #660000;">Sadık Hüseyin Dede: </span></b>Maraş”ın Pazarcık ilçesine bağlı Sofulu Uşağı (Halkaçayır) köyünün dedelerindendir ve pek çok deyişi derlenmiştir. 1990 yılında ölmüştür.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /><span style="color: #cc0000;"><b>Sinemilli Şivesi<br /><br />Coğrafya</b></span></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span style="color: #cc0000;"><br /></span>Sinemilli şivesi Maraş (Elbistan, Nurhak, Pazarcık ve çevresi), Adıyaman (Gölbaşı ve Çelikhan civarları), Sivas (Gürün’ün bazı köyleri), Malatya (Arguvan, Akçadağ, Doğanşehir, Yazıhan, Kuluncak, Yeşilyurt/Haçova, Darende/Engizek), Elazığ, Kayseri (Pınarbaşı ve Sarız çevresi), Gümüşhane (Şiran) ve İç/Kuzey Anadolu’da (özellikle Çorum-Amasya-Yozgat-Tokat kesişme bölgesinde ve daha az sayıda Ankara/Haymana, Kırıkkale, Çankırı, Zonguldak) bölgelerinde meskûn diğer Kürt Alevi aşiret ve köylerinde de konuşulur. [2] Dikkat edilecek olursa, Sinemilli Kürt nüfusunun nispeten az yaşadığı yörelerde konuşulur ve bu şiveyi konuşanların tamamı Alevi’dir. [3] Bu yönüyle Alevi Kurmanci’si olarak da adlandırılabilir ancak bu tanımlama Dersim (Tunceli) işin içerisine girdiğinde yanlışa çıkacaktır. Çünkü, Dersim/Ovacık ve çevresinde de Kurmanci konuşan Aleviler vardır ama konuşulan şive kesinlikle Sinemilli değildir. Daha çok Botanî ve diğer şivelere benzer.<br /><br />1978’deki Malatya ve Maraş Katliam’larında saldırıya uğrayanların çoğunluğu Sinemilli konuşan Kürt Aleviler’den oluşmaktadır.<br />Ayrıca 6 Mayıs 1972’de Deniz Gezmiş’le birlikte idam edilen Hüseyin İnan da Sivas’ın Gürün ilçesi’nden Sinemilli konuşan bir Kürt Alevi köyündendir (eskiden Kayseri Sarız’a bağlı olan Bozüyük Köyü).<br /></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgg75V31KjQUSncwCGQKckPkbHS0HlpC825XhB6tLq9-yKIia3duGTm50v9mVlV5pxm-fVZQYHv7AakmLdekJevvHyuUAqyCUDkXKLk4EdGr-zF2psW2pNYJIbCAqhRvsCIeyDfs3aG15Q/s1600/huseyin-inan-sinemilliler.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgg75V31KjQUSncwCGQKckPkbHS0HlpC825XhB6tLq9-yKIia3duGTm50v9mVlV5pxm-fVZQYHv7AakmLdekJevvHyuUAqyCUDkXKLk4EdGr-zF2psW2pNYJIbCAqhRvsCIeyDfs3aG15Q/s1600/huseyin-inan-sinemilliler.jpg" /></a></div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"></span><br />
<div style="text-align: center;">
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><b>Hüseyin İnan</b><br /></span></div>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><b><span style="color: #cc0000;">Dilbilgisi</span></b></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span style="color: #cc0000;"><b><br /></b></span>Sözdizim itibariyle Kurmanci”nin bütün özelliklerini istisnasız taşır. Kelime dağarcığı olarak da yine çok büyük ölçüde Kurmanci”nin dağarcığına sahiptir. Buna ek olarak Türkçe”den geçmiş sözcüklerin de varolduğu söylenmektedir. Bunun sebebleri arasında, Alevilikte ibadet dili olarak Türkçe”nin kullanılması ve “Sinemilli” konuşulan yörelerde Türkler ile komşuluk ilişkilerinin olması sayılabilir. Ayrıca Sinemilli”nin, Kurmanci”nin başka şivelerinde kullanılmayan kendine has sözcükleri de vardır. Her ne kadar Sinemilli ve Kurmanci”nin diğer şiveleri arasında telaffuz farklılıkları olsa da, konuşanlar arasında herhangi bir anlaşma sorunu olmadığı belirtilmektedir.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /><b><span style="color: #cc0000;">Fo</span></b></span><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><b><span style="color: #cc0000;">netik</span></b></span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Her ne kadar gramer yapısı, sözcük yapısı ve anlam olarak Kurmanci”nin bütün özelliklerini taşıyor olsa da, ses özellikleri itibariyle Farsça ile benzerlik göstermektedir. Buna ek olarak, Türkçe”den de bazı sesleri ödünç almıştır. Bunun en belirgin örneği olarak, hem Farsça hem de Kurmanci”de yer almayan [ü] sesi Sinemilli”de bulunmaktadır. (Örneğin Arguvan”daki Atma Aşireti”ne mensup Çobandere (Şotik) köyünde, yara anlamına gelen birîn kelimesi bürün olarak telaffuz edilmektedir.)<br />Sinemilli diyalektiğinde sesler, Farsça”da olduğu gibi yuvarlanma eğilimindedir. Örneğin, Kurmanci”de [e] olarak telaffuz edilen ses, Sinemilli şivesi”nde genellikle [a], Kurmanci”de [a] olarak telaffuz edilen ses ise genelde [o] olarak telaffuz edilir. Bunun genel bir kural olduğunu söyleyemeyiz, ancak böyle bir eğilimin var olduğu söylenebilir. Örnek verecek olursak, Kurmanci”de “Adım Hasan”dır” “Navê min Hesene” şeklinde söylenirken, Sinemilli Şivesi”nde “Novî min Hasana” şeklinde telaffuz edilmektedir. Ses değişimlerini biraz daha detaylı inceleyecek olursak:</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br />[e] sesi [a] veya [œ] sesine, [a] sesi de [o] sesine dönüşür.<br />Daha seyrek olan ses değişimleri ise şöyle:<br />[o] sesi [ê] sesine, [ê] sesi [i] sesine, [a] sesi de [u] sesine dönüşür.</span><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br />Ünsüzlerdeki değişime dikkat edecek olursak, [b] sesinin [v] ya da [w] sesine dönüştürme eğilimi çok sık olmasa da görülmektedir. Bazı türkü sözlerinden örnek verecek olursak, Kardeş Türküler”in Hemavaz albümünde de yer alan Maraş (Pazarcık)”tan <b>Ali Mürteza Dede</b>”nin Kürtçe bir deyişinden başlayabiliriz:<br /><br /><b>Sarî çellon çel konîya<br />Koçê êron la sar donîya<br />Sarfîrozê von Olî”ya …</b><br /><b>Kırklar başı kırk çeşmedir,<br />Erenler göçünü başına indirir,<br />Önderleri de Ali”dir…</b><br /><br />Burada da bariz örnekler olarak “ser” sözcüğünün “sar”, “Ali” sözcüğünün “Olî” şeklindeki telaffuzlarından bahsedebiliriz. İkinci olarak, geçtiğimiz yüzyıl başlarında yazılmış olan ve Koma Amed tarafından da Agir u Mirov albümünde seslendirilmiş olan bir örneği inceleyelim. Albümde seslendirilmiş hali, ses özellikleri itibariyle tahrip olmuş ve orjinal telaffuzundan uzaklaşmış halidir.<br /><br />Çîyoyê Golêo Çîyoyê Golêo<br />Mol bor dakana yoyleo<br />Az qurbono ve yoyle bim,<br />Molo rindkê mine lêo<br />Hiro dîson hiro dîson,<br />Tû kas namo la kîlîson,<br />Çovê doykêta kür bibi,<br />Nodina meron dadina pîson<br /><br />Göl Dağı Göl Dağı<br />Evlerini yaylaya göçürürler<br />Ben o yaylaya kurban olam<br />Güzelimin evi de oradadır<br />Bugün yine bugün yine<br />Kimse kalmadı kiliselerde<br />Aman gözü kör olsun<br />Bir adama vermedi, verdi bir pise<br /><br />Sözleri dil yapısı açısından inceleyecek olursak, ilk göze çarpan Kurmanci”deki “çîya” (dağ) kelimesinin “çîyo” şeklinde, “göçmek” anlamına gelen “barkirin” sözcüğünün de “borkirin” şeklinde telaffuz edildiğidir. “Yayla” sözcüğünün ise, Türkçe”den direkt alınarak Sinemilli”nin ses özelliklerine benzetildiği (yoylê) görülmektedir. Ayrıca, “kör” sözcüğü ise, [ü] sesiyle telaffuz edilip “kür” olmuştur.Son örneği ise Bese Aslan”ın Xema Çel Meqamî (Kırk Makamlık Efkar) adlı kitap/cd çalışmasından verelim; Elbistan yöresinden Esme Gül”e ait, sevilen kişiye sitemi dile getiren “Çovê ta na” adında bir örnek.<br /><br />Çovê tan a banca ta ya<br />Banca zirav royî mın nado<br />Sarî ta bûxi bancê tawo<br />Şawîtîm çum da ore ta do<br />Çovê tan a mina cove moron<br />Biskê tawon qûlbe goron<br />Ta çi osonkirim yilmişkirim<br />Ji kûlle pistî ma bar dûvaron<br /><br />Senin gözlerin senin boyun<br />Bana göstermedin ince boyun<br />Başını yesin o ince boyun<br />Yandım gittim senin ateşinden<br />Senin gözlerin yılan gözleri gibi<br />Güneşin zülfü mezarın kör çapası gibi<br />Niye usandırdın yıldırdın beni<br />Fısıldayan yarayım duvar dibinde<br /><br />Bu örnekte de “göz” anlamına gelen “çav” kelimesinin “çov” şeklinde, yine “baş” anlamındaki “ser” sözcüğünün “sar” şeklinde telaffuz edildiğine şahit oluyoruz. Ayrıca Türkçe kelimelerin etkisini bu örnekte de görebiliyoruz. “Yılmak” ve “usanmak” kelimelerinin, “osonkirim” ve “yilmişkirim” şeklinde fakat aynı anlamıyla yer aldığını ve Türkçe”deki “duvar” kelimesinin de anlamını koruduğunu görüyoruz. Daha önceden de belirtildiği gibi, her ne kadar Sinemilli ve Kurmanci”nin diğer şiveleri arasında telaffuz farklılıkları olsa da, bu durum kesinlikle anlaşma sorunu oluşturacak düzeyde değildir.<br />örnek:<br /><br />Akçadağ (Kürecik) civarından. (Aynı eser Elbistan’da yaşayan Kürt Alevi’ler tarafından da iyi bilinir.)<br /><br />Çır kıriye çır kıriye,<br />Fistonaki sur kıriye,<br />Fistoneta sarita buxu,<br />Lowkê xalkê din kıriye.<br /><br />Ne yapmış, ne yapmış,<br />Kırmızı bir fistan giymiş,<br />Fistanın başını yesin,<br />Elin oğlunu delirtmiş<br /><br />Burada da Kurmancî’de [çı] sözcüğünün [çır] olarak telaffuzun görüyoruz ki bu istisnai durum diğer coğrafyalrada da aynıdır. Bunların dışında oğul manasına gelen lawık sözcüğünün lowık şeklindeki dönüşümü ya da Türkçe’den alınan fistan sözcüğünün fiston şeklindeki telaffuzu ise artık tipik örneklerden sayılabilir.<br /><br />Bir diğer örneği ise Maraş (Pazarcık)’tan Ali Mürteza Dede‘den alalım. Bu ise Kürtçe bir deyişten;<br /><br />Sari çellon çel koniya,<br />Koçê êron la sar doniya,<br />Sarfirozê von Oli’ya,<br />…<br />Kırklar başı kırk çeşmedir,<br />Erenler göçünü başına indirir,<br />Önderleri de Ali’dir<br /><br /><b><span style="color: #990000;">MEHMET BAYRAK</span></b><br /><br />Kaynakça:<br /><br />-Arnaud-Demir, Françoise. Ebedi bir kültürün mirası.<br />-Aslan, Besê. 2007. Kırk Makamlık Efkâr. Güvercin Müzik.<br />-Aslan, Besê. 2008. Pirler Divanı. Kom Müzik.<br />-Bayrak, Mehmet. 2006. İçtoroslarda Alevi-Kürt Aşiretler/Sinemilli ve Komşu Aşiretler Tarihi-Edebiyatı. Öz-Ge Yayınevi.<br />-Halkbilim Dergisi, Ekim/1986.<br />-Karakaya Stump, Ayfer. Sinemilliler: Bir Alevi Ocağı ve Aşireti.<br />-Kardeş Türküler. 2002. Hemavaz. Kalan Müzik.<br />-Kurdica, Die Kurdische Enzyklopädie, Die Westmundart des Kurmancî.<br />-Özcan, Seydi. 2001. Şeman-Söbe Çimen ve Aziz Baba Aleviliği. s. 92. Ankara.<br />-Özsoy, A. S., Türkyılmaz Y. 2006. Front rounded vowels in the Sinemilli dialect of Kurmanji- a case of language contant. Turkic-Iranian Contact Areas Historical and Linguistic Aspects içinde. Yay. haz. L. Johanson ve C. Bulut. Harrasowitz: 300-309.</span><br />
Kul Seyyidhttp://www.blogger.com/profile/10481686965147679892noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5709776120790679006.post-7641016335527586552016-06-22T18:28:00.000+03:002016-06-22T18:29:19.403+03:00Sinemilliler ve Sinemil Adı, Kökenleri<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://2.bp.blogspot.com/-5sKD0BLw5tc/V2qr0LdF0_I/AAAAAAAAAug/pRrPYleO-ZoiVrLMuVjAr-DpFCbsIeaIwCLcB/s1600/sinemilli-adi-ve-kokenleri.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="324" src="https://2.bp.blogspot.com/-5sKD0BLw5tc/V2qr0LdF0_I/AAAAAAAAAug/pRrPYleO-ZoiVrLMuVjAr-DpFCbsIeaIwCLcB/s640/sinemilli-adi-ve-kokenleri.jpg" width="640" /></a></div>
<br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Başbakanlık Arşivi belgelerinde yararlanan Cevdet Türkay konuya ilişkin Sinemilli Aşiretinden söz eder. Sinemilli ve sinemil adlarıyla geçen aşretin, Maraş sancağı’nın merkez kazasıyla Elbistan kazasına bağlı birimlerinde yaşadığı ve <b>Ekrad</b> (Kürtler - <span style="font-size: x-small;">Arapça Kürt kelimesinin çoğulu Ek> Kul Seyyid</span>) tayfasında yani Kürt olduğu vurgulanır. Maraş eyalet haline geldikten sonrada aşiretin Maraş sancağına ve Elbistan kazası’na bağlı olarak,Yürükan Tayfasından yani <b>konar-göçer</b> olarak yaşadığı bildirir.</span><br />
<a name='more'></a><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br />19.yüzyıla ait( 1849 ve 1871 yıllar arası) Devlet salnamelerinde Celikan, Atmalı ve Kılıçlı aşiretlerin yanı sıra Sinemilli Aşreti’nin, Adana eyaletine bağlı olarak olarak yaşadığı belirtir.Aynı döneme ait salnamelerde bu aşretlerin bir bölümünün de Halep eyaletine bağlı Maraş livasında yaşadığı kayıt edilmektedir. Prof.Dr.Selçuk Günay, içtoroslar aşiretleriyle konar-göçer toplulukların 19.yüzyılında mülkü teşkilat içine alınması konusunda şunları söylüyor.<br /><br /><b><span style="color: #990000;">“Resmi planda red ve inkarcı, gizli planda itirafçı ve kabulcü</span></b> bir tutum izleyen Devletin Osmanlı’dan bu yana aşiretler konusunda kimi gizli raporlar hazırladığı biliniyor.1970’li yıllarını başlarında hazırlanan bu türden bir Aşiretler raporunda diğer Kürt aşiretlerin yanı sıra Maraş bölgesinde Atmalı, Avdanlı, Celikanlı, Şığraşan, Hıdıran, Kılıçlı, Koçgiri, Mebkanlı, Resulanlı, Sinemilli, Şadılı, Şemsikan, Yelikan gibi aşiretler dilleri ,inançları liderleri ve yerleşik buldukları köyleri itibariyle tanıtılırlar.” (Not: adı geçen raporlar 1970li yıllarda jandarma genel komutanlığınca hazırlatılan ve daha sonra 1998 yılında yayınlanan raporlar olmalıdır Ek>Kul Seyyid)<br /><br /><b>Mehmet Emin Zeki Bey</b> Fırat nehiri ile Kızıl ırmak arasında yaşayan aşiretleri dört kümeye ayırır ki bunlardan birini ‘Sinemilli Aşireti ve çevresindekiler olarak nitelendirir. Bu kümeye giren aşiretler şöyle sıralanır: “Sinemilli-Sinemeli, Alhas, Godzur, Karahasan, Goğerişanlı, Kadirli, Doğanlı, Veliyanlı, Celikanlı, Delikanlı, Belikanlı, Lekerdi”<br /><br />Bu aşiretlerin her biri hakında bilgi veren yazar. Sinemilli Aşireti hakkında şu belirlemelerde bulunur: “3500 aileye varırlar. Malatya’ya yakın otururlar. Alevi inancındalar şiveleri biraz farsçaya yaklaşır.Yazar, Alhas aşiretini şöyle tanıtır: 500 ailedir Halep’in güneyinde bu adda bir aşiret vardır. Bunların aynı aşiret olması gerekir.<br /><br /><b>İranlı tarihçi Şeyh Muhammet Merdux</b> Sinemilli Aşireti için şu ifadeyi kullanır:<br /><br />“2500 ailedir Malatya yakınlarında yaşarlar tamamı Şii’dirler. Dr.Vet.M.Nuri Dersimi bu aşiretleri yakında tanıyan bir Kürt aydını olarak daha kapsamlı bilgi verir. Dersimî Sinemilli ve Alhas aşiretlerinin Atma Aşiretinde koptuklarını şu sözlerle ifade eder.Atma Aşiretinde bir çok kabile ayrılarak güney-batı vilayetlerine göçmüşlerdir.<br /><br />Göç eden bu kabileler Antep, Maraş ve Kilis mıntıkalarında Kürt Alevi geleneklerini bu güne kadar muhafaza etmektedirler. Sinemilli, Alhas, Koçer kabileleri dahi esas Atma Aşiretlerinden ayrılmışlardır. Dersim yöresinde eskiden Sinemilli ocağı bulunmakla beraber Atmalı, Sinemilli,ve Alhas aşiretlerinin bir çok alanda iç içe veya yan yana yaşamasından dolayı,Nuri Dersimin getirdiği bu farklı görüşü ciddiyetle incelemek gerekir.<br /><b><span style="color: #cc0000;"><br />Batılı kaynaklarda Sinemilli Aşireti ve komşuları</span></b><br /><br />İç toroslar aşiretlerine ilk yer veren batılı gezgin <b>CERSTEN NİEBUHR,</b>18.yüz yılın ikinci yarısında Antep’in kuzeyine düşen iç toroslar aşiretlerini şöyle sıralıyor:<br /><br />Kürecikli Aşireti- 500- çadır<br />Atmalı Aşireti-1000-çadır<br />Havidli Aşireti-2000-çadır<br />Sabanlı-Aşireti-1000-çadır<br />Kılıçlı-Aşireti-400-çadır<br />Çakkalı-Aşireti-700<br />İzoli-Aşireti-1000<br />Cihanbeyli Aşreti-10.000-çadır<br />Rizvan-Aşireti-12.000<br />Millî-Aşireti-11.000 çadır<br /><br />Sözlü Kaynakların Anlatımıyla Sinemilli Aşireti ve komşuları Türk araştırmacı, tüm hayatını Kürtlerin Türklüğünü ispatlamakla geçiren Doç. Dr. Mehmet Eröz olur. Maraş-Pazarcık bölgesinde Kurmanca konuşan boyların tümünü esas olarak Atmalı ve Sinemilli aşiretlerine bağlı olduğunu söyleyen yazar Atmalı Aşireti ise Rişvan uruguna (kabilesine) bağlı olduğunu kayıt ediyor. Yazar yörede ki Mustafa buyruk Can gibi kimi sözlü kaynaklara dayanarak Sinemilli Aşiretini dört kola sonrada on iki kola ayırır.<br /><br />Buna göre <b>Sinemillinin dört oğlu</b> şunlardır.<br /><br />1-Haydar<br />2-Nadar (Erzincan mama hatun civarında kalmıştır.)<br />3-Kalender<br />4-Aziz<br /><br /><b>1) Haydar’dan gelenler</b><br /><br /> Şehiraş Kara Şeyh anlamında sonrada Şıxraşa dönüşüyor.<br /><br />Bunların oturdukları köyler şunlardır. Başpınar, Musolar, Esmepur, Çamlıca, Armutlu, Haraba, Söğütlü, Topaluşağı, Şakuluşağı. Nadarlar Erzincan’da kaldıkları için bunların köyleri bilinmiyor. Kalender’in soyunda gelenler; Maksutuşağı, (Kürtçesi: Maxsî – Ek>Kul Seyyid) Kantarma (Elbistan) köyleri.<br /><br /><b>2) Aziz’den gelenler</b><br /><br />1-Mamatlı(Bozlar)<br />2-Emiruşağı<br />3-Zeynepuşağı<br />4-Alibeyuşağı<br />5-Avanuşağı(Çiğil)<br />6-Fituşağı<br />7-Sofular<br />8-Pulyanlı<br />9-Nergele(Elbistan’a bağlı)<br />10-Ambar(Elbistan’a bağlı)<br />11-Çiftlik(Elbistan’a bağlı)<br />12-Gürsel.<br /><br />Kısmen yazılı olarak daha çok sözlü kaynaklara dayanarak Sinemilli Aşireti üstüne inceleme yapan, başka bir yöre aydında, Av. İbrahim Sinemillioğlu’dur. Av.Sinemilli Oğlu öncelikle’Sinemilli’ adını etimolojik kökeni konusunda çözümlenmeye çalışır: Sinemili adı özünde bir kısaltılmış tamlamadır.<br /><br /><b>Asıl adı Sinan olan aşiretin kurucusu, Sinan’ın Kürt diliyle kısaltılmış olan(Sino) ile geliş yeri olduğu söylenen (Mil) adlı yer veya milan adlı kabileye ait olmayı belirtir. Doğrusu Kürtçe grameri Sinemilli olmaktadır. Sinemillioğlu Sinemillilerin ortak dedesi konusunda Sinanın 12.yüzyılın sonları 13.yüzyılın başlarında İranın doğusunda ki Mehşed ve Kirmanşah (Horasandan kasıt bu olmalıdır. Ek> Kul Seyyid) arasında ki bölgede bir kaç arkadaşıyla beraber gelerek Harput bölgesinde bir tekke kurduğu söylenir.</b> Doğrusu hiç bir tarihsel kaynak yoktur.<br /><br />Sözlü kaynak olarak değeri vardır. Bu kısa belirlemenin ardında, Sinemillioğlunun kimi doğrudan gözlemlere dayalı şu bilgileri aktarmakta yarar görüyorum: Sinemilli önceleri Harput (Elazığa ) bağlı Keban ilçesinin Piran köyüne yerleşmişler ve orada bir dergâh kurmuşlardır: Uzun süre o bölgede kaldıktan sonra başta Maraş olmak üzere Erzincan, Malatya, Sıvas ve Kayseri (Özellikle Sarız Ek>Kul Seyyid) köylerine dağılmışlardır. Halen Keban’da Sinan’ın mezarınında bulunduğu Piran köyü ile birlikte Birvan köyün halkı, orada kalmışlardır. Ancak Piran Kürtçe konuşmakta ve 300 yıl kadar önce sünnileşmiş bulunmaktadır.<br /><br />Bugün köy, değişik isimlerle bir kaç muğtarlığa ayrılmış olmakla beraber tamamına Piran demektedir ve Sinan’ın mezarı (akgömlek) adlı mezra ya da muhtarlıkta bulunmaktadır. Sinemillioğlu , Fıtuşağı gibi sınırlı bir kaç köy dışında Sinemillilerin hemen tümüyle Alevi olduklarından yola çıkarak; Sinemillilerin atası olası olarak kabul etiği Sinanın mezarını orda bulunmasına rağmen Piranların Sinemilli olduklarında kuşkuları bulunduğunu kayıt etmektedir.<br /><br />Sinemilli adının kökeni konusunda başka görüşlerde var. Söz gelimi bir görüşe göre; Divriği’de bulunan kara pirbad soy kütüğünde Anadolu-Mezopotamya Aleviliğinin kuramcılarından <b>Tacü’l Arifin Ebu’l Vefa’i Kürdi’nin torunlarından birinin adı Sinemil’dir.</b> Kuşkusuz Sinemilli Aşretin Etimolojik kökenlerinde dahil, bu aşiretin tarihi, yayılım coğrafyası etimolojik ve kültürel özelikleri konusunda daha çok çalışmaya ihtiyaç vardır. Bu gün söylenebilecek başlıca hususlardan biri bu aşiretlerin ve oluştukları dergahı Dersim kökenli olduğu; Maraş yöresine vuka bulan göçlerin bi- iki yüz yıl sürdüğü; Tahrihi akışı içinde Anadolu/Mezopotamya aleviliğine gerek felsefe, gerekse müzik kalite ve kültür olarak yepyeni bir boyut kazandırdığıdır.<br /><b><br /><span style="color: #cc0000;">Kaynak: Mehmet Bayrak</span><br /><br /><span style="font-size: xx-small;">Kısmî Düzenleme: Kul Seyyid</span></b></span>Kul Seyyidhttp://www.blogger.com/profile/10481686965147679892noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5709776120790679006.post-73734746511780423072016-05-19T22:06:00.000+03:002016-05-19T22:07:25.105+03:00Alevilik ve Kadim Gerçek - Mitoloji (Mezopotamya-Aryan-Anadolu)<div style="text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" frameborder="1" height="340" src="https://www.youtube.com/embed/WukKx7QGvJY" width="600"></iframe><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span>
<br />
<div style="text-align: left;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Sultan Sahak, gizli öğretilerini dünyaya yaymaya hazır olduğunda, ilk dört yoldaşıyla beraber, Şîrvan nehrinin yukarı kesimlerinde, Hawraman’da, Pirdiwar denilen bir yerde yerleşmeye karar verdi. Yoldaşlarından biri olan Davud, usta bir duvarcıydı ve nehre uzak olmayan bir yerde bir ev inşa etmeye başladı. Ancak ev yapımı için seçilen yer, önemli sihirli güçlere sahip olan ve uzun süredir yörede ruhani hakimiyetini sürdüren Pir Mikail’e aitti....</span></div>
<br />
<a name='more'></a><br />
<div style="text-align: left;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></div>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"></span><br />
<div style="text-align: left;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">***</span></div>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<b><div style="text-align: left;">
<b>Yıllardır yalan bir propaganda sürdürülmüştür. Bu propaganda sonucu Aleviliğin ve Alevilerin özellikle Orta Asya’dan geldiği ya da Mekke ve Medine’nin bir ürünü olduğu insanların bilinç altlarına yerleştirilmiştir. </b>Aleviliğin semavi dinlerle ve onların coğrafyalarıyla ya da hiçbir izin tespit edilemediği yerlerle açıklanamayacak kadar büyük bir kült olduğu gözlerden uzak tutulmuştur.</div>
</b><div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
Aleviliğin kökleri ve derinliği henüz ortaya çıkartılamamıştır. Ancak yakın bir gelecekte dünya bilgisini değiştirecek sansasyonel bilginin ilkleri görülmeye başlanmıştır. Mürşit ocaklarımızın üzerinde ve yakınında bulunduğu Yukarı Mezopotamya’daki Soğmatar ve özellikle Viranşehir’deki Göbeklitepe kazıları büyük Ezdan kültünün kavranması açısından eşsiz bilgiler sunmaya adaydır. Şengal-Laleş’teki Ezidi tapınağımızın girişindeki, bazı mürşit ocaklarımızın sancaklarını da süsleyen karayılan motifi Göbeklitepe’de ortaya çıkmıştır. Bilindiği gibi dedelerimizin kerametlerinde, onların karayılan olup pınara aktığı ve bir daha çıkmadığı anlatılmaktadır. Göbeklitepe’de ortaya çıkartılan tapınakların duvarlarında turna sürülerinin resmedildiği görülmektedir. Hermes ile turna arasında çok sıkı bir ilişki vardır. Mısır’a atfedilen Hermes kültünün merkezi Göbeklitepe’de bulunmaktadır. Çünkü Göbeklitepe on bir bin yıl önceyi işaret etmektedir.</div>
</span><div style="text-align: left;">
<span style="font-weight: bold;"><br /></span></div>
<b></b><br />
<div style="text-align: left;">
<b><b>Ünsal Öztürk<br /><br />..</b></b></div>
<b>
</b></div>
Kul Seyyidhttp://www.blogger.com/profile/10481686965147679892noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5709776120790679006.post-55252226608283488662016-04-25T01:10:00.003+03:002021-01-28T23:32:53.905+03:00Bütün Evren Semah Döner<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://3.bp.blogspot.com/-ZiM8wJT5Hlg/Vx1DKZaPWOI/AAAAAAAAAto/a11KGpS0lhQWP06IiO7sqgEPe0QNobmuQCLcB/s1600/semah-hareketli-gif-resim.gif" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://3.bp.blogspot.com/-ZiM8wJT5Hlg/Vx1DKZaPWOI/AAAAAAAAAto/a11KGpS0lhQWP06IiO7sqgEPe0QNobmuQCLcB/s1600/semah-hareketli-gif-resim.gif" /></a></div>
<div data-mce-style="text-align: left;" style="color: #333333; font-family: Georgia, "Times New Roman", "Bitstream Charter", Times, serif; font-size: 16px; line-height: 24px;">
Aşk odu yürekte yanar<br />
Beni gören mecnun sanar<br />
Gökyüzünde ay gün döner<br />
Ya ben nice dönmeyeyim</div>
<a name='more'></a><br />
<div style="color: #333333; font-family: Georgia, "Times New Roman", "Bitstream Charter", Times, serif; font-size: 16px; line-height: 24px;">
Bu sırra münkirler ermez<br />
Dost yolunu körler görmez<br />
Çarh-ı felek döner durmaz<br />
Ya ben nice dönmeyeyim<br />
<strong>-Seyyid Nizamoğlu- 16.yy<br /><br />
</strong></div>
<div style="color: #333333; font-family: Georgia, "Times New Roman", "Bitstream Charter", Times, serif; font-size: 16px; line-height: 24px;">
Semah dönülürken bir yandan kendi etrafında dönülür, bir yandan da daire üzerinde dönülür. Bu dönüşler gezegenlerin kendi etrafında ve bağlı bulundukları sistem etrafında dönüşlerinin aynısıdır. Semah bir anlamda da varoluş döngüsünün anlatımıdır.<br /><br /></div>
<div style="color: #333333; font-family: Georgia, "Times New Roman", "Bitstream Charter", Times, serif; font-size: 16px; line-height: 24px;">
Mikrodan makroya madde aleminde hemen her şey hareket halindedir. Atomdan Gezegenlere ve Galaksilere (Gezegen / yıldızların oluşturduğu kümeler, gök adaları) kadar... Bu hareket; hem sabit bir merkez, hem de kendi etraflarında yapılan eş zamanlı bir dönüş hareketidir.<br />
<br />
<b>Kul Seyyid<br /></b><br />.....<br />
<br /></div>
Kul Seyyidhttp://www.blogger.com/profile/10481686965147679892noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5709776120790679006.post-83081616039973693862016-04-13T01:09:00.000+03:002016-04-13T02:01:00.581+03:00Alevi İnancında Ali Kimdir?<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-7yzbUFqC-8U/Vw1qitbuV5I/AAAAAAAAAsk/nWoKLt-cwqAZVd4leCd5J5v2B2FFvcH-wCLcB/s1600/alevilikte-ali-kimdir.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://1.bp.blogspot.com/-7yzbUFqC-8U/Vw1qitbuV5I/AAAAAAAAAsk/nWoKLt-cwqAZVd4leCd5J5v2B2FFvcH-wCLcB/s1600/alevilikte-ali-kimdir.jpg" /></a></div>
<br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Tanrı Ali, İmam Ali, Kamil insanın prototipi Ali, İslam için baş kesen, Halife Ali, kimine göre ise Timsal-i Zerdüşt Ali vd.....…<br /><br /><b>Şu çok ilginçtir:</b> Tanrı, yani <b>Xwedê</b> Kürtçe’de kök olarak <b>XA-DA</b> ( XE-DE ). <b>XA</b> (Xwe): kendi demek <b>DE</b>: vermek, katmak demek birleşince şu anlama geliyor: "<b><span style="color: #cc0000;">Kendi"nden veren, "kendi"nden katan demek (XÛ-DEY= HUDEY).</span></b><br /><b>Kapılara göre ALİ:</b><br />"<br />1) Ali Şeriat kapısında Arslandır<br />2) Ali Tarikat Kapısında Şah-ı Merdan<br />3) Ali Marifet Kapsında Büyücü (Veli, Evliya-Ermiş)<br />4) Sırr-ı Hakikat Kapısında Ali’den başka Allah yoktur." <b>(*)</b></span><br />
<a name='more'></a><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;"><br />Sır kapısında ki Ali tüm körlüğü üzerimizden kaldıracak niteliktedir. Yukarıda dört kapıya göre verilmiş Ali tanımları aslında sırdır. Şimdi çok önemli olan bu nitelikleri unutmayalım. 4 kapı tanımları Alevîliğin farkında olmadığınız biçimde perdelerini kaldıracaktır. Nasıl bir perde ve neden? Şöyleki:<br /><br /><b>a)</b> Elinde çift uçlu kılıçla İslamın yayılması için binlerce baş kesen, <br /><b>b)</b> fetih yapan, c) namazında niyazında, dininde diyanetinde olan, <b>d)</b> çok kez evlenen, <b>e)</b> ömeri, ebubekri, osmanı tanıyan ve onlara kız verip, onlardan alan, <b>f)</b> ömer nihavend savaşında 110bin Fars-Kürd öldürürken islamın yayılması için, sesini çıkart-a-mayan bir kişi nasıl olur da Aleviliğin saygın kişisi olur diye. Tam bir tezat ve çelişki...<br /><br />Tek tek açıklayalım:<br /><br /><b>a)</b> ve <b>b)</b> Alevilik cihadı reddeder. <b>c)</b> Alevilikte yunusun dediği gibi din ve diyanet yoktur. Namaz yoktur. <b>d)</b> Alevilikte çok eşlilik yasaktır. <b>e)</b> Aleviler Ömeri, Osmanı ve Ebubekri reddeder. Gaspçı ve adaletsiz kabul eder. <b>f)</b> Alevilik asla savaş olmasını kabul etmez. Yanar, asılır, yüzülür; ama mecbur kalmadıkça silah kuşanmaz.<br /><br />Bize şöyle mi dedi Mürşidler, Pirler: "Ali, Piriniz, Merdanınızdır, cihad etti, siz etmeyin, çok kez evlendi siz evlenmeyin, ömeri ve diğerlerini tanıdı siz tanımayın, namaz kıldı siz kılmayın, oruç tuttu siz tutmayın, savaştı siz savaşmayın, gizlenin; içki asla içmezdi siz için" mi dedi? Siz yinede Onu örnek alın; ama yaptıklarını asla yapmayın. Böyle mi dediler? Elbette demediler. Bir sır vardı.<br /><br />Şimdi aleviliğin kabulleri ortadayken nasıl olurda Hz Ali’nin resmini kendine perde etti:<br /><br /><b>a)</b> Korku <b>b)</b> Güvenlik sorunu <b>c)</b> İslamın büyüklerinin adı altında inancını her ne pahasına olursa olsun sürdürme çabası <b>d)</b> Sosyal dışlanmışlığın verdiği veya vereceği yalnızlık hissi <b>e)</b> O coğrafyada egemen olan dinin, sosyal ve dini yaptırımları. <br /><br /><b>örneğin:</b> Gayri müslimlerden alınan vergi, Mülk sahibi olunamaması, bulunduğu bölgede insani hizmet alamaması, rahatça örgütlenememe ve inancını geliştirememe endişesi, iftiralar ve karalamalar vb…<br /><br />Anladığınız gibi Alevîler bu vede benzer endişelerden Ali gibi islami şahsiyetleri kendine perde etti. Bunu yapmaya mecburdu; çünkü aşırı vergi ödeyecekti, öldürülecekti, 1826 yerine 1300de dergahları kapatılıp yasaklanacaktı, gelişemeyecekti, örgütlenemeyecekti, bulunduğu islam coğrafysı içinde dışlanacaktı, bugünlere ulaşamayacaktı. Şuna dikkat edelim Alevîlik; saygınlık kazanmış olan yüzlerce islam şahsiyeti varken sadece peygamberi, Aliyi ve onun çocuklarını görünürde kabul etmiştir.. Bakın! en sadık müslümana bile ne yaptılar deyimiyle ali adı altında batıni kimliklerini sürdürdüler. Yani 6. yydan 21. yy kadar Ali ve Peygamberden başka hiç mi iyi bir müslüman yoktuda sadece bunları kabul ettiler. 2 milyara yakın İslam nüfusunun kabul ettiği yüzlerce İslam şahsiyeti var, ama 15 milyonluk Alevi nüfusu niye bunları kabul etmiyor yada hiç oralı olmuyor? Belkide gizli bir kuran vardı onu alevilere ulaştırdılar aleviler diğer yanlış kurana uyan 2 milyarın inancını görmezden geliyor(!).<br /><br /><span style="color: #cc0000;"><b>1)</b> Ali Şeriat kapısında Arslandır<br /><b>2)</b> Ali Tarikat Kapısında Şah-ı Merdan<br /><b>3)</b> Ali Marifet Kapsında Büyücü (Veli, Evliya-Ermiş)<br /><b>4)</b> Hakikat Kapısında Ali’den başka Allah yoktur.</span><br /><br />Bu 4 kapı üzerinde değerlendirilen Ali’yi çok iyi bilin. Kapılara göre:<br /><br /><b>1) Arslan: Hayvan<br />2) Merdan: İnsan<br />3) Ermiş: Kamil insan<br />4) Sır kapısı: Tanrıdır ve burada işte Enel Hakk der insan!</b><br /><br />Ne ilginç değilmi? <b>“Alemde meşud olan bu devran/Tekamül içindir kemale doğru” </b>Kapılardan geçmiş Alevî pirlerinin nefeslerini 4 kapıda ki kabullere göre yapmak gerek. Hakikat ehli ile Tarikat ehli ereninin söyledikleri farklıdır.<br /><br /><b>Açıkçası şudur:</b><br />Her Alevî pirinin nefesinde ki kavramlar 4 anlam içerir. Şeriat kapısındaki Alevî genel geçer bilgiyi, hakikat kapısındaki ise 4. ve geçek anlatılmak isteneni çıkarır. Ali ise bu bağlamda değerlendirilmeli. Sokaktaki Alevî için nefeslerdeki daima Halife Alidir. Fazlasına gerek duymaz. Tarikat ve Marifet kapısındaki için ise Ali farklıdır ve asla cihad eden halife Ali değildir. Aksi halde neden şunları yazarak şirk yapar?<br /><b><br />PİRLERDEN ÖRNEKLER:</b><br /><br />1) <br />Alidir herşey için can, Alidir yar ile mihman<br />Ali rahim, Ali rahman, Alidir cümleye server<br /><b>Nesimî</b><br /><br />Farkındasınızdır rahman ve rahim tanrının 99adından biridir.<br /><br />2)<br />Ali evvel, Ali ahir, Ali batın, Ali zahir<br />Ali şems-i münevverdir, Alidir Nur ile enver<br /><b>Nesimî</b><br /><br />Evvel, ahir, batın, zahir, münevver, enver, nur.. (Allahın 99 ismi)<br /><br />3)<br />Ali vahid, Ali ehad, Ali ferd ü Ali samed<br />Alidir cümleye rahmet, Alidir şaf-i mahşer<br /><b>Nesimî</b><br />Vahid, ehad, samed, rahmet 99 ad. Samed ise kimseye ihtiyacı olmayan Tanrı demek.<br /><br />4)<br />Ali süphan, Ali cennet, Ali sultan, Ali Rıdvan<br />Ali dindir, Ali iman Ali’dir sakı-i kevser<br /><b>Nesimî</b><br /><br />Süphan, sultan, rıdvan, din, iman, kevser. Bazısıtanrının 99 adından biri. Bazısı tanrı tarafından yaratılan şeyler. Cennet, din, kevser gibi…<br /><br />5)<br />Lâ ilah illâ Ali’dir nûr-i zat-ı Zülcelal<br />Lâ ilah illâ Ali’dir Hayy-i baki layezal<br />Lâ ilah illâ Ali’dir gün gibi ruşen olan<br />Lâ ilah illâ Ali’dir görünen şirin cemal<br />Lâ ilah illâ Ali’dir vakıf-ı ilmi ledun<br />Lâ ilah illâ Ali’dir sahib-i nutk-i kemal<br />Lâ ilah illâ Ali’dir şems-i şah-i vedduha<br />Lâ ilah illâ Ali’dir gökteki bedr-ü hilal<br />Lâ ilah illâ Ali’dir çeşme-i hayvanımız<br />Lâ ilah illâ Ali’dir nur-i mutlak bi-zeval<br />Lâ ilah illâ Ali’dir padişah-i alemin<br />Lâ ilah illâ Ali’dir kevser-i ab-i zülal<br />Lâ ilah illâ Ali’dir Mustafa vü Murtaza<br />Lâ ilah illâ Ali’dir gözüme ayn-i visal<br />Lâ ilah illâ Ali’dir gönlümün şahı benim<br />Lâ ilah illâ Ali’dir üşte oldur bi-melal<br />Lâ ilah illâ Ali’dir bu virani dervişin<br />Gözü nûru başta tacı ol <b>Ali Celle Celal</b><br /><b>VİRANÎ</b><br /><span style="color: #cc0000;"><br /><b>Açıklaması:</b></span><br />Yüce tanrının özü alidir. Aliden başka Tanrı yoktur.İlksiz sonsuz olan, ölümsüz varlık olan Alidir, ondan başka tanrı yoktur.Gün gibi açık olan Alidir. Ondan başka tanrı yoktur.Görünen tatlı yüz Alinin yüzüdür. Ondan başka tanrı yoktur. Gizli bilimlerin bilicisi Alidir.yetkin olgun sözü söyleyende Alidir. Ondan başka tanrı yoktur. Kurandaki kuşluk suresinin padişahı, güneşi Alidir. Ondan başka tanrı yoktur. Erenlerin padişahı yaşamanın özü, yaratıcılığın gücü, yaratan,varlıklara dirilik veren onları yok, ve var eden Alidir. Ondan başka tanrı yoktur.<br /><br />Demektedir. Bu aliyi getirip sadece islam halifesi imam ali yapamazsınız. Kurana göre bunlar tanrının niteliklerleridir ve buna şirk denir. Küfrü ekber sayılır (en büyük küfür-suç). ve aleviler bu kadar öz müslümanlar; ama şirkide ihmal etmemektedirler. Virani'nin böyle çok nefesi vardır. Yazmak bile zor ve insanı hayallere, yorumlara daldırıyor. Onun için Virani'nin açıklamalı şiirlerini bulun inceleyin. Biz başka ozandan devam edelim.<br /><br />6)<br />Müminler sırrını ilden sakınır<br />Kendin bilmezlere sözün dokunur<br />Genci Abdal dört kitapta okunur<br />Evveli Ahiri destan Alidir<br /><b>Genç Abdal</b><br />Evvel, ahir destan Ali……. Dört kitapta okunur.. Ali dört kitapta nasıl okunur?<br /><br />7)<br />Hakkın kandilinde gizli nihanda<br />La mekan elinde sır idi Ali<br />Künt-ü kenzin esrarı andadır<br />Dünya kurulmadan var idi Ali<br /><b>Devrani</b><br /><br />8)<br />Ol dem şimşek yalabıdı yedi sema gürledi<br />Hem SAKİdir hem BAKİdir NUR-U RAHMANım Ali<br /><b>Sefil Ali</b><br /><br />Nur-u Rahman (esirgeyen ışık),Saki, Baki tanrının 99adından bazıları…<br /><br />9)<br />Ben Aliyi gördüm arşta durunca<br />Yerin göğün binasını kurunca<br />Ali’nin sırrına kimse ermedi<br />Cebraile bir kez sual sorunca<br /><b>Hatayî</b><br /><br />10)<br />Musa ile tur dağında<br />Ben dedem aliyi gördüm<br /><b>Kul Himmet</b><br /><br />Musa ile tur dağında olan, ışıklı arabasıyla tur dağına inen, musanın seni görmek istiyorum demesi üzerine “len terani”yani “beni göremezsin” anlamına gelen sözün kullanıldığı an bu andır. Musa ile tur dağında olan halife ali midir, Allah mıdır?<br /><br />11)<br />İsa peygamberim şama girince<br />Yer ü gök titredi ali gelince<br /><b>Derviş Ali</b><br /><b><span style="color: #cc0000;"><br />Bu olay incil elçilerin işleri 9:3-9 da şöyle anlatılıyor</span></b><br /><br /><b>>”Yol alıp Şam’a yaklaştığı sırada, birdenbire gökten gelen bir ışık çevresini aydınlattı. Yere yıkılan Saul, bir sesin kendisine, “Saul, Saul, neden bana zulmediyorsun?” dediğini işitti. Saul, “Ey efendim, sen kimsin?” dedi. “Ben, senin zulmettiğin İsa’yım” diye cevap geldi. “Haydi kalk ve kente gir, ne yapman gerektiği sana bildirilecek.”<</b><br /><br />Tanrının ışıklı arabasıyla geldiği, olduğu, adının geçtiği heryerde dikkat edin ali geliyor, ali oluyor. Miraçtaki aliyi hiç anlatmıyorum muhammedin aracına, bineğine binip göğe gittiği hikayede perde arkasında görünen ali malum. değinmiyorum çünkü aynı şey.<br /><br />12)<br />Kuran’da Ali’dir İncil’de İlya<br />Zebur’da Papadır Tevrat’da Ulya<br /><b>-Devranî-</b><br /><br />Alinin sırrı Alinin sırrı ..Ne sırrı bu.. Ali dediğin 7. Yyda yaşamış Peygamberin kuzeni, damadıdır. İlk müslümanlardan, çift uçlu kılıcıyla cihad yapan. Hasan ile hüseyinin babası, İmam, halife, namaz sırasında-yolunda öldürülmüş bir müslüman. Doğum- ölüm tarihleri belli. Sayfalarca kitabı yok, dergahı yok, müridi yok, ne sırrı var? herşey bu. Ebubekir yerine halife olsaydı ne olacaktı. 656-661 yılları arası halifelik yaptı. Ne yaptı 5 yılda… Arşta durmuş, yerin göğün yaratıcısı, evvel ahir vs.. Peygamber bile değil. Peygamber olsa işkembe-i kübradan atılıyor derimde peygamber bile değil mucizeleri yok. nasıl bukadar şeye hakim ve kadir olabiliyor.. Yazdığım nefeslerden anlaşılan ortada.<br /><br /><b>Verilen örnekler Hakikat kapısına göre Alinin Tanrısallığı üzerine verildi. Şimdi düşünün Hep hakikat kapısındaki Ali mi anlatılır elbette hayır. Şeriate, Tarikate, Marifete ve Hakikate göre anlatılan Alide vardır. İşte bizi hayrete düşüren de bu kapıların alisidir. Bu da Alevînin bilinçlenmesiyle halledilecek bir konudur. Kimi kapıda Ali Arslan, kiminde Merdan, Kiminde Ermiş, Kiminde Tanrı!</b><br /><br />Bunun içindir ki Ali "İmam Ali"dir gibi yanlış ve eksik bir mantık yürütülemez.<br />Şimdiye kadar Mürşid ve pirlerden örnekler vererek anlatmak istediğimi özetledim. Bir değil yüz değil bu tür nefesler çok sayıda var. Bütün Pirlerin bunu tesadüfle yazdığını veya anlattığını, şirk yapacak kadar öz müslüman olduğunu, pirlerin onu tanrı kabul edecek kadar ileri gittiğini düşünemeyiz. Tersine kamil sözü kuranımızdır deriz. Alevîlik sırlarla doludur. Ve Alevilik kadimden beri gizli ve gerçek bilgilerin sahibidir. Taliplere bu sırları, bilgileri, gerçekleri Mürşitler vasıtasıyla aktarır ve onları uzun eğitim sürecinde derviş, pir haline getirir. Ozanlar, pirler, dervişler nefes, deme, deyişlerinde bu aldıkları sırları bilmece gibi yazar. Böylece bize aktarır ve bizi cezbederler.</span><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;"> Gizli bilgilerin tarihten beri başına hep birşeyler gelmiştir çünkü: </span><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;"><b>Örnek:</b><br /><b>1) </b>Eski hikayelerin inceden inceye okunması, kocaman bir gerçekler dünyasını tepetaklak etmeye yetebilir. Ne yazık ki, korunabilenlerden kat kat çok kitap yok edilmiştir. Güney Amerika’da, bir zamanların bütün bilgeliğini anlatan bir kitabın olduğundan söz edilir. Kitap, 63. İnka Kralı Pachacuti tarafından yok edilmiştir.<br /><br /><b>2)</b> İskenderiye kitaplığında büyük bilgin kurtarıcı Ptolemaios’a ait ve insanlığın bütün geleneklerini yazan 500.000 cilt, önce kısmen Romalılar tarafından, yüzyıllar sonra da Halife Ömer tarafından yakılmıştır. Hiçbir zaman yerine yenisi konulamayacak değerdeki eserlerin, İskenderiye’deki halk hamamlarını ısıtmak için kullanıldığını düşünmek insanın tüylerini ürpertiyor. Kaynaklar 900.000 cilt olduğunu söyler. Ve Adaletli Ömer, Amr İbnül-As’a emir verdirerek yakmıştır. Büyük bir kısmını o, 200.000 cilt kadarını daha önce Romalılar yakmıştır.<br /><br /><b>3) </b>II. Mahmut 1826 yılında Yeniçeri Ocağını kapatınca 20 büyük Bektaşî Dergâhındaki tarihi eşya ve kitabı yakmıştır. Daha sonra Bektaşîliği yasaklamış ve Hacı Bektaş Dergahının başına Nakşibendi Şeyhi atamıştır. Onunda yaptığı ilk iş 1834te Dergâha Cami yaptırmak olmuş.<br /><br /><b>4)</b> 10 Mayıs 1933 te Almanya’da Marx, Freud, Seghers, Zxeig, Mann'ın kitapları yakıldı. Bir Rus askeri kütüphanenin yıkıntıları arasından çıkardığı kitabın biri sayesinde Maya uygarlığının dili çözüldü. O asker bunu çıkarmasaydı bugün Maya dilini okuyamıyor olacaktık. Ne önemde olan kitaplar kasten yakılır düşünün..<br /><br />Daha çok örneği var. Şunun için anlatıyorum bunları: Alevilik bu tür çirkinliklerin yaşandığını bildiği için bu tür gizli, sırlarla dolu bilgileri 'can'a bürümüştür. 4 kapı 40 makam Talip, Mürşid, Pir hiyerarşisi içinde gizli bilgileri nesilden nesile aktarmış ve bugüne ulaştırmıştır. İnkalar, Mu’lar, Mayalar, Babil, Sümerler gibi kağıda, kitaba yazıp bir küpün içine koyup toprağa gömüp bulunmalarını bekleseydi ya onlar çürüyecekti yada bulunamayacaktı; bulunsa da yakılacaktı. Onun içindirki yöntemi mükemmel kurup, sadık insanlar yetiştirip sırları onlara vermişlerdir. Bundan dolayı Bektaş Veli, Kaygusuz, Yunus, Pir Sultan, Devrani, Harabi yüzlerce yıllık farklarına rağmen nefeslerinde aynı şeyi anlatmışlardır. Çünkü aynı eğitimi alıyor, aynı şeyleri farklı üslüpla anlatıyorlar. Ben sadece farklı bir yoldan değindim. Gören gözler zaten Alevîliği aslına göre yaşama isteğindedir.<br /><b><span style="color: #cc0000;"><br />Ali Üzerine çeşitli nefes örnekleri:</span></b><br /><br />Ali oldum adım oldu bahane / Güvercin donunda geldim cihane <br /><b>(Abdal Musa) 13. yy</b><br /><br />Bir ismi Ali’dir bir ismi Allah <b>(Kul Himmet) 16. yy</b><br /><br />Süleymanlar içinde Ali bir Süleyman’dır / Süleymanlar bildiler Süleyman’a benzemez <br /><b>(Kul Nesimî) 17.yy</b><br /><br />Bin bir ismi vardır, bir ismin Hû’dur <b>(Sadık Baba) 18.yy</b><br /><br />Bin bir ismi vardır bir ismi Allah <b>(Dervis ALi) 19.yy</b><br /><br />Kün deyince var eyledi on sekiz bin âlemi <b>(Dervis ALi) (19.yy)</b><br /><br />Alemi var eden sultan Alidir <b>(Genç Abdal) 19.yy</b><br />Ali Rahîm Ali Rahman, Ali göründü gözüme <b>(Hilmi Dede) 20.yy</b><br /><br />Biz aşığız ne söylesek<br />Sözümüzde yalan olmaz<br />Sır içinde sır saklarız<br />Hiç kimseye âyân olmaz.<br /><b>–Gubarî–</b><br /><br /><br /><span style="font-size: large; font-weight: bold;">Kul Seyyid / 2007</span><br /><br /><br /><b>(*)</b> 4 maddelik kapılara göre Ali belirlemesi Süleyman Diyaroğlu'nun Tanrının Gizli Dili adlı araştırmasından alınmıştır.</span>Kul Seyyidhttp://www.blogger.com/profile/10481686965147679892noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5709776120790679006.post-24198239070148578582016-04-11T16:02:00.000+03:002016-10-23T22:44:24.798+03:00Dîrok - Erdal Gezik ile Ağuçan - Baba Mansur Alevi Ocakları<div style="text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" frameborder="0" height="344" src="https://www.youtube.com/embed/Z4BulPEzNrE" width="590"></iframe><br />
<b><span style="color: #cc0000; font-family: "verdana" , sans-serif;"><br />
</span></b><br />
<div style="text-align: left;">
<b><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Alevi Ocak Örgütlenmesi nedir?<br />
<br />
<span style="color: #cc0000;">Not: </span>Dersim (Varto'dan, Erzincan, Malatya, Elazığ ve Koçgiri bölgesini kapsayan) bölgesine ait ocaklardır, genel değildir. <br />
<br />
Videonun 3-6. dkları arası sorunludur.<br />
</span></b><br />
<a name='more'></a><span style="color: #333333; line-height: 19.2px;"><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">“16. yüzyılda Anadolu Aleviliğinin oluşumunda önemli bir rol oynamış Vefailik akımının bir temsilcisi olan Ağuçanlar (serê çavan, serê çelan), esnek bir yöntemle birçok ocağı bir yapı altında tutmayı başarmışlar. Bu sayede ilk önce Safevi, sonra Bektaşi Dergahı’ndan gelen müdahalelere karşı durmayı; Erdebil ve Hacı Bektaş Dergahı yanısıra Dêrsim merkezli üçüncü bir Alevi merkezi yaratmayı başarmışlardır...”<br />
<br />
<b>Erdal Gezik</b></span></span></div>
</div>
Kul Seyyidhttp://www.blogger.com/profile/10481686965147679892noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5709776120790679006.post-22034118339943628092016-04-11T15:27:00.000+03:002016-04-11T15:27:07.575+03:00Hamza Aksüt ile Alevi Ocakları – Aleviliğin Kökleri 2<div style="text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" frameborder="0" height="340" src="https://www.youtube.com/embed/AQVWaxxhbDU" width="580"></iframe><br /><br />
<div style="text-align: left;">
<span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><b>- </b>Alevi ocaklarının tarihi nedir?</span></div>
<div style="text-align: left;">
<div>
<span style="font-family: Verdana, sans-serif;">- Alevilikte Pir(dede) ve Mürşid ocakları</span></div>
<div>
<span style="font-family: Verdana, sans-serif;">- Ebul Vefa Kürdi evladı Şeyh Ahmed ve Ocağı, neden 1.halife ebubekir evladı ahmet yeseviye bağlanıyor?</span></div>
<div>
<span style="font-family: Verdana, sans-serif;">- Aleviler en çok hangi kimliğe mensuptur?</span></div>
<div>
<span style="font-family: Verdana, sans-serif;">- Alevilerin yaşadıkları coğrafyalar nerelerdir?</span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;">- Pir Sultan hakkında yeni bilgiler neler?</span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><br /><a name='more'></a></span></div>
<div>
<span style="font-family: Verdana, sans-serif;">- Pir Sultan Abdal Erdoğan Çınarın dediği gibi bir Hristiyan Papazı (Silvanus) mıydı?</span></div>
<div>
<span style="font-family: Verdana, sans-serif;">- Alevi ocakları üzerindeki kimlik bozma uğraşları nelerdir?</span></div>
<div>
<span style="font-family: Verdana, sans-serif;">- Alevi tarihinin karartılması nasıl yapılıyor?</span></div>
<div>
<span style="font-family: Verdana, sans-serif;">-İran - Iraktaki Aleviler (Yarsan Alevileri) kimdir, Tahrandaki 4 Cemhane kimlere ait?</span></div>
<div>
<span style="font-family: Verdana, sans-serif;">- Goranlar kimlerdir?</span></div>
<div>
<span style="font-family: Verdana, sans-serif;">- Sultan Sahak Kimdir ve Sultan Sahak'a bağlı Pir (dede) ocakları hangileri?</span></div>
<div>
<span style="font-family: Verdana, sans-serif;">- Erdoğan Çınar'ın Papazları kimler?</span></div>
<div>
<span style="font-family: Verdana, sans-serif;">- Erdoğan Çınar'ın amacı nedir? Çevirilerdeki sahtelikler neler?</span></div>
<div>
<span style="font-family: Verdana, sans-serif;">- Hacı Bektaş ocağının amacı nedir? Neden Pir ve Mürşidleri saymıyor?</span></div>
<div>
<span style="font-family: Verdana, sans-serif;">- Horasanla ne kastediliyor? Irak mı yoksa Afganistan mı?</span></div>
<div>
<span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><br /></span></div>
<div>
<span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><b>İLK VİDEO LİNKİ:</b></span></div>
<div>
<span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><br /></span></div>
<div>
<span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><b>Açıklamalarıyla:</b></span></div>
<div>
<span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><b>Tıkla:</b> http://kulseyyid.blogspot.com.tr/2016/04/hamza-aksut-ile-alevi-ocaklari-alevilik-kokleri.html.</span></div>
<div>
<span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><br /></span></div>
<div>
<span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><b>Tıkla:</b> https://www.youtube.com/watch?v=L3is6Fi3iqI</span></div>
</div>
</div>
Kul Seyyidhttp://www.blogger.com/profile/10481686965147679892noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5709776120790679006.post-1440188278008029502016-04-04T21:09:00.000+03:002016-04-04T21:09:09.640+03:00Hamza Aksüt ile Alevi Ocakları – Aleviliğin Kökleri 1<div style="text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" frameborder="0" height="344" src="https://www.youtube.com/embed/L3is6Fi3iqI" width="580"></iframe><br /></div>
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;"><b><br />
Hamza Aksüt – Programdan Özetler:</b><br />
<br />
Hamza Aksüt Dede Garkın Ocağındandır, “Aleviler” adlı araştırma kitabı üzerine yapılan programda araştırmalarını anlatmaktadır, sözler kendisine aittir, ekler zaten belirtilmiştir. Bence Aleviyim diyen herkesin mutlaka izlemesi gereken bir program. <b>-Kul Seyyid-</b><br />
<br />
<b>++</b> Alevî topluluklarının (Kürt, Türkmen, Arap) yıllar süren çalışma sonucunda izini sürdüm kökeni Irak-Mezopotamya coğrafyasına gidiyor.<br /><br />
</span><br />
<a name='more'></a><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;"><br />
<b>++</b> Ebul Vefa Kürdî’ye yöneltilen SUÇLAMA ” <b>ne semah dönüyorsun KÜRT OĞLANLAR gibi</b>”dir. Ve menakıbnamesinde geçer.<b> İlk “Semah</b>”ı burada görürüz. Seyyidlere zulm yapılınca ebul vefa kürdi Nercisya (nergis) adlı bir Kürt aşiretine sığınır, onu korurlar. Böylece orada pirliğe başlar. Avuçanın, Seyit Mençek isminin geçtiği yerde burasıdır.<br />
<br />
<b>++</b> Horasan güneşin doğduğu yer anlamındadır bu tabir sadece Türkiyede var bunun nedeni ittihat-terakkidir.Aslında Irak’ı kasteder.<br />
<br />
<b>++</b> Ahmet Yesevi Alevi değildir, Alevi cemlerinde yoktur, tamamen manipülatiftir. Ocaklar üstünde kimlik bozma uğraşıdır. Alevilerin ocaklarını araştrması sahip çıkması gerekir.<br />
<br />
<b>++</b> Mürşid ocakları birbiriyle sadece seyyid olması nedeni ile akrabadır; ama birbirine müdahale edemez, karışamazlar.<br />
<br />
<b>++</b> Mürşid ocaklarının çok sayıda pir (dede) ocakları vardır. Türkiye’de SADECE Avuçan, Baba Mansur, Dede Garkın, Hacı Bektaş gibi ocaklar MÜRŞİD ocaklarıdır. (Ek: Kul Seyyid>>diğerlerinin tamamı pir yani dede ocaklarıdır bu durumda)<br />
<br />
<b>++</b> Aryan (İranda) – Irak’ta Sultan Sohak tek mürşid Ocağıdır, 10-11 milyon talibi vardır tamamı Kürt’tür. Sultan Sohak Mürşid Ocağının çok sayıda PİR Ocağı vardır. Pir Ocaklarının çok az Türkmen talipleri de vardır)<br />
<br />
<b><span style="color: #cc0000;">MÜRŞİD OCAKLAR (7 Mürşid Ocağımız):</span></b><br />
+———————————————-<br />
<b><span style="color: #cc0000;">1) Baba Mansur Ocağı:</span></b> Taliplerinin tamamı Kürt’tür. Kürtçenin Kurmanci lehçesi konuşur.</span><b><br style="font-family: Verdana, sans-serif;" /></b><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;"><b>Hacı Kurêş (Kuresan) Ocağı:</b> "Mürşid değil” Pir Ocağıdır, Mürşidi Baba Mansur’dur. Tamamı Kürt’tür. Kürtçenin Kırmancki (Dımılki – Zazaki - Kırdki) lehçesi konuşur.</span><span style="font-family: "verdana" , sans-serif;"><br />
<br />
<b><span style="color: #cc0000;">2) Hacı Bektaş Ocağı:</span></b> Talipleri Türkmen ve Abdal (rom, çingene).<br />
<b><br />
<span style="color: #cc0000;">3) Dede Garkın Ocağı:</span></b><span style="color: #cc0000;"> </span>Taliplerinin tamamı Türkmen’dir.<br />
<br />
<span style="color: #cc0000;"><b>4) Sultan Sahak Ocağı:</b> </span>Talipleri İran - Irak'tadır, Tamamı Kürt’tür. (10-11 milyon talibi vardır)<br />
<b><span style="color: #cc0000;"><br />
5) Ağuçan Ocağı:</span></b> En kalabalık ocaktır.Talipleri % 80-90 Kürt’tür. Çok Az miktarda Türkmen talipleri vardır. Kürt Olanların tamamı tartışmasız Kurmanci Lehçesi konuşur.<br />
<br />
<b><span style="color: #cc0000;">6-7)</span></b> Suriye'de Lübnan'da 2 Mürşid Ocağımız vardır. (Arapça konuşan Aleviler) <span style="color: #cc0000;"><b>Haydari</b></span> ve <b><span style="color: #cc0000;">Klezei</span></b> Ocaklarıdır. Talipleri 4-5 Milyon civarındadır.<br />
<br />
<b>++ </b>Ağuçan Ocağının kurucuları arasında <b>Ebul Vefa Kürdi</b> vardır.<br />
<br />
<b>++ </b>Bir Zaza ile Kurmanc lehçeye göre ayrı pir (dede) ocağına bağlıdır ama mürşidde aynıdır. Baba Mansur'da birleşir. Ocak sisteminin bir oluşumu da dile, lehçeye, coğrafyaya, etnisiteye göredir diyebiliriz.<br />
<br />
<b>++</b> (Ek>> Bu durumda Alevilerin % 70i Kürt, % 20si Türk, %10 Arap ve diğerlerinden oluşur.<br />
<br />
Ek: Kul Seyyid, hatalar varsa affola…</span>Kul Seyyidhttp://www.blogger.com/profile/10481686965147679892noreply@blogger.com0